Yusuf Sûresi 58. Ayet

وَجَٓاءَ اِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ  ...

(Derken) Yûsuf’un kardeşleri çıkageldiler ve yanına girdiler. Yûsuf onları tanıdı, onlar ise Yûsuf’u tanımıyorlardı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَجَاءَ ve geldiler ج ي ا
2 إِخْوَةُ kardeşleri ا خ و
3 يُوسُفَ Yusuf’un
4 فَدَخَلُوا girdiler د خ ل
5 عَلَيْهِ onun yanına
6 فَعَرَفَهُمْ o onları tanıdı ع ر ف
7 وَهُمْ fakat onlar
8 لَهُ onu
9 مُنْكِرُونَ tanımıyorlardı ن ك ر
 
Uzun süren kuraklık ve kıtlık Ken‘ân bölgesini de etkiledi. Dolayısıyla Hz. Yûsuf’un kardeşleri de erzak satın almak üzere Mısır’a, Hz. Yûsuf’un yanına geldiler. Ancak huzuruna çıktıklarında onu tanımadılar, Yûsuf ise onları tanıdı. Çünkü onu kuyuya attıkları zaman o çocuk denecek yaştaydı. Aradan geçen bu uzun süre, onlarda fazla bir değişiklik meydana getirmemişti. Buna karşılık Hz. Yûsuf’un fizikî yapısında değişiklikler meydana gelmişti. Ayrıca onlar kuyuya attıkları kardeşlerinin bir gün böyle bir makama geleceğini düşünemezlerdi. Ancak kader tecelli etmiş, 15. âyette bildirilen ilâhî vaad gerçekleşmeye başlamıştı.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 242
 

وَجَٓاءَ اِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.

اِخْوَةُ  fail olup lafzen merfûdur.  يُوسُفَ  kelimesi muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır.

Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:

1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.

2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.

Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

دَخَلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَلَيْهِ  car mecruru  دَخَلُوا  fiiline müteallıktır.

فَ  atıf harfidir.  عَرَفَهُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هوdir. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mansubdur.

وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ  cümlesi  عَرَفَهُمْ deki mef’ûlün hali olarak mahallen mansubdur. 

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur.

لَهُ  car mecruru  مُنْكِرُونَ ye müteallıktır. 

مُنْكِرُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker isimler harfler îrablanırlar. 

مُنْكِرُونَ, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَجَٓاءَ اِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَدَخَلُوا عَلَيْهِ  cümlesi aynı üslupta gelerek  فَ  ile öncesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hal konumundaki isim cümlesi  وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  لَهُ, amili olan  مُنْكِرُونَ ’ye, siyaktaki önemine binaen takdim edilmiştir. Böylece fasılaya uygunluk da temin edilmiştir.

Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Kıtlık bütün beldeleri sarıp Yakub’un (a.s.) beldesine de ulaşıp onlar da geçim darlığına düşünce Hz. Yakub oğullarına: “Mısır'da herkese yiyecek dağıtan salih bir zat var. Ona paralarınızı götürüp ondan yiyecek şeyler alın.” dedi. Bunun üzerine onlar, on kardeş, Yusuf'a doğru yollandılar. Mısır'a gelip onun yanına girdiler. İşte bu hadise, Hz. Yusuf'un, kardeşleri ile buluşmasına, onlar Yusuf'u kuyuya atarlarken Cenab-ı Hakk'ın ona (vahiyle) bildirdiği, “Andolsun ki sen onlara, hiç farkında değillerken (bir gün) bu işlerini haber vereceksin.” (Yusuf Suresi, 15) şeklindeki haberinin doğruluğunun ortaya çıkmasına bir sebep gibi olmuş olur. (Fahreddin er-Râzî)

Ayet, Hz. Yusuf’un bulunduğu ortama gelen kardeşlerinin Hz. Yusuf’u tanıyamadıklarını beyan etmektedir. Hz. Yusuf açısından ise durum tam aksidir. O kardeşlerini tanımıştır. Hz. Yusuf’un kardeşlerini tanıması feraseti, zekası ve gördüğü rüyadan kaynaklanmaktadır. Kardeşlerinin Hz. Yusuf’u tanımamış olması ise çocuk yaşta onlardan ayrılması veya giydiği elbisenin devlet büyüklerinin giydiği elbiseden olması ve orada onunla karşılaşma gibi bir ihtimal görmemeleri nedeniyledir. Hz. Yusuf’un kardeşlerini uzun seneler sonra da olsa tanıması mazi fiil kalıbı ile ifade edilmiştir. Kardeşlerinin Hz. Yusuf’u tanıyamamış olması ise ism-i fail kalıbı tercih edilerek isimle anlatılmıştır. Ayrıca kardeşlerinin durumu anlatılan cümlede isim cümlesi tercih edilmiş, ism-i failin mef’ûlüne lâm-ı takviye gelmiş ve amilinden önce getirilmiştir.

Hz. Yusuf’un kardeşlerini tanıması ifade edilirken mazi fiil kalıbı kullanılmasından Hz. Yusuf’un kardeşlerini ilk gördüğü anda, düşünmeden, araştırmadan hemen tanıdığı anlaşılmaktadır. Çünkü fiil, hudûs ve teceddüt manasına delalet etmektedir. Bu delalet ile de Hz. Yusuf’un kardeşlerini görür görmez tanıdığı anlaşılmaktadır. Kardeşlerinin durumunu ifadede kullanılan isim kalıbı ise sübut ve kalıcılık manasına delalet etmektedir. Bu delaletin anlama katkısı şöyle olmaktadır: Hz. Yusuf’u gören kardeşleri onu tanıyamamışlardır. Onu tanıyamamaları Allah’ın öyle dilemesindendir. Çünkü iç güzelliğinin yanında yüz güzelliği olan ve bu güzellikle sınanan kimsenin tanınmaması imkânsız gibidir. Allah’ın bu takdiri ile onu tanımaktan uzak olduklarını ifade için isim kalıbı kullanılmıştır. (İbni Âşûr, Tahrîr ve’t-Tenvîr, c. 13, s. 12)

Burada  عَرَفَ  ile  مُنْكِرُونَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

فَعَرَفَهُمْ  cümlesiyle,  وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

اِخْوَةُ  kelimesi, cemi kıllet sıygasında gelmiştir. 3-10 arasındaki kardeşleri ifade eder.