Hûd Sûresi 76. Ayet

يَٓا اِبْرٰه۪يمُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَاۚ اِنَّهُ قَدْ جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۚ وَاِنَّهُمْ اٰت۪يهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ  ...

Elçilerimiz, “Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا إِبْرَاهِيمُ İbrahim
2 أَعْرِضْ vazgeç ع ر ض
3 عَنْ
4 هَٰذَا bundan
5 إِنَّهُ doğrusu o
6 قَدْ elbette
7 جَاءَ gelmiştir ج ي ا
8 أَمْرُ emri ا م ر
9 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
10 وَإِنَّهُمْ ve onlara
11 اتِيهِمْ gelmektedir ا ت ي
12 عَذَابٌ bir azap ع ذ ب
13 غَيْرُ غ ي ر
14 مَرْدُودٍ geri çevrilmeyecek ر د د
 

Hz. İbrâhim’in Allah ile tartışması mecazi anlamda olup ya Allah’a yalvarmasını veya Allah’ın gönderdiği elçilerle sebep göstererek azabın kaldırılması için konuştuğunu ifade eder. Lût’un yaşadığı şehirde ailesinden müminler bulunduğu için Hz. İbrâhim suçlularla birlikte onların da helâk olmasından korkuyor, bu sebeple azabın kaldırılması için meleklere hatırlatma yapıyor ve bu arada Allah’a yalvarıyordu. Ancak Lût kavmi helâk olmayı hak etmişti, artık geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azabın gelmekte olduğunu haber verdiler ve İbrâhim’den onların helâkini önleme gayretinden vazgeçmesini istediler.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri

 Cilt: 3 Sayfa: 187

 

يَٓا اِبْرٰه۪يمُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَاۚ 

 

يَا  nida harfidir.  اِبْرٰه۪يمُ  nasb mahallinde damme üzere mebni münadadır.

Nidanın cevabı  اَعْرِضْ عَنْ هٰذَا ’dır.

اَعْرِضْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ’dir.

عَنْ هٰذَا car mecruru  اَعْرِضْ  fiiline müteallıktır.

 

 اِنَّهُ قَدْ جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۚ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. Şan zamiridir. 

قَدْ جَٓاءَ اَمْرُ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olup mahallen merfûdur. 

قَدْ   tahkik harfidir.  جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.

اَمْرُ  fail olup lafzen merfûdur.  رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 وَاِنَّهُمْ اٰت۪يهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ

 

وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

هُمْ  muttasıl zamir  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

اٰت۪يهِمْ  kelimesi  اِنَّ ’nin  haberi olup  ى  üzere mukadder damme ile merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

عَذَابٌ kelimesi ism-i fail olan  اٰت۪يهِمْ ’in faili olup lafzen merfûdur.

غَيْرُ kelimesi  عَذَابٌ  kelimesinin sıfatı olup lafzen merfûdur.  مَرْدُودٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَرْدُودٍ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ردد  fiilinin ism-i mef’ûludur.
 

يَٓا اِبْرٰه۪يمُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَاۚ 

 

İstînâfiyye olarak gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Nidanın cevabı olan  اَعْرِضْ عَنْ هٰذَا  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

هٰذَاۚ  ile duruma işaret edilmiştir.

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)


 اِنَّهُ قَدْ جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۚ 

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

إِنَّ  ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

اِنَّ ’nin haberi  قَدْ ’la tekid edilmiş mazi fiil cümlesi şeklinde gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren  bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَمْرُ  kelimesinin gelmek fiiline isnadı, aklî mecazdır.

اَمْرُ رَبِّكَۚ  izafetinde Rabb ismine muzâf olması  اَمْرُ ’ya, muzâfun ileyh olması da  كَۚ zamirine şan ve şeref kazandırmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَ  (Rabbinin emri geldi) ibaresi, Allah’ın onlara verdiği azaptan kinayedir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi, Safvetü't Tefasir)

Mazi fiil, muzari fiil manasında kullanılmıştır.


وَاِنَّهُمْ اٰت۪يهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ

 

Ta’liliyye cümlesine matuftur.  إِنَّ  ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır. 

عَذَابٌ  kelimesi ism-i fail kalıbındadır,  اٰت۪يهِمْ  fiilinin failidir. Kelimenin tenvinli gelişi onun tarif edilemez niteliğine işarettir.

عَذَابٌ , haber olan اٰت۪يهِمْ 'un failidir. İsm-i fail kalıbında gelmesi fail almasını mümkün kılmıştır.

اٰت۪يهِمْ - جَٓاءَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

غَيْرُ  kelimesi,  عَذَابٌ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

Mazi fiil, muzari fiil manasında kullanılmıştır.

جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۚ  deyip bu lafızda da bu emrin ne ile geldiğine dair bir delalet bulunmayınca şüphesiz ki Cenab-ı Hakk, onlara, reddolunmayacak yani defedilmesi ve savuşturulması mümkün olmayacak bir azabın geleceğini beyan buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)