وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِۙ
“Üfürenler” diye çevirdiğimiz neffâsât kelimesi hem erkek hem de kadın için kullanılır (bk. Abduh, s. 181). Âyet metnindeki ukad ise “düğüm” anlamına gelen ukde kelimesinin çoğuludur. “Düğümlere üfürenler” diye tercüme ettiğimiz ifade, “kadın sihirbazlar, sihirbaz insanlar, sihirbaz gruplar” anlamlarında da yorumlanmıştır (bk. Zemahşerî, IV, 301). Zemahşerî, âyette Allah’a sığınılması emredilen asıl kötülüğün ne olduğu hususunda şu ihtimalleri sıralar: a) Sihir ve büyü ile uğraşanların yaptıkları işten ve bunun günahından; b) Büyücü kadınların, bu işle insanları fitneye düşürmelerinden ve bâtıl şeylerle insanları aldatmalarından; c) Sihirbazlar üfürdükleri zaman onların büyülemesinden değil, Allah’tan gelebilecek musibetlerden (bk. IV, 301). Râzî, neffâsât kelimesini, “cinsel cazibeleriyle erkekleri âdeta büyülercesine etkileyip türlü türlü işler yaptıran kadınlar” şeklinde özetleyebileceğimiz mecazi bir anlamda yorumlamanın uygun olacağını belirtmiştir (XXXII, 197). Bununla birlikte yaygın yoruma göre burada gerçek büyücü ve üfürükçüler kastedilmiş ve kadınıyla erkeğiyle büyü ile meşgul olan herkesin şerrinden Allah’a sığınılması emredilmiştir. Câhiliye döneminde ipi düğümleyerek ve düğümlere bir şeyler okuyup üfleyerek büyü yapıldığı birçok kaynakta zikredilmiştir. Âyette düğümlü ipe üflenerek yapılan büyünün etkisinden ve şerrinden değil, bunu yapanların kötülüğünden söz edilmiştir. Çünkü bu tür işlerle meşgul olanlar insanları aldatmakta, kafalarını karıştırmakta, onları bilhassa sıkıntılardan kurtulma hususunda gerçeklere yönelmekten ve bilime uygun tedbirlere başvurmaktan alıkoymakta, yanlış yollara ve davranışlara yönlendirmektedirler. Âyet, müminlerin büyücü ve üfürükçülere itibar etmemeleri, onlardan uzak durmaları, onlara değer vermekten sakınmaları gerektiğini de ortaya koymaktadır. Nitekim Taberî’nin naklettiği bir rivayete göre Hasan-ı Basrî, bu âyet söz konusu olduğunda “Sihre bulaşanlardan sakının” demiştir (XXX, 353; bu konuda ayrıca bk. Bakara 2/102 ).
Felak ve Nâs sûrelerinin Medine’de indiğini söyleyen müfessirler burada bir yahudi tarafından Hz. Peygamber’e sihir yapıldığını, bu sebeple onun altı ay veya daha fazla bir süre rahatsızlanıp söylemediği bir sözü söylemiş ve yapmadığı bir şeyi yapmış gibi hayal ettiğini, bunun üzerine Felak ve Nâs sûrelerinin indiğini ve Resûlullah’ın bunları okuyarak şifa bulduğunu bildiren rivayetlere dayanmaktadırlar (bk. Kurtubî, XX, 253). Ancak diğer Mu‘tezile âlimleri gibi Zemahşerî de âyetle ilgili yorumunda, bu tür uygulamaların gerçekliğine ve etkilerine inanmayı kesinlikle reddeder (bk. IV, 301). Son dönem âlim ve müfessirlerinden Muhammed Abduh, böyle bir olayın peygamberin ve vahyin sihir vb. beşerî etkilerden korunmuşluğunu ifade eden âyetlere (bk. Mâide 5/67; Hicr 15/9) aykırı olduğunu ileri sürerek ilgili rivayetlerin kabul edilemeyeceğini söylemiştir (Tefsîru cüz’i Amme, s. 181-182). Benzer görüş Reşîd Rızâ tarafından –mevcut psikolojik bulgulara da dayanılarak– daha ayrıntılı bir şekilde ifade edilmiştir (bk. Menâr, I, 398 vd.). Bizim kanaatimize göre, bilgi ve inanç konularında mütevâtir olmayan rivayetlerin dayanak olamayacağı birçok Sünnî âlimin üzerinde birleştiği bir kural olup peygambere büyü yapıldığı iddiasının hem bilgi hem inanç alanlarıyla ilgisi bulunduğundan bu konuda mütevâtir olma değeri taşımayan rivayetlere itibar edilmemesi gerekir (ayrıca bk. Alâeddin es-Semerkandî, Mîzânü’l-usûl, s. 434).
وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِۙ
وَ atıf harfidir. مِنْ شَرِّ car mecruru اَعُوذُ fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. النَّفَّاثَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. فِي الْعُقَدِ car mecruru النَّفَّاثَاتِ ‘ye mütealliktir.
وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِۙ
Ayet atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Mecruru veciz ifade kastına matuf olarak izafet formunda gelen مِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ car mecruru اَعُوذُ fiiline mütealliktir.
النَّفَّاثَاتِ , mübalağalı ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir. İsm-i fail vezninde gelmesi car-mecrur فِي الْعُقَدِۙ ‘ye müteallak olmasını sağlamıştır.
فِي الْعُقَدِۙ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla الْعُقَدِۙ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü düğüm, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.
مِنْ - شَرِّ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
النَّفَّاثَاتِ 'deki marifelik cins içindir. (Âşûr)
Düğümlere üflemekten maksat, kadınların erkeklerin kararlarını bozmalarıdır. Bu da düğüme hafif tükürmekle üfürerek yumuşatıp çözümünü kolaylaştırmak işinden istiare edilmiştir.
النَّفَّاثَاتِ diyerek marife kılması bu şekilde bütün üfürenlerin kötü olduğunu göstermek içindir; غَاسِقٍ ve حَسَدَ ise öyle değildir (hepsi kötü değildir). (Beyzâvî)
Burada mevsuf zikredilmemiş, onun yerine sâdece sıfat gelmiştir. Meselâ, اَلنِّسَاءِ اَلنَّفَّاثَاتِ buyurulmamış veya اَلنُّفُوس ya da başka bir mevsûf zikredilmemiştir. Böylece ifade kayıtlanmamış, umum ifade edilmiştir. Burada النَّفَّاثَاتِ şeklinde müennes çoğul gelmiş, نَفَّاثِينَ şeklinde müzekker çoğul gelmemiştir. Bu da umum ifade etmesi içindir. Çünkü نَفَّاثَاتٌ sözü hem kadınları hem ruhları hem nefisleri hem de bu işi yapan toplulukları ifade eder. Dolayısıyla bu tabir, hem erkek hem dişi nefisleri ve bu fiili yapan başkalarını da kapsadığı için daha umumidir. Eğer نَفَّاثِينَ buyurulsaydı, müzekkerlerden (erkeklerden) başkasını, başkalarından gelen şerleri kapsamaz umumi olmazdı. (Fâdıl Sâlih Samerrai, Beyanî Tefsir Yolu c. 1, s. 51)