Yusuf Sûresi 9. Ayet

اُقْتُلُوا يُوسُفَ اَوِ اطْرَحُوهُ اَرْضاً يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ اَب۪يكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِه۪ قَوْماً صَالِح۪ينَ  ...

“Yûsuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki babanız sadece size yönelsin. Ondan sonra (tövbe edip) salih kimseler olursunuz.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اقْتُلُوا öldürün ق ت ل
2 يُوسُفَ Yusuf’u
3 أَوِ ya da
4 اطْرَحُوهُ onu bırakın ط ر ح
5 أَرْضًا bir yere ا ر ض
6 يَخْلُ yönelsin خ ل و
7 لَكُمْ yalnız size
8 وَجْهُ yüzü و ج ه
9 أَبِيكُمْ babanızın ا ب و
10 وَتَكُونُوا olursunuz ك و ن
11 مِنْ
12 بَعْدِهِ ondan sonra ب ع د
13 قَوْمًا bir topluluk ق و م
14 صَالِحِينَ iyi ص ل ح
 
Kabaran kıskançlık duyguları, kardeşlik şefkat ve merhamet duygularını o derece örtmüştü ki kardeşlerini öldürmek veya başka bir şekilde ortadan kaldırmak için karar almada tereddüt göstermediler. Böylece çarpık bir mantıkla, kardeşlerini ortadan kaldırdıktan sonra tövbe edip iyi kimseler olacaklarını ve babalarının teveccühünün sadece kendilerine kalacağını sanıyorlardı. İçlerinden biri vicdanının sesini bastıramadı ve Yûsuf’un öldürülmemesini istedi; ama onu babasından uzaklaştırmak için mutlaka bir şey yapılacaksa bir kuyunun dibine bırakılmasını tavsiye etti. Kervanlardan birinin Yûsuf’u alıp götüreceğini, böylece onu babasından uzaklaştırmış olacaklarını söyledi. Rivayete göre bu fikri ileri süren, Hz. Ya‘kub’un en büyük oğlu Rûbîl’dir (Taberî, XII, 155-156; Tevrat’ta Ruben şeklinde geçer). Bu görüş uygun bulundu, uygulamak üzere babalarına geldiler.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 219
 
طرح Taraha : طَرْح bir şeyi atıp uzaklaştırmaktır. طَرِح ise değer ya da önem verilmediğinden dolayı atılan şeydir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de fiil olarak ve sadece 1 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri tarh ve matrahtır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

اُقْتُلُوا يُوسُفَ اَوِ اطْرَحُوهُ اَرْضاً يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ اَب۪يكُمْ 

 

Fiil cümlesidir.  اُقْتُلُوا  fiili  ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يُوسُفَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

اَوِ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. 

اَوْ :Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, ya da yoksa” kelimeleri olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 اطْرَحُوهُ  fiili  ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اَرْضاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ اَب۪يكُمْ  cümlesi  فَ  harfi bitişmeksizin gelmiş mukadder şartın cevabıdır. Takdiri; إن تطرحوه يخل (Onu atarsanız …olur.) şeklindedir.

يَخْلُ  talebin cevabı olduğu için illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir.

لَكُمْ  car mecruru  يَخْلُ  fiiline müteallıktır.  وَجْهُ   fail olup lafzen merfûdur.  اَب۪يكُمْ muzâfun ileyh olup harfle îrab olan beş isimden biri olup  cer alameti  ى  harfidir.  كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِه۪ قَوْماً صَالِح۪ينَ

 

 

تَكُونُوا  fiili atıf harfi  وَ ‘la  يَخْلُ ‘ye matuftur. 

تَكُونُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum, nakıs, muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

تَكُونُوا  isim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

تَكُونُوا ‘nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.

مِنْ بَعْدِه۪  car mecruru  صَالِح۪ينَ  ‘ye müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قَوْماً  kelimesi  تَكُونُوا ‘nun haberi olup lafzen mansubdur.  صَالِح۪ينَ  kelimesi  قَوْماً ‘in sıfatı olup  nasb alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

صَالِح۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صلح  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اُقْتُلُوا يُوسُفَ اَوِ اطْرَحُوهُ اَرْضاً يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ اَب۪يكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِه۪ قَوْماً صَالِح۪ينَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Aynı üsluptaki  اطْرَحُوهُ اَرْضاً  cümlesi, makabline  اَوِ  atıf harfiyle atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

اطْرَحُوهُ اَرْضاً  [Onu öyle bir yere atın ki]  ifadesinde  اَرْضاً  kelimesinin nekre olması meskun mahalden uzak olmasındandır. İşte nekre ve kapalı yani belirsiz olmasının manası budur. Bunun içindir ki kapalı zarflar gibi mansub olmuştur. (Beyzâvî)

وَجْهُ اَب۪يكُمْ  tabiri; ilgi, alâka, muhabbet anlamlarından kinayedir.

اَرْضاً  (herhangi bir yer) kelimesi nekre gelmiş, diğer bir ifadeyle belirlilik anlamı veren elif-lâm takısı belli bir maksada matuf hazf olmuş,  الْجُبِّ  (o kuyu) kelimesi ise marife olarak elif-lâm takısı ile gelmiştir.

Kardeşleri Yusuf (as)’a tuzak kurarlarken öncelikle onu öldürmeyi hedeflemişlerdir. Bunu ayetin başında yer alan  اقْتُلُواْ يُوسُفَ (Yusuf’u öldürün!) sözünden anlayabiliriz. Daha sonra  أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضاً (yahut onu uzak bir yere atın) önerisi takip etmektedir. Bu teklif de bir çeşit ölüm anlamına gelmektedir, bunu cümlede yer alan herhangi bir yer anlamındaki nekre  اَرْضاً  kelimesinden anlamaktayız. Muayyen bir yere delalet etmeyip, her türlü mekânı içine alabilecek bilinmeyen bir yerdir. Yani açlıktan susuzluktan, belki de yırtıcı hayvanların saldırılarına maruz kalarak ölebileceği bilinmeyen bir yer. Bütün bu anlamları  اَرْضاً  kelimesinin nekre gelmesinden çıkarmaktayız. Ancak bu ölüm ilkine göre daha farklıdır. İlkinde, doğrudan öldürme önerisi varken burada dolaylı yoldan öldürme kastı vardır.

Bu merhalede  وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَةِ الْـجُبِّ ([o] kuyunun dibine bırakın) cümlesinde yer alan kuyu kelimesi  الْـجُبِّ  şeklinde marife gelmiştir. Kelimedeki tek bir  الْـ  harfi kardeşlerinin, Yusuf’u öldürmek istememelerine delalet etmektedir. Bu merhalede artık Yusuf’un, kardeşleri tarafından bilinen o kuyuya sadece bırakılması teklif edilmektedir. Öldürülmesi istense idi bilinmeyen bir kuyuya bırakılması teklif edilirdi. Yani, bir araya gelme nedeni olan Yusuf’un öldürülmesi planlarından merhale merhale vazgeçilerek onun sadece o diyardan uzaklaştırılması önerilmektedir.  يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ (Yolcu kafilelerinden biri oradan geçerken onu alıp götürsün) sözü de bu hükmü desteklemektedir. Bunu da  إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ (Eğer yapacaksanız böyle yapın!) sözü kısmen hafifletmektedir. (https://kuran-ikerim.org/kuran-i-kerimin-essiz-belagati)