Yusuf Sûresi 64. Ayet

قَالَ هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ اِلَّا كَمَٓا اَمِنْتُكُمْ عَلٰٓى اَخ۪يهِ مِنْ قَبْلُۜ فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظاًۖ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ  ...

Yakub onlara, “Onun hakkında size ancak, daha önce kardeşi hakkında güvendiğim kadar güvenebilirim! Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 هَلْ mi?
3 امَنُكُمْ size güveneyim ا م ن
4 عَلَيْهِ onun hakkında
5 إِلَّا ancak
6 كَمَا gibi
7 أَمِنْتُكُمْ size güvendiğim ا م ن
8 عَلَىٰ (için)
9 أَخِيهِ kardeşi ا خ و
10 مِنْ
11 قَبْلُ daha önce ق ب ل
12 فَاللَّهُ Allah’tır ا ل ه
13 خَيْرٌ en iyi خ ي ر
14 حَافِظًا koruyan ح ف ظ
15 وَهُوَ ve O
16 أَرْحَمُ en merhametlisidir ر ح م
17 الرَّاحِمِينَ merhametlilerin ر ح م
 
Hz. Yûsuf’un kardeşleri ödedikleri bedelin kendilerine geri verildiğini görünce erzak için tekrar Mısır’a gitme arzuları daha da arttı. Kardeşleri Bünyâmin’i kendileriyle göndermesi için babalarına karşı biraz daha ısrarda bulundular ve onu koruyacaklarına dair tekrar söz verdiler. Rivayete göre Hz. Yûsuf, bir kişiye bir deve yükünden fazla yiyecek vermiyordu. Onlara on deve yükü vermiş on birinciyi ise, kardeşleri Bünyâmin gelinceye kadar vermeyeceğini söylemişti.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 245
 

قَالَ هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ اِلَّا كَمَٓا اَمِنْتُكُمْ عَلٰٓى اَخ۪يهِ مِنْ قَبْلُۜ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.  

Mekulü’l-kavli,  هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ  cümlesi  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

هَلْ  istifham harfidir.  اٰمَنُكُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

عَلَيْهِ  car mecruru  اٰمَنُكُمْ  fiiline müteallıktır.

اِلَّا  hasr edatıdır.

كَ  harf-i cerdir.  مَا  ve masdar-ı müevvel,  كَ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri,  آمنكم عليه أمانا كأماني على أخيه  şeklindedir.

اَمِنْتُكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. 

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

عَلٰٓى اَخ۪يهِ  car mecruru  اَمِنْتُكُمْ  fiiline müteallıktır.  اَخ۪يهِ  harfle îrab olan beş isimden biridir. Cer alameti  ى  harfidir.

Muttasıl zamir  هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  اَمِنْتُكُمْ  fiiline müteallıktır.  قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

قَبْلَ  ve  بَعْدَ  kelimeleri; muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ  zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (Müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


  فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظاًۖ

 

فَ  istînâfiyyedir.  للّٰهُ  lafzâ-i celâli mübteda olarak lafzen merfûdur.

خَيْرٌ  haber olup lafzen merfûdur.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَافِظاً  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

 

وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

اَرْحَمُ  haber olup lafzen merfûdur.

الرَّاحِم۪ينَ  muzâfun ileyh olup  cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الرَّاحِم۪ينَ۟  kelimesi sülâsî mücerred olan  رحم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالَ هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ اِلَّا كَمَٓا اَمِنْتُكُمْ عَلٰٓى اَخ۪يهِ مِنْ قَبْلُۜ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır. 

Cümleye dahil olan istifham harfi  هَلْ, nefy manasındadır.

هَلْ  ve اِلَّٓا  ile oluşan kasr, cümleyi iki kez tekid etmiştir. Kasr, fiille müteallıkı arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Teşbih harfi sebebiyle mecrur mahaldeki  مَٓا  masdar harfi, mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Cümlenin takdiri;  آمنكم عليه أمانا كأماني على أخيه  (Kardeşini emanet ettiğim gibi onu da mı size emanet edeyim?) şeklindedir.

Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Yakub’un (a.s.), “Size daha önce güvendiğim gibi mi güveneyim?” anlamındaki sözleri kasr üslubunda gelmiştir.

اٰمَنُكُمْ - اَمِنْتُكُمْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

قَبْلُ  kelimesinden sonra muzâfun ileyh sözün gelişinden anlaşıldığı için ve fazla sözden sakınmak için hazf olmuştur. Bunun için de ötreli olarak gelmiştir.


 فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظاًۖ

 

فَ  istinâfiyye,  اللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظاًۖ  cümlesi mübteda ve haberden oluşmuş faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsme isnad edilmiş bu isim cümlesi, sübut ifade eder.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan Allah ismiyle marife olması, telezzüz teberrük ve kalplerin mutmain olması içindir.

حَافِظاًۖ  haber olan  خَيْرٌ  için temyiz veya haldir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


 وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ

 

Ayetin son cümlesi, makabline,  وَ ’la atfedilmiştir. İsim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr üslubuyla tekid edilmiştir.

İsnadın Allah Teâlâ’ya olması karinesiyle, müsnedin izafetle marife olması kasr ifade eder.

Merhametlilerin en merhametlisi sadece odur. Vakıaya da uygun olduğu için hakiki ve tahkiki kasrdır. Yani mevsufa hasredilen sıfat, başkasında hakiki manada bulunmaz ve vakıa da böyledir.

İsim cümleleri zamandan bağımsız olarak sübut ifade eder. 

اَرْحَمُ - الرَّاحِم۪ينَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَرْحَمُ - خَيْرٌ - حَافِظاً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)