بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قَالَ هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ اِلَّا كَمَٓا اَمِنْتُكُمْ عَلٰٓى اَخ۪يهِ مِنْ قَبْلُۜ فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظاًۖ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi ki |
|
2 | هَلْ | mi? |
|
3 | امَنُكُمْ | size güveneyim |
|
4 | عَلَيْهِ | onun hakkında |
|
5 | إِلَّا | ancak |
|
6 | كَمَا | gibi |
|
7 | أَمِنْتُكُمْ | size güvendiğim |
|
8 | عَلَىٰ | (için) |
|
9 | أَخِيهِ | kardeşi |
|
10 | مِنْ |
|
|
11 | قَبْلُ | daha önce |
|
12 | فَاللَّهُ | Allah’tır |
|
13 | خَيْرٌ | en iyi |
|
14 | حَافِظًا | koruyan |
|
15 | وَهُوَ | ve O |
|
16 | أَرْحَمُ | en merhametlisidir |
|
17 | الرَّاحِمِينَ | merhametlilerin |
|
قَالَ هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ اِلَّا كَمَٓا اَمِنْتُكُمْ عَلٰٓى اَخ۪يهِ مِنْ قَبْلُۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli, هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ cümlesi قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
هَلْ istifham harfidir. اٰمَنُكُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عَلَيْهِ car mecruru اٰمَنُكُمْ fiiline müteallıktır.
اِلَّا hasr edatıdır.
كَ harf-i cerdir. مَا ve masdar-ı müevvel, كَ harf-i ceriyle birlikte mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri, آمنكم عليه أمانا كأماني على أخيه şeklindedir.
اَمِنْتُكُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عَلٰٓى اَخ۪يهِ car mecruru اَمِنْتُكُمْ fiiline müteallıktır. اَخ۪يهِ harfle îrab olan beş isimden biridir. Cer alameti ى harfidir.
Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْ قَبْلُ car mecruru اَمِنْتُكُمْ fiiline müteallıktır. قَبْلُ cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.
قَبْلَ ve بَعْدَ kelimeleri; muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (Müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظاًۖ
فَ istînâfiyyedir. للّٰهُ lafzâ-i celâli mübteda olarak lafzen merfûdur.
خَيْرٌ haber olup lafzen merfûdur.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَافِظاً temyiz olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
اَرْحَمُ haber olup lafzen merfûdur.
الرَّاحِم۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الرَّاحِم۪ينَ۟ kelimesi sülâsî mücerred olan رحم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ اِلَّا كَمَٓا اَمِنْتُكُمْ عَلٰٓى اَخ۪يهِ مِنْ قَبْلُۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır.
Cümleye dahil olan istifham harfi هَلْ, nefy manasındadır.
هَلْ ve اِلَّٓا ile oluşan kasr, cümleyi iki kez tekid etmiştir. Kasr, fiille müteallıkı arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
Teşbih harfi sebebiyle mecrur mahaldeki مَٓا masdar harfi, mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Cümlenin takdiri; آمنكم عليه أمانا كأماني على أخيه (Kardeşini emanet ettiğim gibi onu da mı size emanet edeyim?) şeklindedir.
Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Yakub’un (a.s.), “Size daha önce güvendiğim gibi mi güveneyim?” anlamındaki sözleri kasr üslubunda gelmiştir.
اٰمَنُكُمْ - اَمِنْتُكُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
قَبْلُ kelimesinden sonra muzâfun ileyh sözün gelişinden anlaşıldığı için ve fazla sözden sakınmak için hazf olmuştur. Bunun için de ötreli olarak gelmiştir.
فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظاًۖ
فَ istinâfiyye, اللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظاًۖ cümlesi mübteda ve haberden oluşmuş faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsme isnad edilmiş bu isim cümlesi, sübut ifade eder.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan Allah ismiyle marife olması, telezzüz teberrük ve kalplerin mutmain olması içindir.
حَافِظاًۖ haber olan خَيْرٌ için temyiz veya haldir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ
Ayetin son cümlesi, makabline, وَ ’la atfedilmiştir. İsim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr üslubuyla tekid edilmiştir.
İsnadın Allah Teâlâ’ya olması karinesiyle, müsnedin izafetle marife olması kasr ifade eder.
