Yusuf Sûresi 62. Ayet

وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ ف۪ي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَـهَٓا اِذَا انْقَلَـبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ  ...

Yûsuf, adamlarına dedi ki: “Onların ödedikleri zahire bedellerini yüklerinin içine koyun. Umulur ki ailelerine varınca onu anlarlar da belki yine dönüp gelirler.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالَ ve dedi ki ق و ل
2 لِفِتْيَانِهِ uşaklarına ف ت ي
3 اجْعَلُوا koyun! ج ع ل
4 بِضَاعَتَهُمْ onların sermayelerini ب ض ع
5 فِي içine
6 رِحَالِهِمْ yüklerinin ر ح ل
7 لَعَلَّهُمْ belki onlar
8 يَعْرِفُونَهَا bunun farkına varırlar ع ر ف
9 إِذَا zaman
10 انْقَلَبُوا döndükleri ق ل ب
11 إِلَىٰ
12 أَهْلِهِمْ ailelerine ا ه ل
13 لَعَلَّهُمْ belki de
14 يَرْجِعُونَ geri dönerler ر ج ع
 
Bünyâmin’i getireceklerine dair kardeşlerinden kesin söz alan Hz. Yûsuf, onların ödedikleri bedeli de yüklerinin içine koydurarak parasızlık yüzünden gelememeleri gibi bir mazereti de ortadan kaldırdı.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 243
 
فتي Feteye : الْفَتَى gençliği henüz taze olan yani gençlik çağlarına yeni girmiş delikanlı/civan demektir. Bunun dişili فَتاةٌ şeklinde gelir. Her ikisi de köle ve cariyeden kinaye yapılır. Mastar kullanımı ise فَتاءٌ dur. فَتْوَى belirsiz, tartışmalı ve sorun teşkil eden hükümlere verilen cevaptır. Fetva verdi/hüküm çıkardı manasında إسْتَفْتَى fiili kullanılır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 21 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri fetva ve müftüdür. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ ف۪ي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَـهَٓا اِذَا انْقَلَـبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir.

لِفِتْيَانِهِ  car mecruru  قَالَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Mekulü’l-kavli  اجْعَلُوا dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.

اجْعَلُوا  fiili  ن un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ı fail olarak mahallen merfûdur.

بِضَاعَتَهُمْ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ف۪ي رِحَالِهِمْ  car mecruru  اجْعَلُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.

هُمْ  muttasıl zamiri  لَعَلَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

يَعْرِفُونَـهَٓا  cümlesi  لَعَلَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.

يَعْرِفُونَـهَٓا  fiili  ن un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ı  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هَٓا  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku  bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

(إِذَا)’dan sonraki şart cümlesinin fiili mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a. (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (müfacee=sürpriz) harfi olur.

b. (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nin gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenler ile aynıdır.

c. Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

انْقَلَـبُٓوا  ile başlayan fiil cümlesi cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

انْقَلَـبُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

اِلٰٓى اَهْلِهِمْ  car mecruru  انْقَلَـبُٓوا  fiine müteallıktır.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri,  إذا انقلبوا…  فلعلّهم يعرفونها şeklindedir.

لَعَلّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.

هُمْ  muttasıl zamiri  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

يَرْجِعُونَ  fiili,  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

يَرْجِعُونَ  fiili  ن ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

انْقَلَـبُٓوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi  قلب ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, mücerred yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.

 

وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ ف۪ي رِحَالِهِمْ 

 

وَ  istînâfiyye, cümle mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ ف۪ي رِحَالِهِمْ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.


لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَـهَٓا

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir.  Gayr-ı talebî inşâî isnad olan cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisaldir. 

لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

لَعَلَّ  edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti kerim olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub;  لَعَلَّ  kelimesi “için” manasındadır, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)

لعل  harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad takvalı olmaya teşviktir. Kur’an’da Allah’a isnad edilen  لَعَلَّ  sözleri “muhakkak ki” anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 58)

Şart manasından mücerret, zaman zarfı  اِذَا ’nın muzâf olduğu  انْقَلَـبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ  cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.


  اِذَا انْقَلَـبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ 

 

انْقَلَـبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِم  cümlesi müstakbel şart manalı zaman zarfı  إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Öncesinin delaletiyle hazf edilen cevap cümlesinin takdiri,  فلعلّهم يعرفونها  [Umulur ki onu tanırlar.] şeklindedir.     

Bu takdire göre şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda gayri talebî inşâî isnaddır.

Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin durumlarda gelen zaman zarfıyla gelmiş mazi fiil, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.


 لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir.

لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

انْقَلَـبُٓوا - يَرْجِعُونَ  ,بِضَاعَتَهُمْ - رِحَالِهِمْ  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

لَعَلَّهُمْ  lafzının tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Hz. Yusuf, zahire ölçen genç hizmetkârlarına bu emri verdi ve her yük için onların karşılığında zahire satın aldıkları sermayelerini, yüklerinin içine koymak için bir adam görevlendirdi.

Onların sermayeleri, ayakkabılar ve deriler idi. Hz. Yusuf, babalarının yanında sermaye olarak getirecekleri başka bir mal olmaz da bir daha gelmezler endişesiyle bunu yapmıştı.

Bütün bunlar, kardeşi Bünyamin ile beraber geri gelmelerini sağlamak içindi. Nitekim “Olur ki ailelerinin yanına döndüklerinde bunun farkına varırlar.” cümlesi de bunu bildirmektedir.

Bunun farkına varmaları da ailelerinin yanına dönmeleri kaydına bağlanmış, çünkü ancak yüklerini ve kaplarını boşalttıkları zaman bunun farkına varırlar ve belki yine gelirler; çünkü hem malı hem de bedelini kendilerine geri verme iyiliğini göstermek, özellikle sermayenin kıt olduğu zamanda geri gelmelerinin en kuvvetli sebeplerindendir. (Ebüssuûd)