قَالَ لَوْ اَنَّ ل۪ي بِكُمْ قُوَّةً اَوْ اٰو۪ٓي اِلٰى رُكْنٍ شَد۪يدٍ
Hz. Lût’un bu teklifi ve direnmesi karşısında kavmi alay ederek onu şehirden çıkarmak istedi (bk. A‘râf 7/82). Hz. Lût zayıf bir ümitle de olsa tebliğ görevini sonuna kadar sürdürdü ve onları bu çirkin davranıştan vazgeçirmeye çalıştı, misafirlerine tâcizde bulunup da kendisini rezil etmemelerini rica etti ve bu hususta Allah’tan korkmalarını öğütledi; sözden anlayıp bu taşkınlıkları önleyecek birini aradı. Fakat içlerinde böyle biri yoktu. Hepsi birbirinden edepsiz, şehvetlerinin kölesi olmuş kimselerdi. Bu sebeple peygamberin nasihatlerini reddettiler. Lût, burada yalnız ve garipti, peygamber olarak görevlendirildiği için aralarında bulunuyordu; ailesi dışında dayanacak bir desteği yoktu, onları da sürgün edip çıkarmak istiyorlardı (Neml 27/56).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 188
قَالَ لَوْ اَنَّ ل۪ي بِكُمْ قُوَّةً اَوْ اٰو۪ٓي اِلٰى رُكْنٍ شَد۪يدٍ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mekulü’l-kavli لَوْ اَنَّ ل۪ي ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَوْ gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.
Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, لبطشت بكم (Sizi yakaladım) şeklindedir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, mahzuf fiilin faili olarak mahallen merfûdur. Takdiri, ثبت وجود قوّة لي (benim kuvvetim var olsa) şeklindedir.
اِنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
ل۪ي car mecruru اَنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.
بِكُمْ car mecruru قُوَّةً ’in mahzuf haline müteallıktır.
قُوَّةً kelimesi اَنَّ ’nin muahhar ismi olup fetha ile mansubdur.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰو۪ٓي fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiilidir. Faili müstetir olup takdiri
اَنا ’dir.
اِلٰى رُكْنٍ car mecruru اٰو۪ٓي fiiline müteallıktır. شَد۪يدٍ kelimesi رُكْنٍ ’in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik-nekrelik ve îrab bakımından uyar:
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.
Not: Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ لَوْ اَنَّ ل۪ي بِكُمْ قُوَّةً اَوْ اٰو۪ٓي اِلٰى رُكْنٍ شَد۪يدٍ
Fasılla gelmiş müstenefe cümlesidir. Müspet fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede mekulü’l-kavl, şart üslubunda gelmiş haberî isnaddır.
لَوْ şart, اَنَّ masdar ve tekid harfidir. اَنَّ ve akabindeki isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar teviliyle takdiri ثبت (sabit oldu) olan mahzuf fiilin failidir. Masdar-ı müevvel olan cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. ل۪ي, masdar harfi اَنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. قُوَّةً ise muahhar ismidir.
Takdir edilen ثبت fiiline, اَوْ atıf harfiyle atfedilen اٰو۪ٓي اِلٰى رُكْنٍ شَد۪يدٍ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَوْ şart edatının cevabı hazfedilmiştir, takdiri şöyledir: لبطشت بكم [Sizin hakkınızdan gelmem için…] Ebu Ubeyde de şöyle demiştir: اٰو۪ٓي fiil; أويت إليك ve فأنا آوي أوِيّا ’den gelir ki birine katılmaktır. Burada رُكْنٍ kelimesi mecaz yolu ile güçlü, kalabalık ve yanına yaklaşılmayan oymak manasınadır. (Zâdü’l-Mesîr Tefsiri)
Ayetteki لَوْ edatının cevabı mahzuf olup takdiri şöyledir: Ben bu imkâna sahip olsaydım, yöneldiğiniz bozgunculuğa, istediğiniz fuhuş irtikâbına engel olurdum. Burada cevabın söylenmemesi daha edebidir. Çünkü bu hazif, tehdit edilen kişiye, cezanın büyüklüğünü ve azabın ağırlığını hayal ettirir. (Safvetu't Tefasir)
قُوَّةً - رُكْنٍ - شَد۪يدٍ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve لَوْ - اَوْ - اٰو۪ٓي kelimeleri arasında cinas vardır.
Bu ayette temsîli istiarenin güzel bir örneği vardır. رُكْنٍ ; kuvvetli köşe demektir. Kuvvetli köşeden murad Lut’un (a.s.) kavmi ve aşiretidir. İnsan sağlam binanın köşesine sığındığı gibi kavmine iltica eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Ayetteki لَوْ (eğer) edatının cevabı, sözün gelişinden anlaşıldığı için mahzuftur. Takdiri ise, “Size mani olurdum ve sizi defetme hususunda elimden geleni yapardım...” şeklindedir. Vahidî şöyle demiştir: “Cevap burada hazf edilmiştir, çünkü bu durumda insanın aklına, pek çok mani olma ve def etme çeşidi gelmektedir.”
Ayetteki رُكْنٍ شَد۪يدٍ tabirinden maksat sağlam ve koruyucu yerdir. Bu, dağdaki sağlam bir sığınağa benzetilmiştir.
Allah Teâlâ, Lut’un (a.s.), “Size yetecek bir kuvvetim olsaydı (keşke)... Yahut sarp bir kaleye sığınabilseydim.” dediğini haber verişi, Hz. Lut'un bu sefil kimselerin, misafirleri hususunda utanç veren, rezil rüsvalığa sebep olan böyle bir işe cüret etmeleri sebebiyle son derece sıkıntı ve hüzün içinde olduğuna delalet etmektedir. İşte melekler onun bu durumunu görünce, ona birçok müjdeler verdiler:
a) Onlar Allah'ın elçileri idiler.
b) Kâfirler, düşündükleri şeyi yapamayacaklardı.
c) Allah Teâlâ o kâfirleri helak edecekti.
d) Allah Teâlâ, Lut'u, ailesiyle birlikte bu azaptan kurtaracaktı.
e) Onun sağlam sığınağı ve yegâne yardımcısı Hakk Teâlâ idi. İşte ona verilen bu müjdeler tahakkuk etmişti. (Fahreddin er-Râzî)
79. ayetteki لَقَدْ عَلِمْتَ cümlesi tekidli olarak gelmiş, Lut’un (a.s.) bilgisi tekid edilmiştir. Bu kişilerin onun bildiğini inkâr eden menziline konulmaları da tekid edilmiştir. Çünkü kızlarını onlara arz etmesi hali, onları yaratanı bilmeyen kişinin haline benzetilmiştir. Aynı ayetteki وإنَّكَ لَتَعْلَمُ ما نُرِيدُ cümlesindeki tekid de bunun içindir. Her iki haber de lâzım-ı faide-i haber olarak gelmiştir. Yani muhakkak ki sen de kızlarına isteğimiz olmadığını ve asıl muradımızı bilirsin demektir. (Âşûr)
لَوْ أنَّ لِي بِكم قُوَّةً cümlesinde لَوْ temenni manasında gelmiştir. Bu, münkiri değiştirmek için yapılabilecek son şey budur, demektir. (Âşûr)