Merhametlilerin en merhametlisi sadece odur. Vakıaya da uygun olduğu için hakiki ve tahkiki kasrdır. Yani mevsufa hasredilen sıfat, başkasında hakiki manada bulunmaz ve vakıa da böyledir.
İsim cümleleri zamandan bağımsız olarak sübut ifade eder.
اَرْحَمُ - الرَّاحِم۪ينَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اَرْحَمُ - خَيْرٌ - حَافِظاً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ اِلَيْهِمْۜ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا نَبْغ۪يۜ هٰذِه۪ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ اِلَيْنَاۚ وَنَم۪يرُ اَهْلَنَا وَنَحْفَظُ اَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَع۪يرٍۜ ذٰلِكَ كَيْلٌ يَس۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | فَتَحُوا | açtılar |
|
3 | مَتَاعَهُمْ | (zahire) yüklerini |
|
4 | وَجَدُوا | buldular |
|
5 | بِضَاعَتَهُمْ | sermayelerini |
|
6 | رُدَّتْ | geri verilmiş |
|
7 | إِلَيْهِمْ | kendilerine |
|
8 | قَالُوا | dediler ki |
|
9 | يَا أَبَانَا | babamız |
|
10 | مَا | daha ne? |
|
11 | نَبْغِي | istiyoruz |
|
12 | هَٰذِهِ | işte |
|
13 | بِضَاعَتُنَا | sermayemiz |
|
14 | رُدَّتْ | geri verilmiş |
|
15 | إِلَيْنَا | bize |
|
16 | وَنَمِيرُ | yine yiyecek getiririz |
|
17 | أَهْلَنَا | ailemize |
|
18 | وَنَحْفَظُ | ve koruruz |
|
19 | أَخَانَا | kardeşimizi |
|
20 | وَنَزْدَادُ | ve fazla alırız |
|
21 | كَيْلَ | yükü |
|
22 | بَعِيرٍ | bir deve |
|
23 | ذَٰلِكَ | bu |
|
24 | كَيْلٌ | bir ölçüdür |
|
25 | يَسِيرٌ | az |
|
وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ اِلَيْهِمْۜ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
فَتَحُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَتَحُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مَتَاعَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Şartın cevabı وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ ’dir.
وَجَدُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِضَاعَتَهُمْ car mecruru وَجَدُوا fiiline müteallıktır.
Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رُدَّتْ اِلَيْهِمْ cümlesi قَدْ takdiriyle hal olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müsbet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “وَقَدْ” gelir. Bazen sadece و gelir. Nadiren و’sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رُدَّتْ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
Naib-i faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
اِلَيْهِمْ car mecruru رُدَّتْ fiiline müteallıktır.
قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا نَبْغ۪يۜ
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, يَٓا اَبَانَا ’dır. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَٓا nida harfi, اَبَانَٓا münada olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti eliftir.
Muttasıl zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا istifham harfi olup نَبْغ۪ي fiilinin mukaddem mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
نَبْغ۪ي fiili ي üzerine mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
هٰذِه۪ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ اِلَيْنَاۚ
İsim cümlesidir. İşaret ismi هٰذِه۪ mübteda olarak mahallen merfûdur.
بِضَاعَتُنَا kelimesi bedel veya atf-ı beyan olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Atf-ı beyan konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır:
1. İsm-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atf-ı beyan olarak gelmesi
2. اَيُّهَا ve اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atf-ı beyan olarak gelmesi
3. Sıfattan sonra gelen mevsufun atf-ı beyan olarak gelmesi
4. Tefsir harfi اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler
Burada İsm-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atf-ı beyandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رُدَّتْ اِلَيْنَا cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
رُدَّتْ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
اِلَيْنَا car mecruru رُدَّتْ fiiline müteallıktır.
وَنَم۪يرُ اَهْلَنَا وَنَحْفَظُ اَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَع۪يرٍۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. نَم۪يرُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن’dur.
اَهْلَنَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَنَحْفَظُ اَخَانَا cümlesi atıf harfi وَ ’la نَم۪يرُ fiiline matuftur.
نَحْفَظُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
اَخَانَا mef’ûlün bih olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti eliftir.
