قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ اَبَاهُ وَاِنَّا لَفَاعِلُونَ
قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ اَبَاهُ وَاِنَّا لَفَاعِلُونَ
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli سَنُرَاوِدُ ’dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
سَنُرَاوِدُ fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.
سَنُرَاوِدُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
عَنْهُ car mecruru نُرَاوِدُ fiiline müteallıktır. اَبَاهُ mef’ûlün bih olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti eliftir.
Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
هُ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
فَاعِلُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.
فَاعِلُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan فعل fiilinin ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُرَاوِدُ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. babındadır. Sülâsîsi رود ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
Müşareket (İşteşlik - ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ اَبَاهُ وَاِنَّا لَفَاعِلُونَ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisaldir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli, istikbal harfi سَ ile tekid edilmiş müspet muzari fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.
Öncesine matuf olan وَاِنَّا لَفَاعِلُونَ cümlesi, اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ, isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Yusuf’un (a.s.) kardeşlerinin babamızdan değil de babasından isteyeceğiz demeleri babalarının kardeşlerine çok düşkün olduğunun işaretidir.
Babalarını razı etme konusundaki isteklerini tekidli isim cümlesiyle ifade ederek ellerinden ne geliyorsa yapmaya kararlı olduklarını belirttiler.
Onlar, Hz. Yusuf'un sözüne karşı, “Onu babasından istemeye çalışırız. Herhalde (bunu) yapabiliriz.” dediler. Bu, “Biz, onu onun elinden almaya çalışırız ve bunun yolunu ararız. Herhalde bunu becerebiliriz.” demektir. Bu ikinci cümlenin gayesi, tekiddir. Bu cümlenin, “Biz, onu sana getirebiliriz.” manasına gelebileceği gibi “Bu konuda elimizden geleni yaparız.” manasında olması da muhtemeldir. (Fahreddin er-Râzî)