Yusuf Sûresi 10. Ayet

قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَاَلْقُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ  ...

Onlardan bir sözcü, “Yûsuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine bırakın ki geçen kervanlardan biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 قَائِلٌ bir sözcü ق و ل
3 مِنْهُمْ içlerinden
4 لَا
5 تَقْتُلُوا öldürmeyin ق ت ل
6 يُوسُفَ Yusuf’u
7 وَأَلْقُوهُ onu atın ل ق ي
8 فِي
9 غَيَابَتِ dibine غ ي ب
10 الْجُبِّ kuyunun ج ب ب
11 يَلْتَقِطْهُ onu (görüp) alsın ل ق ط
12 بَعْضُ biri ب ع ض
13 السَّيَّارَةِ kervanlardan س ي ر
14 إِنْ eğer
15 كُنْتُمْ iseniz ك و ن
16 فَاعِلِينَ yapacak ف ع ل
 
Kabaran kıskançlık duyguları, kardeşlik şefkat ve merhamet duygularını o derece örtmüştü ki kardeşlerini öldürmek veya başka bir şekilde ortadan kaldırmak için karar almada tereddüt göstermediler. Böylece çarpık bir mantıkla, kardeşlerini ortadan kaldırdıktan sonra tövbe edip iyi kimseler olacaklarını ve babalarının teveccühünün sadece kendilerine kalacağını sanıyorlardı. İçlerinden biri vicdanının sesini bastıramadı ve Yûsuf’un öldürülmemesini istedi; ama onu babasından uzaklaştırmak için mutlaka bir şey yapılacaksa bir kuyunun dibine bırakılmasını tavsiye etti. Kervanlardan birinin Yûsuf’u alıp götüreceğini, böylece onu babasından uzaklaştırmış olacaklarını söyledi. Rivayete göre bu fikri ileri süren, Hz. Ya‘kub’un en büyük oğlu Rûbîl’dir (Taberî, XII, 155-156; Tevrat’ta Ruben şeklinde geçer). Bu görüş uygun bulundu, uygulamak üzere babalarına geldiler.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 219
 

قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَاَلْقُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. قَٓائِلٌ  fail olup lafzen merfûdur.

مِنْهُمْ  car mecruru  قَٓائِلٌ ‘nun mahzuf sıfatına müteallıktır.

Mekulü’l-kavli,  لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ ‘dur. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَقْتُلُوا  fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يُوسُفَ  kelimesi gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  atıf harfidir.  اَلْقُوهُ  fiili  ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  ف۪ي غَيَابَتِ  car mecruru  اَلْقُوهُ  fiiline müteallıktır.

الْجُبِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

قَٓائِلٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  قول  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

  

يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ

 

Cümle  فَ  harfi bitişmeksizin mukadder şartın cevabıdır. Takdiri; إنّ تلقوه يلتقطه بعض السيّارة (Onu alırsa bir kafile alır) şeklindedir.

يَلْتَقِطْهُ  meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  بَعْضُ  fail olup lafzen merfûdur.  السَّيَّارَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

فَاعِل۪ينَ  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler, harf ile îrablanırlar.

Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri; إن كنتم فاعلين فافعلوا هذا القدر من التفريق (Eğer yapacaksanız böyle bir farkla yapın) şeklindedir.

فَاعِل۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  فعل  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَلْتَقِطْهُ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  لقط ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَاَلْقُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mekulü’l-kavl cümlesine matuf olan  اَلْقُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قَالَ - قَٓائِلٌ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

Lafız mana uyumu bakımından  الْجُبِّ  kelimesinde mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

الْجُبِّ  kelimesi “iç duvarları taşla örülü olmayan kuyu” anlamına gelmektedir. Hz. Yusuf’un atıldığı kuyunun derinliğini ve karanlığını  غَيَابَة kelimesinin telaffuzundan, böyle bir kuyunun içine düşen bir şeyin çıkardığı ses ise  الْجُبِّ  kelimesinin söylenişinden âdeta duyulur ve görülür gibi anlatılmaktadır

(İsmail Durmuş, İskender Pala, “İtilâf”, DİA, XXIII, 459)

Bu merhalede  وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَةِ الْـجُبِّ ([o] kuyunun dibine bırakın) cümlesinde yer alan kuyu kelimesi  الْـجُبِّ  şeklinde marife gelmiştir. Kelimedeki tek bir  الْـ  harfi kardeşlerinin, Yusuf’u öldürmek istememelerine delalet etmektedir. Bu merhalede artık, Yusuf’un, kardeşleri tarafından bilinen o kuyuya sadece bırakılması teklif edilmektedir. Öldürülmesi istense idi bilinmeyen bir kuyuya bırakılması teklif edilirdi. Yani, bir araya gelme nedeni olan Yusuf’un öldürülmesi planlarından merhale merhale vazgeçilerek, onun sadece o diyardan uzaklaştırılması önerilmektedir.  يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ (Yolcu kafilelerinden biri oradan geçerken onu alıp götürsün) sözü de bu hükmü desteklemektedir. Bunu da  إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ (Eğer yapacaksanız böyle yapın!) sözü kısmen hafifletmektedir. (https://kuran-ikerim.org/kuran-i-kerimin-essiz-belagati)


يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ 

 

Takdiri  إن كنتم فاعلين فافعلوا هذا القدر من التفريق  [Eğer yapacaksanız ayrılık olarak bu kadar bir şey yapın] olan, mahzuf şartın cevap cümlesidir.  ف۪  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi, meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şam ve Mısır arasında kafilelerin ticaret ve erzak için terk ettiği bir yol olduğunu bildikleri için  السَّيَّارَةِ  kelimesindeki marifelik, ahd-i zihnîdir. (Âşûr)

 

اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ

 

Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  كَان ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi, talebî inşâ cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Cevap cümlesi mahzuftur. Cevap cümlesinin takdiri  إن كنتم فاعلين فافعلوا هذا القدر من التفريق (Eğer yapacaksanız böyle bir farkla yapın) şeklindedir.

Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cevap cümlesinin hazfi, muhatabın muhayyilesini kısıtlamadan, serbestçe düşünebilmesini sağlamaktadır.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, S. 124)