Muttasıl zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَع۪يرٍ cümlesi atıf harfi وَ ’la نَحْفَظُ fiiline matuftur. نَزْدَادُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
كَيْلَ temyiz olup fetha ile mansubdur. بَع۪يرٍ muzâfun ileyh olarak lafzen mecrurdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذٰلِكَ كَيْلٌ يَس۪يرٌ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
كَيْلٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. يَس۪يرٌ kelimesi كَيْلٌ ’nün sıfatıdır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ اِلَيْهِمْۜ
وَ atıf harfidir. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevabı فَ karinesi olmadan gelen وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Vakafat, s. 107)
قَدْ takdiriyle hal konumundaki رُدَّتْ اِلَيْهِمْ cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَتَاعَهُمْ - بِضَاعَتَهُمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا نَبْغ۪يۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasındaki قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı olarak gelen …مَا نَبْغ۪ي cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp manasında olduğu için, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
هٰذِه۪ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ اِلَيْنَاۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mübteda ve haberden müteşekkil faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi işaret edilene dikkat çekmek ve önemini vurgulamak içindir. Ayrıca tazim ve tecessüm ifade eder.
Cümlede müsned رُدَّتْ اِلَيْنَاۚ şeklinde mazi fiil cümlesi formunda gelerek hükmü takviye, hudûs, sebat ve temekkün ifade etmiştir.
رُدَّتْ اِلَيْهِمْۜ - رُدَّتْ اِلَيْنَاۚ cümleleri arasında mukabele vardır.
بِضَاعَتُ - رُدَّتْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وَنَم۪يرُ اَهْلَنَا وَنَحْفَظُ اَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَع۪يرٍۜ
Cümle وَ ile öncesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üsluptaki نَحْفَظُ اَخَانَا cümlesi, نَم۪يرُ اَهْلَنَا cümlesine وَ ’la atfedilmiştir.
ذٰلِكَ كَيْلٌ يَس۪يرٌ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilene dikkat çekmek içindir.
ذٰلِكَ sözünde cem’ ve iktidâb vardır. Olayı özetleyen bir kelimedir.
Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi, 57, s. 190)
اَخَانَا - اَبَانَا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr, كَيْلَ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَيْلٌ kelimesi nekre gelerek tazim ve nev ifade etmiştir.
يَس۪يرٌ kelimesi, كَيْلٌ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
قَالَ لَنْ اُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتّٰى تُؤْتُونِ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ لَتَأْتُنَّن۪ي بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يُحَاطَ بِكُمْۚ فَلَمَّٓا اٰتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi ki |
|
2 | لَنْ |
|
|
3 | أُرْسِلَهُ | onu asla göndermem |
|
4 | مَعَكُمْ | sizinle |
|
5 | حَتَّىٰ | kadar |
|
6 | تُؤْتُونِ | siz bana verinceye |
|
7 | مَوْثِقًا | sağlam bir söz |
|
8 | مِنَ |
|
|
9 | اللَّهِ | Allah adına |
|
10 | لَتَأْتُنَّنِي | bana getireceğinize |
|
11 | بِهِ | onu |
|
12 | إِلَّا | dışında |
|
13 | أَنْ |
|
|
14 | يُحَاطَ | kuşatılıp engellenmeniz |
|
15 | بِكُمْ | sizin |
|
16 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
17 | اتَوْهُ | verdiler |
|
18 | مَوْثِقَهُمْ | sözlerini |
|
19 | قَالَ | dedi |
|
20 | اللَّهُ | Allah |
|
21 | عَلَىٰ | üzerine |
|
22 | مَا | şey |
|
23 | نَقُولُ | söylediğimiz |
|
24 | وَكِيلٌ | vekildir |
|
قَالَ لَنْ اُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتّٰى تُؤْتُونِ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ لَتَأْتُنَّن۪ي بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يُحَاطَ بِكُمْۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli, لَنْ اُرْسِلَهُ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir.
اُرْسِلَهُ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَعَكُمْ mekân zarfı, اُرْسِلَهُ ’deki mef’ûlun mahzuf haline müteallıktır.
Muttasıl zamir كُمْ muzâfûn ileyh olarak mahallen mecrurdur.
حَتّٰى gaye bildiren masdar ve cer harfidir. Muzariyi gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde اُرْسِلَهُ fiiline müteallıktır.
