Felâk Sûresi 3. Ayet

وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ  ...

De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”  (1 - 5. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنْ ve
2 شَرِّ şerrinden ش ر ر
3 غَاسِقٍ gecenin غ س ق
4 إِذَا zaman
5 وَقَبَ karanlığı çöktüğü و ق ب
 

“Gece” diye çevirdiğimiz gâsık kelimesine müfessirler “soğuk, Süreyya yıldızı, güneş, ay, yılan ve zarar veren her şey” mânalarını da vermişlerdir (bk. Râzî, XXXII, 194-195; Şevkânî, V, 616). Buna göre bastırdığında soğuğun, battıklarında Süreyya yıldızı veya güneşin, tutulduğunda ayın, soktuğunda yılanın ve zarar veren her şeyin şerrinden Allah’a sığınmak gerekir. Ancak burada da müfessirlerin çoğunluğu bizim meâlde verdiğimiz “gece” mânasını tercih etmişlerdir. Çoğu zaman ve özellikle bu âyetlerin indiği devirlerin şartlarındaki insanlar için gece karanlığı korkutucu ve ürperticidir; faydaları yanında bazı sıkıntıları da vardır. Çünkü gece karanlığında insanın faaliyetleri zorlaşır, gündüzün yapılan işlerin bir kısmı gece yapılamaz, hatta bazan imkânsız hale gelir; yolcu yolunu şaşırır, düşmana karşı korunmak güçleşir. Râzî şöyle der: “Geceleyin yırtıcı hayvanlar inlerinden, haşereler yerlerinden çıktığı, hırsızlar ve soyguncular hücuma geçtiği, yangınlar olduğu ve yardım imkânı azaldığı için gecenin şerrinden Allah’a sığınılması emredilmiştir (bk. XXXII, 195).

“Çöken karanlık” mecazi anlamda zulüm ve cehalet karanlığı, karanlık düşünceler ve insanın içine çöken, onun ruh dünyasını karartan kin, öfke, şehvet ve kıskançlık gibi kötü huylar yahut ölüm, ümitsizlik ve karamsarlık gibi insanı korkutup kaygılandıran haller şeklinde de yorumlanabilir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:720-721
 

وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ


وَ  atıf harfidir.  مِنْ شَرِّ  car mecruru  اَعُوذُ  fiiline müteallıktır.  غَاسِقٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

وَقَبَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  وَقَبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

غَاسِقٍ  kelimesi sülâsî mücerred olan  غسق  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ


Veciz ifade kastına matuf olarak izafetle gelen  مِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ  mecruru, وَ ‘la önceki ayetteki car-mecrura atfedilmiştir. Müteallakı, ilk ayetteki  اَعُوذُ  fiilidir.

Şarttan mücerret zaman zarfı  اِذَٓا  birinci ayetteki  اَعُوذُ  fiiline mütealliktir.  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  وَقَبَۙ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

غَاسِقٍ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir. Kelimedeki nekrelik nev ve teksir ifade eder.

شَرِّ ‘in  غَاسِقٍ ‘a izafesinde istiare sanatı vardır. Canlılara mahsus kötülük özelliği karanlığa nispet edilerek, cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı da vardır.

مِنْ - شَرِّ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

غَاسِقٍ  ve  وَقَبَۙ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

غَاسِقٍ 'deki tenkir, cins içindir. Kastedilen gece cinsidir. (Âşûr)

غَاسِقٍ  tenkiri dua makamında olduğu için umum ifade eder. Çünkü dua makamı genellemeye münasiptir. (Âşûr)

Şerrin  غَاسِقٍ ‘a izafeti ismin zamana izafetinden olup  في  manasındadır. (Âşûr)

Gecenin şerrinden Allah’a sığınmak şu sebepledir: Şerrin yaygınlaşması en çok geceleyin olur ve bundan korunmak da çok zordur. Gece kararınca gaddarlık daha çok olur. Şerrin geceye isnat edilmesi, geceleyin ortaya çıkması sebebiyle şerle içli dışlı olmasındandır. (Keşşâf)

غَاسِقٍ (gece) kelimesi nekre olarak zikredilmiştir. Çünkü her غَاسِقٍ (gece) şerli değildir. (Fahreddin er- Râzî )

Rûhu'l Meânî'de de şöyle yazılıdır: وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ  sözünde, şer kelimesinin geceye izafesi, mülâbese içindir. Çünkü onda oruçlunun gündüzünün bitişi vardır. Nekre oluşu da umûm içindir, böylece cüzleri ve fertleriyle birlikte bütün şerleri kapsar.

اِذَا وَقَبَ  sözü, onun karanlığının her şeye girmesini ifade eder. Vaktin bu şekilde kayıtlanması, şerlerin içinde oluşması ve bundan sakınmanın zorluğu sebebi iledir. “Gece, afetleri gizler” sözü de bu manadadır. Hz. Âişe şöyle demiştir: “Resulullah (sav) bir gün doğduğu vakit aya baktı ve dedi ki”: “Ey Âişe! Bunun şerrinden Allah'a sığın. Çünkü bu iyice çöken karanlıktır.”

Burada niçin  مِنْ شَرِّ الَّيْلِ اِذَا دَخَلَ  ِbuyurulmadığı sorulabilir. Surede gelen şeklin, bu sözden birkaç yönden daha evla olduğunu söyleyebiliriz:

غَاسِقٍ  kelimesinde umum ifadesi olup, geceyi ifade ettiği gibi başka şeyleri de ifade eder. Yani, sadece geceye mahsus değildir. Manaları arasında ayın olduğu, soktuğu vakit yılan için kullanıldığı da söylenmiştir ve başka manaları da vardır. Dolayısıyla bu kelimenin zikri, diğerinden evladır. Böylece umumi –ki bu umumun içine gece de dahildir– olan şerlerden sığınmak ifade edilmiştir.

Bir başka açıdan غَاسِقٍ ismi ile birlikte  وَقَبَ  lafzının seçilmesi, دَخَلَ (girmek) lafzından evladır. Bu en güzel istiare ve en güzel tabirdir. Sanki gecenin karanlığı dökülmekte ve çukurda toplanmaktadır. Tıpkı, suyun çukurda toplanması gibi. Âlem sanki çukurdur ve içine gecenin karanlığı dolmaktadır, bunun dışında kalan hiçbir şey yoktur. Dökülmek, âdeten bir şeyin üzerinden olur. Bu mana, yani “bir şeyin üstünden dahil olmak” manası, دُخُولٌ (girmek) fiilinde yoktur. Gece insanların üzerine dökülür; tıpkı suyun çukura döküldüğü gibi. Bir başka açıdan غسق  kelimesinin aslı, dolmaktır. Göz, yaşlar ile dolduğu zaman da bu fiil kullanılır. امتلا , çukur gibi bir boşluğu olan bir şeyin dolmasını ifade eder. وَقَبَۙ  da bunun gibidir. Çukur, küvet veya su pınarıdır. Dolayısıyla  وَقَبٌ  ile  غَسْقٌ ‘ın kelimesi, en uygun seçimdir. Sanki gece, onun içine karanlığını dökerek onu doldurmaktadır. Böylece tabir bir çok açıdan hem evla hem münasip olmuştur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 1, s.49--50)