فَلَمَّا رَجَعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يهِمْ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مُنِـعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَاَرْسِلْ مَعَنَٓا اَخَانَا نَكْتَلْ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَمَّا | zaman |
|
2 | رَجَعُوا | döndükleri |
|
3 | إِلَىٰ |
|
|
4 | أَبِيهِمْ | babalarına |
|
5 | قَالُوا | dediler ki |
|
6 | يَا أَبَانَا | babamız |
|
7 | مُنِعَ | men’edildi |
|
8 | مِنَّا | bizden |
|
9 | الْكَيْلُ | ölçü |
|
10 | فَأَرْسِلْ | (oyüzden) gönder |
|
11 | مَعَنَا | bizimle beraber |
|
12 | أَخَانَا | kardeşimizi |
|
13 | نَكْتَلْ | ölç(üp al)alım |
|
14 | وَإِنَّا | şüphesiz biz |
|
15 | لَهُ | onu |
|
16 | لَحَافِظُونَ | mutlaka koruruz |
|
فَلَمَّا رَجَعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يهِمْ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مُنِـعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَاَرْسِلْ مَعَنَٓا اَخَانَا نَكْتَلْ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
رَجَعُٓوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَجَعُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
اِلٰٓى اَب۪يهِمْ car mecruru رَجَعُٓوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Şartın cevabı قَالُوا cümlesidir.
قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli يَٓا اَبَانَا ’dır. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَٓا nida harfi, اَبَانَٓا münadadır. اَبَانَٓا münada olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti eliftir.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mütekellim zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Nidanın cevabı مُنِـعَ مِنَّا الْكَيْلُ ’dir.
مُنِـعَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.
مِنَّا car mecruru مُنِـعَ fiiline müteallıktır. الْكَيْلُ naib-i faili olup lafzen merfûdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gele rabıta harfidir. Takdiri, إن رغبت في الكيل فأرسل (Keyl almak istersen …. gönder.) şeklindedir.
اَرْسِلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
مَعَ mekân zarfı, اَخَانَا ’nın mahzuf haline müteallıktır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَخَانَا mef’ûlün bih olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti eliftir.
فَ karinesi olmadan gelen نَكْتَلْ cümlesi mukadder şartın cevabıdır. Takdiri, إن ترسل معنا أخانا نكتل (Kardeşimizi bizimle gönderirsen alırız.) şeklindedir.
نَكْتَلْ mukadder şartın cevabıdır. Meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن’dur.
اَرْسِلْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındadır. Sülâsîsi رسل ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
نَكْتَلْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındadır. Sülâsîsi كيل ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Cümle, نَكْتَلْ ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
ناَ muttasıl zamiri, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَهُ car mecruru حَافِظُونَ ’ye müteallıktır.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
حَافِظُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.
حَافِظُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan حفظ fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَمَّا رَجَعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يهِمْ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مُنِـعَ مِنَّا الْكَيْلُ
فَ atıf harfidir. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan رَجَعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يهِمْ cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevabı فَ karinesi olmadan gelen …قَالُوا يَٓا اَبَانَا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli …يَٓا اَبَانَا, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı ise مُنِـعَ مِنَّا الْكَيْلُ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil meçhul bina edilerek mef’ûl olan, naib-i faile dikkat çekilmiştir.
فَاَرْسِلْ مَعَنَٓا اَخَانَا
Rabıta harfinin dahil olduğu فَاَرْسِلْ مَعَنَٓا اَخَانَا نَكْتَلْ cümlesi, takdiri, إن رغبت في الكيل [Ölçek yani yiyecek istersen] olan şartın cevabıdır.
Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Mahzufla birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
نَكْتَلْ
Rabıta harfi olmadan gelen نَكْتَلْ cümlesi, takdiri إن ترسل معنا أخانا [Kardeşimizi bizimle gönderirsen.] olan şartın cevabıdır. Talebin cevabı olan cümle, meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mahzufla birlikte terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْكَيْلُ ’in asıl manası ölçek demektir. Burada “zahire” manasında kullanılmıştır. Mecaz-ı mürseldir.
مَعَنَٓا - مُنِـعَ kelimeleri arasında cinas-ı ıtlak, نَكْتَلْ - الْكَيْلُ kelimeleri arasında ise iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
اَبَ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
اَخَانَا - اَبَانَا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Hal وَ ’ıyla gelen cümle نَكْتَلْ ’deki failin halidir. Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.
اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiştir. Faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. لَهُ car-mecruru, konudaki önemine binaen amili olan لَحَافِظُونَ ’ye takdim edilmiştir.
Kardeşler, Yusuf’u koruyacaklarına dair sözlerini, sübuta delalet eden isim cümlesi ve tekid harfiyle kuvvetlendirerek ifade etmişlerdir. (Âşûr)
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Kardeşleri babalarının yanına gelir gelmez, daha yüklerini bile açmadan, gördükleri ihsan ve ikramdan söz etmeden, ilk ağızda böyle acı bir haber ile söze başladılar. Yusuf'un ileriye dönük bir şart olarak öne sürdüğü bu sözü, onlar mutlak anlamda kullanarak istekte bulunmaya başladılar. Gerçi maksatları “Eğer kardeşimizi götürmezsek bundan böyle Mısır'dan zahire alabilmemiz yasaklandı.” demekti. Fakat onlar bunu babaları üzerinde etki aracı olarak kullanmak için sanki elleri boş gelmişler, bütün zahmetleri boşa gitmiş gibi mutlak anlamda bir yasaklanma şeklinde ifade etmişlerdir. (Elmalılı)