تُؤْتُونِ fiili, نِ ’un hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir.
Mütekellim zamiri ي ise mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَوْثِقاً ikinci mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubdur. مِنَ اللّٰهِ car mecruru مَوْثِقاً ’nın mahzuf sıfatına müteallıktır.
لَ kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.
تَأْتُنَّن۪ي fiilinin sonundaki نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
تَأْتُنَّن۪ي fiili ن ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. İki sakin bir araya geldiği için fail hazf edilmiştir. Sonundaki نِ vikayedir.
Muttasıl zamir ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
بِه۪ٓ car mecruru تَأْتُنَّن۪ي fiiline müteallıktır.
اِلَّٓا istisna harfidir. اَنْ masdar harfidir.
Fiili muzarinin başına اَنْ harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için tevilli masdar (masdarı müevvel cümlesi) denmektedir. Kur’an-ı Kerimde çok nadir de olsa bazen cümlede اَنْ ’den önce (لِ) harfi cerini ve اَنْ ’den sonra da nâfiye lâ’sını (لَا) görebiliriz. لِئَلَّا şeklinde yazılır. Bazen ise bu اَنْ ’den önce (لِ) harf-i ceri ve nâfiye lâ’sının (لَا) hazf edildiğini görebiliriz. Ancak lafızda olmadığı halde manaları geçerlidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُحَاطَ mansub meçhul muzari fiildir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel müstesna olarak mahallen mansubdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri, لتأتنّني به في كلّ حال إلّا حال الإحاطة بكم (Engellenmedikçe onu bana muhakkak getirmen şartıyla.) şeklindedir.
بِكُمْ car mecruru naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
فَلَمَّٓا اٰتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ
فَ atıf harfidir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
اٰتَوْهُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اٰتَوْهُ mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir.Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَوْثِقَهُمْ ikinci mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfûn ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ karinesi olmadan gelen قَالَ اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ cümle şartın cevabıdır.
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli, اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ ’dur. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اللّٰهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.
مَا ve masdar-ı müevvel, عَلٰى harf-i ceriyle birlikte وَك۪يلٌ ’e müteallıktır.
نَقُولُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
وَك۪يلٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
وَك۪يلٌ kelimesi mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ لَنْ اُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتّٰى تُؤْتُونِ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan …لَنْ اُرْسِلَهُ مَعَكُمْ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Gaye bildiren masdar ve cer harfi حَتّٰى ve akabindeki تُؤْتُونِ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ cümlesi masdar teviliyle اُرْسِلَهُ fiiline müteallıktır.
مَوْثِقاً ’daki tenvin tazim ifade eder.
لَتَأْتُنَّن۪ي بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يُحَاطَ بِكُمْۚ
لَتَأْتُنَّن۪ي fiilinin başındaki lam, مَوْثِقاً için kasem harfidir. Şeddeli nun ve kasem lamıyla tekid edilmiş cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Masdar harfi اَنْ ve müteakip يُحَاطَ بِكُمْۚ cümlesi, masdar teviliyle muzâfun ileyh konumundadır. Müstesna olan muzâf mahzuftur. Cümlenin takdiri, لتأتنّني به في كلّ حال إلّا حال الإحاطة بكم [Etrafınız kuşatılmadıkça her durumda onu bana getireceğinize...] şeklindedir.
Keşşâf sahibi şöyle demektedir: “Buradaki istisna, istisna-i muttasıldır. O halde اِلَّٓا اَنْ يُحَاطَ بِكُمْۚ cümlesi mef'ûlün leh’dir. Müspet olan, لَتَأْتُنَّن۪ي بِه۪ٓ kelimesi ise olumsuz manadadır. Buna göre mana, ‘Sizler, onu şu tek bir sebep hariç ne sebeple olursa olsun onu mutlaka bana getireceksiniz.’ şeklinde olur.” (Fahreddin er-Râzî)
يُحَاطَ fiili meçhul bina edilerek, mef’ûle dikkat çekilmiştir.
اَنْ يُحَاطَ بِكُمْ [Etrafınız kuşatılmadıkça ] ayeti ile ilgili olarak Mücahid şöyle demektedir: Helak olmadığınız yahut ölmediğiniz sürece… demektir. (Kurtubî)
يُحَاطَ fiili, ayette çaresizlik anlamında kullanılmıştır, sebep alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
Etraflarının kuşatılması, mağlup ve çaresiz kalmaları, yahut helak olmaları demektir. (Ebüssuûd)
فَلَمَّٓا اٰتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ
Cümle فَ ile öncesine atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi, aynı zamanda muzâfun ileyh olan اٰتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cevap cümlesi olan قَالَ اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ ise sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırma amacına matuftur.
Mecrur mahaldeki masdar harfi مَا ve akabindeki نَقُولُ cümlesi, وَك۪يلٌ ’e müteallıktır.
Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَوْثِقَهُمْ - وَك۪يلٌ kelimelerinde mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Hz. Yakub'un bunu söylemekten amacı, Allah'a güvenini arz etmek ve onları da verdikleri söze riayet etmelerini teşvik etmekti. (Ebüssuûd)
Allahın söyledikleri söz üzerine vekil oluşu, isim cümlesi ve car mecrurun takdimi yoluyla tekid edilmiştir.
تُؤْتُونِ - لَتَأْتُنَّن۪ي - اٰتَوْهُ ve مَوْثِقَهُمْ - مَوْثِقاً ve قَالَ - نَقُولُ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَلَمَّٓا - مَوْثِقَ - اللّٰهُ - قَالَ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ وَمَٓا اُغْن۪ي عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَقَالَ | ve dedi ki |
|
2 | يَا بَنِيَّ | oğullarım |
|
3 | لَا |
|
|
4 | تَدْخُلُوا | girmeyin |
|
5 | مِنْ |
|
|
6 | بَابٍ | kapıdan |
|
7 | وَاحِدٍ | bir |
|
8 | وَادْخُلُوا | (fakat) girin |
|
9 | مِنْ |
|
|
10 | أَبْوَابٍ | kapılardan |
|
11 | مُتَفَرِّقَةٍ | ayrı ayrı |
|
12 | وَمَا | ve |
|
13 | أُغْنِي | savamam |
|
14 | عَنْكُمْ | sizden |
|
15 | مِنَ |
|
|
16 | اللَّهِ | Allah’tan gelecek |
|
17 | مِنْ | hiçbir |
|
18 | شَيْءٍ | şeyi |
|
19 | إِنِ | yoktur |
|
20 | الْحُكْمُ | (hiçbir) Hüküm |
|
21 | إِلَّا | dışında |
|
22 | لِلَّهِ | Allah’ın |
|
23 | عَلَيْهِ | O’na |
|
24 | تَوَكَّلْتُ | tevekkül ettim |
|
25 | وَعَلَيْهِ | ve O’na |
|
26 | فَلْيَتَوَكَّلِ | tevekkül etsinler |
|
27 | الْمُتَوَكِّلُونَ | tevekkül edenler |
|
وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli, يَا بَنِيَّ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَا nida harfidir. بَنِيَّ münada olup cemi müzekkere mülhak olduğu için nasb alameti ي ’dır. Aynı zamanda muzâftır.
Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Nidanın cevabı لَا تَدْخُلُوا ’dur.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَدْخُلُوا fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ بَابٍ car mecruru لَا تَدْخُلُو fiiline müteallıktır. وَاحِدٍ kelimesi بَابٍ ’ın sıfatıdır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. ادْخُلُوا fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ اَبْوَابٍ car mecruru ادْخُلُوا fiiline müteallıktır. مُتَفَرِّقَةٍ kelimesi اَبْوَابٍ ’ın sıfatıdır.
وَمَٓا اُغْن۪ي عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ
وَ atıf harfidir. مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
اُغْن۪ي mukadder ي üzere damme ile merfu muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا’dir.
عَنْكُمْ car mecruru اُغْن۪ي fiiline müteallıktır. مِنَ اللّٰهِ car mecruru مِنْ شَيْءٍ mahzuf haline müteallıktır.
مِنْ harf-i ceri zaiddir. شَيْءٍ lafzen mecrur, mef’ûlu mutlak olarak mahallen mansubdur. Takdiri, ما أغني عنكم أي إغناء أو شيئا من الإغناء (Size hiçbir faydam dokunmaz) şeklindedir.
Mef’ûlu mutlakın fiili şu durumlarda hazf edilebilir: 1) Emir ve nehiy fiillerinin yerini alırsa, 2) Dua ifade eden fiilin yerini alırsa, 3) Sonucu (akıbeti) açıklamak için getirilirse. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ
اِنِ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. الْحُكْمُ mübteda olup lafzen merfûdur.
اِلَّا hasr harfidir. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf habere müteallıktır.
عَلَيْهِ car mecruru تَوَكَّلْتُ fiiline müteallıktır.
تَوَكَّلْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olup mahallen merfûdur.
وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ
وَ atıf harfidir. عَلَيْهِ car mecruru يَتَوَكَّلِ fiiline müteallıktır.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كان الحكم لله فليتوكّل المتوكّلون عليه (Eğer hüküm Allah’ın ise tevekkül edenler O’na tevekkül etsin.) şeklindedir.
لْ emir lam’ıdır. يَتَوَكَّلِ meczum muzari fiildir. الْمُتَوَكِّلُونَ fail olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker salimler harfle îrablanır.
الْمُتَوَكِّلُونَ kelimesi,sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan تَفَعَّلَ babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَتَوَكَّلِ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi وكل ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ
Ayet önceki ayetteki قَالَ fiiline matuftur. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan يَا بَنِيَّ, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı ise لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabına matuf olan وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
وَاحِدٍ kelimesi, بَابٍ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ - وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍ cümleleri arasında mukabele vardır.
Hz. Yakub’un لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ [bir kapıdan girmeyin] dedikten sonra وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍ [ayrı ayrı kapılardan girin] demesi onun endişe ve ihtimam duygularını ortaya koymak maksadıyla söylediği sözlerdir. Itnâb üslubudur. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, Fahreddin er-Râzî)
وَاحِدٍ - مُتَفَرِّقَةٍ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî, لَا تَدْخُلُوا - وَادْخُلُوا kelimeleri arasında ise tıbâk-ı selb sanatı vardır.
تَدْخُلُوا - ادْخُلُوا ,بَابٍ - اَبْوَابٍ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَمَٓا اُغْن۪ي عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ
Nidanın cevabına matuf olan cümle, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
مِنْ شَيْءٍ ibaresindeki مِنْ harfi, tekid ifade eden zaid harftir. Lafzen mecrur, mahallen mansub olan شَيْءٍۜ, mef’ûlü mutlaktan naibdir.
اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ
Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Kasr üslubuyla tekid edilmiş menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. لِلّٰهِ, mahzuf habere müteallıktır.
اِنِ ve اِلَّٓا ile oluşan kasr, mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.
عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ
Mekulü’l-kavle dahil olan istînâf cümlesidir.
İsim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Bu cümlede takdim-tehir sanatı vardır.
Cümledeki takdim, kasr ifade etmiştir. عَلَيْهِ maksurun aleyh, تَوَكَّلْتُ maksurdur. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.
تَوَكَّلْتُۚ kelimesinde irsâd vardır.
وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ
وَ atıf harfidir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَلَيْهِ, amili olan فَلْيَتَوَكَّلِ fiiline takdim edilmiştir. Bu takdim, kasr ifade etmiştir.
فَ mahzuf şartın cevabına gelen rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri, إن كان الحكم لله … (Eğer hüküm Allah’ın ise...) olan mahzuf şart cümlesiyle birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bu ifadede tevekkül Allah'a tahsis edildiği gibi, peygamber olması hasebiyle Hz. Yakub'un fiili, kendisine uyan diğer insanların fiiline sebep kılınmaktadır. Bu insanlara oğulları da öncelikle dahildir. Yine, Hz. Yakub’un, karşı karşıya bulundukları işte kendilerine tavsiye ettiği tedbirlere aldanmayarak oğullarını güzel bir şekilde tevekküle hidayet ve irşad ettiği de gayet açıktır. (Ebüssuûd)
تَوَكَّلْتُۚ - لْيَتَوَكَّلِ - مُتَوَكِّلُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مِنَ - اللّٰهِ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ وَاِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | دَخَلُوا | girdiler |
|
3 | مِنْ |
|
|
4 | حَيْثُ | yerden |
|
5 | أَمَرَهُمْ | emrettiği |
|
6 | أَبُوهُمْ | babalarının |
|
7 | مَا |
|
|
8 | كَانَ | idi |
|
9 | يُغْنِي | savamaz |
|
10 | عَنْهُمْ | onlardan |
|
11 | مِنَ | -tan (gelecek) |
|
12 | اللَّهِ | Allah |
|
13 | مِنْ | hiçbir |
|
14 | شَيْءٍ | şeyi |
|
15 | إِلَّا | ama sadece |
|
16 | حَاجَةً | bir dileği |
|
17 | فِي | içindeki |
|
18 | نَفْسِ | nefsi |
|
19 | يَعْقُوبَ | Ya’kub’un |
|
20 | قَضَاهَا | açığa çıkardı |
|
21 | وَإِنَّهُ | şüphesiz O |
|
22 | لَذُو | sahibi idi |
|
23 | عِلْمٍ | bilgi |
|
24 | لِمَا | ötürü |
|
25 | عَلَّمْنَاهُ | ona öğrettiğimizden |
|
26 | وَلَٰكِنَّ | fakat |
|
27 | أَكْثَرَ | çoğu |
|
28 | النَّاسِ | insanların |
|
29 | لَا |
|
|
30 | يَعْلَمُونَ | bilmezler |
|
وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ
وَ atıf harfidir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
دَخَلُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
دَخَلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِنْ حَيْثُ car mecruru دَخَلُوا fiiline müteallıktır.
حَيْثُ mekân zarfıdır. Bu edat cümleye muzâf olur. Edattan sonraki cümle isim ve fiil cümlesi olabilir. Edat kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı yani mef‘ûlun fihidir. Sonu damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubdur.
Şartın cevap cümlesi, sonraki مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ cümlesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Mahzuf cümlenin takdiri; أصابهم ما أصابهم [Onların başına gelen geldi] şeklindedir.
اَمَرَهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَبُوهُمْ fail olup harfle îrab olan beş isimden biri olup ref alameti وَ ’dır.
Muttasıl zamir هُمْ muzâfûn ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ
Cümle دَخَلُوا ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هو ’dir.
يُغْن۪ي fiili, كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
يُغْن۪ي mukadder ي üzere damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
عَنْهُمْ car mecruru يُغْن۪ي fiiline müteallıktır. مِنَ اللّٰهِ car mecruru شَيْءٍ ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır.
اِلَّا istisna harfidir. حَاجَةً istisnâ-i munkatı’ olup fetha ile mansubdur.
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.
İstisnanın 3 unsuru vardır:
1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:
1. Muttasıl istisna
2. Munkatı’ istisna
3. Müferrağ istisna(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ف۪ي نَفْسِ car mecruru حَاجَةً ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır.
يَعْقُوبَ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğundan cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
قَضٰيهَا cümlesi حَاجَةً ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur.
قَضٰيهَا elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.
Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
يُغْن۪ي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi غني ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
هُ muttasıl zamiri, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
اِنَّ ’nin haberi لَذُو عِلْمٍ ’dir. ذُو harfle îrab olan beş isimden biri olup ref alameti وَ ’dır. عِلْمٍ muzâfun ileyh olarak lafzen mecrurdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl, لِ harf-i ceriyle birlikte عِلْمٍ ’e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası عَلَّمْنَاهُ cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
عَلَّمْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عَلَّمْنَاهُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi علم ’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟
وَ atıf harfidir. لٰكِنَّ istidrak harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre لٰكِنَّ de اِنَّ gibi cümleyi tekid eder.
İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَكْثَرَ kelimesi, لٰكِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. النَّاسِ muzâfun ileyh olarak kesre ile mecrurdur.
لَا يَعْلَمُونَ۟ cümlesi لٰكِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَعْلَمُونَ۟ fiili نَ۟ ’nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ
وَ atıf harfidir. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevap cümlesi, sonraki مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ cümlesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Mahzuf cümlenin takdiri, أصابهم ما أصابهم [Onların başına gelen geldi] şeklindedir.
Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi cevaba delalet edecek mana bulunduğunda, şartın cevabı hazf edilir. Cevap cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ cümlesi, mekân zarfı حَيْثُ ’nun muzâfun ileyhidir.
مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ
Cümle دَخَلُوا ’deki failin halidir. Menfi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
مَا كَان ’li olumsuz sıygalar, gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, 3/79)
كَان ’nin haberi …يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ, müspet muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
مِنْ شَيْءٍ ibaresindeki مِنْ harfi, tekid ifade eden zaid harftir. Lafzen mecrur, mahallen mansub olan شَيْءٍۜ, mef’ûlü mutlaktan naibdir.
İstisna harfi اِلَّا ’yı takip eden حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ, müstesnadır. İstisna, munkatıadır.
اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَا sözünün anlamı; Hz. Yakub, tedbirin takdiri değiştireceğine inanmadan, sırf içindeki isteğini yerine getirmek üzere bunu açıklayıp oğullarına tavsiye etmişti, şeklindedir. (Ebüssuûd)
Mazi fiil sıygasındaki قَضٰيهَاۜ cümlesi, حَاجَةً için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
وَاِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ
وَ istînâfiyyedir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin haberi لَذُو عِلْمٍ şeklinde izafet terkibiyle marife gelerek bu vasfın kemâl derecede olduğuna işaret etmiştir. Ayrıca izafet az sözle çok anlam ifade etme yollarından biridir.
عِلْمٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder.
Lafza-i celâlin zikrinden sonra عَلَّمْنَاهُ ’da azamet zamirine iltifat vardır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ, isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl, عِلْمٍ ’e müteallıktır. Sılası olan عَلَّمْنَاهُ, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟
وَ atıf harfidir. لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
لٰكِنَّ ’nin haberi olan لَا يَعْلَمُونَ ’nin muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde, muhatabın muhayyilesini (hayal gücünü) harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عِلْمٍ - عَلَّمْنَاهُ - يَعْلَمُونَ۟ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, s. 314)
اَكْثَرَ النَّاسِ [İnsanların çoğu] ifadesi ile müşrikler kastedilmiştir. Çünkü onlar, Allah'ın velilerini (dostlarını), hem dünyada hem de ahirette fayda verecek ilimlere nasıl ulaştırmış olduğunu bilmezler. (Ebüssuûd)
Ayetin fasılası başka surelerde de ufak değişikliklerle tekrarlanmıştır.
Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
وَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ قَالَ اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | دَخَلُوا | girince |
|
3 | عَلَىٰ | huzuruna |
|
4 | يُوسُفَ | Yusuf’un |
|
5 | اوَىٰ | aldı |
|
6 | إِلَيْهِ | yanına |
|
7 | أَخَاهُ | kardeşini |
|
8 | قَالَ | dedi |
|
9 | إِنِّي | gerçekten ben |
|
10 | أَنَا | ben |
|
11 | أَخُوكَ | senin kardeşinim |
|
12 | فَلَا |
|
|
13 | تَبْتَئِسْ | üzülme |
|
14 | بِمَا | sebebiyle |
|
15 | كَانُوا |
|
|
16 | يَعْمَلُونَ | onların yaptıkları |
|
وَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ
وَ atıf harfidir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
دَخَلُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
دَخَلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَلٰى يُوسُفَ car mecruru دَخَلُوا fiiline müteallıktır.
يُوسُف kelimesi gayri munsarif olduğundan cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Şartın cevabı اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ ’dır.
اٰوٰٓى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.
اِلَيْهِ car mecruru اٰوٰٓى fiiline müteallıktır. اَخَا mef’ûlün bih olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti eliftir.
Muttasıl zamir هَ muzâfûn ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اٰوٰٓى fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أوي ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
قَالَ اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mekulü’l-kavli, اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
ي muttasıl zamiri, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اَنَا۬ اَخُوكَ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
Munfasıl zamir اَنَا۬ mübteda olup mahallen merfûdur. اَخُوكَ mübtedanın haberi olup harfle îrab olan beş isimden biri olup ref alameti وَ ’dır.
Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Cümle mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, تنبّه. فلا تبتئس (Dikkat et. Üzülme!) şeklindedir.
فَ; sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَبْتَئِسْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Müşterek ism-i mevsûl, بِ harf-i ceriyle birlikte تَبْتَئِسْ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَانُوا nakıs, damme üzere mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
يَعْمَلُونَ cümlesi كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
يَعْمَلُونَ fiili نَ۟ ’nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
تَبْتَئِسْ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. اِفْتِعَل babındadır. