İhlâs Sûresi 2. Ayet

اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ  ...

“Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اللَّهُ Allah
2 الصَّمَدُ Samed’dir ص م د
 

Samed kelimesi “sonu gelmeyecek biçimde devamlı ve bâki olan (Şevkânî, V, 612), “herkesin kendisine ihtiyacını arzettiği, fakat kendisi kimseye muhtaç olmayan”(Râgıb el-İsfahânî, Müfredâtü’l-Kur’ân, “smd” md.) gibi anlamlarda açıklanmıştır. Sûredeki bağlamına göre samed, “var oluş bakımından kimseye muhtaç olmayıp her şeyin varlık ve devamını kendisine borçlu olduğu vâcibü’l-vucûd” demektir. Buna göre samed kelimesi doğrudan doğruya ahad ismini açıklar; daha sonra gelen “doğurmamış ve doğmamıştır” meâlindeki âyet de samed isminin açıklamasıdır. Taberî, “samed”i, “kendisinden başka ibadet edilmeye lâyık hiçbir varlık bulunmayan tek mâbud” şeklinde tanımlamıştır (XXX, 222). Kur’an-ı Kerîm’de sadece burada geçen samed ismi başta “esmâ-i hüsnâ” hadisi olmak üzere (bk. Tirmizî, “Da‘avât”, 83) bazı hadislerde de yer almıştır (meselâ bk. Buhârî, “Tefsîr”, 112; Tirmizî, “Da‘avât”, 64).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:715-716
 

اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ


Ayet önceki ayetteki munfasıl zamir هُوَ’ nin ikinci haberi olarak mahallen merfûdur.  اللّٰهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.  الصَّمَدُ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.

 

اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Ayet önceki ayetteki هُوَ  için ikinci haberidir.  اَللّٰهُ  mübteda,  الصَّمَدُۚ  haberdir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsnedin  الْ  takısı ile gelmesi sebebiyle oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Haberin  الْ  takısıyla marife olması, kasr ifadesinin yanında bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu belirtir. Kasr,  اَللّٰهُ  maksûr/mevsûf,  الصَّمَدُۚ  maksurun aleyh/sıfat yani kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat, iddiaî kasrdır. Yani müsnedün ileyhin, bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.

İsim cümlesi sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden iki tekid hükmündeki kasr ihtiva eden isim cümleleri, çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

Zamir makamında zahir isim gelerek tekrarlanan lafza-i celâlde, hem müminlerin hem de kâfirlerin kalbine heybet hissettirme söz konusudur. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَحَدٌۚ - الصَّمَدُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı  vardır.

الصَّمَدُ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

الصَّمَدُۚ ; Bu kelime, bu sureye has olup yalnızca bu surede geçmiştir. (Ahmet Bessâm es-Sâî, el-Mucize, C.1., s.138)

Cümle اَل  takısıyla marife olmuş bir mübteda ile başlıyorsa -lafza-i celâl el takısıyla marife hükmündedir-  haberi de el takısıyla marife olur. Bu mübtedayı, genellikle munfasıl bir zamirle haberden ayırırız.  الملك هو الحاكم  deriz de  الملك الحاكم  demeyiz. Bunun gibi  الأتقياء هم الناجون  deriz ama  الأتقياء الناجو  demeyiz. Bu, bizi buna zorlayan bir kural olmadığı gibi gramer kaidesi de değildir. Fakat dil mirasında yaygın lügavî bir âdettir. Ve Kur'an-ı Kerim’in ayetlerinden bir çoğunda bu gelenek görülmektedir. (Ahmet Bessâm es-Sâî, el-Mucize, C.1., s.142)

Burada ilk ayette müsned  اَحَدٌ  şeklinde nekre, ikinci ayette  الصَّمَدُ  şeklinde marife olarak gelmiştir. Kâfirler O’ndan başkasına tek/yegane olmak vasfını vermiyorlardı. Onun için اَحَدٌۚ  şeklindeki haber mûtad olduğu üzere nekre olarak gelmiştir. Samediyyete gelince; Allah Teâlâ’nın samed olduğunu kabul ediyorlar ama, başkalarında da samediyet olduğunu söylüyorlardı. O’ndan başkasının bu sıfatta O’na ortak olamayacağını ifade etmek için haber olan  الصَّمَدُ  marife olarak gelmiştir. İşte nazım ve kelimelerin şekli bu manaları ifade etmek üzere tercih edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

[Allah Samed'dir,] yani bütün ihtiyaçlarda kendisine müracaat edilendir, bu da  ضَمدَ إليه  deyiminden gelir ki, birine başvurmaktır. Allah mutlak olarak bununla nitelenmiştir, kendinden başkasına hiç ihtiyacı yoktur. Başkaları her hallerinde ona muhtaçtırlar. الصَّمَدُۚ şeklinde marife olması, Allah'ı Samed olarak bilmelerindendir, ama  اَحَدٌۚ (tek olarak) öyle değildir. Allah lafzının tekrar edilmesi, bu sıfatı taşımayanın ilâhlığı hak edemeyeceği içindir. Cümlenin başında atıf edatının olmaması da bunun birinci cümlenin sonucu yahut onun delili gibi olmasındandır (yani aralarında şiddetli bir birlik vardır). (Beyzâvî)

الصَّمَدُ  kelimesi  فعل  vezninde olup mef‘ûl anlamı taşımaktadır. Dolayısıyla  الصَّمَدُ ; “ihtiyaçlar hususunda kendisine yönelinen ulu” demektir. (Keşşâf) 

اَللّٰهُ الصَّمَدُ  ayetinde, mübteda ile haberin marife olarak getirilmesi tahsis ifade eder. (Safvetü’t Tefâsir)