لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ
Allah Teâlâ’nın yaratılmışlara ait noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu ifade eden bu âyet, samed isminin açıklaması olup, Allah’a evlât nisbet edenleri ve soy kavramına giren her şeyi; meselâ, “Mesîh Allah’ın oğludur” diyen hıristiyanların (Tevbe 9/30) ve meleklerin Allah’ın kızları olduğunu söyleyen (En‘âm 6/100) müşriklerin bu iddialarını reddeder. Zira çocuk, eşin olmasını gerektirir; eş de çocuk da bazı ihtiyaçları karşılama arzu ve eğiliminin sonuçlarıdır; Allah ise ihtiyaçtan münezzehtir. Eşleri de çocukları da O yaratmıştır; yarattığı şeylere muhtaç olması ise imkânsızdır (bk. En‘âm 6/101). Âyetin, “O, doğmamıştır” meâlindeki ikinci cümlesi Allah Teâlâ’nın doğum veya sudûr yoluyla bir ana veya babadan, bir asıldan meydana gelmediğini ifade eder. Çünkü doğan her şey sonradan olur; oysa Allah kadîm ve ezelîdir, yani varlığının bir başlangıcı yoktur.
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ
Fiil cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ’ nin üçüncü haberidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَلِدْ sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لَمْ يُولَدْ atıf harfi و ‘la makabline matuftur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يُولَدْ sükun üzere meczum, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Ayet 1. ayetteki هُوَ ‘nin üçüncü haberidir. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsim cümlesinden menfi fiil cümlesine iltifat sanatı vardır.
Muzari fiil istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Aynı üsluptaki وَلَمْ يُولَدْ cümlesi atıf harfi وَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يُولَدْ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
يَلِدْ - يُولَدْۙ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لَمْ ‘in tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayette münkir, gayr-ı münkir yerine konularak kelam tekidsiz gelmiştir.
Allah Teâlâ’nın bir, samed, doğmamış, doğrulmamış olması ve benzerinin olmaması şeklinde özelliklerinin sayılması taksim sanatıdır.
Melekler ve Hazret-i Îsa hakkında iftira edenlerin iddialarını çürütmek için açıkça bu ifadeyi kullanmıştır. Yani kendisinden herhangi bir çocuk meydana gelmemiştir. Çünkü O, hiçbir şeyin cinsinden değildir ki, kendi cinsinden bir eşi olsun da çocuk meydana gelsin. Veya kusurlardan münezzeh olan Allah Teâlâ için yokluk ve bir ihtiyaç mevzu bahis olmadığına göre kendisine yardım edecek veya yerine geçecek birine de muhtaç değildir. Önceden veya sonradan kendisine yokluk nisbet etmek mümkün olmadığı için başka bir varlıktan meydana gelmemiştir. Baklî: ”O, doğurmamış ve doğmamıştır" ini şöyle tefsir etmiştir: ”Allah'ın konumu ayrıdır, yaratıkların konumu ayrıdır. Doğurmamıştır sözü, doğmamıştır manasını da içermiş olmasına rağmen 'doğmamıştır' ifadesinin açıkça söylenmesi, bu iki şeyin birbirinden ayrılmazlığına işaret etmek içindir. Bilinen odur ki, doğuran da bir başkasından doğmuş demektir. Aksi mümkün olmaz. Cenab- Hakk’ın doğmamış olduğunu söylemek aynı zamanda doğurmamış olduğunu da itiraf etmek demektir. (Rûhu’l Beyân)
Bu ayet; daha önceki bir çok dine nüfuz etmiş zayıf bir nokta hakkındadır. Kelamda üslup değişmiş fiil cümlesi gelmiştir. Fiilin tabiatı çoğunlukla, titizlikle/taviz vermeksizin hassasiyetle isimlerden daha sınırlayıcıdır. Bu üslup ilk defa Kur’an’ın kullandığı bir çok iltifat çeşidi arasında benzersiz, tek bir iltifat şeklidir.
Şimdi ilâhi zatın sıfatlarının başka bir tanımıyla karşı karşıyayız ve karşımızda tam bir fiil cümlesi vardır: لَمْ يَلِدْ . Bunu da aynı manayı taşıyan başka bir fiil cümlesi takip etmiştir: وَلَمْ يُولَدْۙ . Bu iki cümle kısa bir ayette yer almıştır. Her ikisi de nefy harfinden ve faili veya naib-i faili gizli olan bir fiilden oluşmuştur. İsim, sıfat veya isim cümlesi ihtiva etmez.
O halde burada tereddüde ve manalardan birini, kelimenin îrabını, yorumunu, harfin konumunu tercih etme gibi durumlara mahal yoktur. (Ahmet Bessâm es-Sâî, el-Mucize, C.1., s.146)