اِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ اَحَبُّ اِلٰٓى اَب۪ينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌۜ اِنَّ اَبَانَا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِذْ | hani |
|
2 | قَالُوا | demişlerdi ki |
|
3 | لَيُوسُفُ | Yusuf |
|
4 | وَأَخُوهُ | ve kardeşi |
|
5 | أَحَبُّ | daha sevgilidir |
|
6 | إِلَىٰ |
|
|
7 | أَبِينَا | babamıza |
|
8 | مِنَّا | bizden |
|
9 | وَنَحْنُ | oysa biz |
|
10 | عُصْبَةٌ | bir cemaatiz |
|
11 | إِنَّ | şüphesiz |
|
12 | أَبَانَا | babamız |
|
13 | لَفِي | içindedir |
|
14 | ضَلَالٍ | bir yanlışlık |
|
15 | مُبِينٍ | açık |
|
اِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ اَحَبُّ اِلٰٓى اَب۪ينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌۜ
اِذْ zaman zarfı, mahzuf olan اذكر fiiline müteallıktır. قَالُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ ibtidaiyyedir. يُوسُفُ mübtedadır. Gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
اَخُوهُ kelimesi atıf harfi وَ ‘la يُوسُفُ kelimesine matuftur.
اَخُوهُ kelimesi harfle îrab olan beş isimden biridir. Ref alameti و ’dır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَحَبُّ haber olup lafzen merfûdur. اِلٰٓى اَب۪ينَا car mecruru اَحَبُّ ‘ye müteallıktır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنَّا car mecruru اَحَبُّ ‘ye müteallıktır.
وَنَحْنُ عُصْبَةٌ cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir نَحْنُ mübteda olarak mahallen mansubdur. عُصْبَةٌ haber olup lafzen merfûdur.
اَحَبُّ kelimesi ism-i tafdil kalıbındadır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. ‘Daha’ manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ اَبَانَا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۚ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
اَبَانَا kelimesi اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
ف۪ي ضَلَالٍ car mecruru اِنَّ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır. مُب۪ينٍ kelimesi ضَلَالٍ kelimesinin sıfatıdır.
مُب۪ينٍ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ اَحَبُّ اِلٰٓى اَب۪ينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌۜ
Zaman zarfı اِذْ , takdiri اذكر olan mahzuf fiile müteallıktır. Muzâfun ileyh olan قَالُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ cümlesinde, لَ tekid ifade eden ibtida harfidir. Mübteda ve haberden müteşekkil bu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
لَيُوسُفُ ifadesinin başındaki لَ , ibtidâiyye lamı olup, bunda, cümlenin manasını tekid ve tahkik etmek özelliği bulunmaktadır. Buna göre onlar "Babamızın, o İkisini aşırı sevdiği, hakkında hiçbir şüphe olmayan kesin bir husustur..." demek istemişlerdir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)
Yusuf ve öz kardeşi Bünyamin. Burada Bünyamin'in isim olarak zikredilmemesi, babasının ona olan muhabbetinin yegâne sebebinin ana baba bir Yusuf'un kardeşi olduğuna işaret etmek içindir. (Ebüssuûd)
Hal konumundaki وَنَحْنُ عُصْبَةٌ cümlesi mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ ifadesinin başındaki لَ , ibtidâiyye lamı olup, bunda, cümlenin manasını tekid ve tahkik etmek özelliği bulunmaktadır. Buna göre onlar “Babamızın, o ikisini aşırı sevdiği, hakkında hiçbir şüphe olmayan kesin bir husustur…” demek istemişlerdir. (Fahreddin er- Râzî)
اِنَّ اَبَانَا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
ف۪ي ضَلَالٍ ifadesindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla dalalet, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü dalalet hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Sapkınlıktaki yüksek dereceyi ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
مُب۪ينٍ kelimesi ضَلَالٍ kelimesinin sıfatıdır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
ضَلَالٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder.
اَب۪ينَا - اَبَانَا şeklinde أب kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Burada bahsedilen “sapkınlık” ile dünyevî hususlardaki maslahatlara riayet etmeme kastedilmiştir; rüşd ve doğru yoldan uzaklaşma manası kastedilmemiştir. (Fahreddin er - Râzî)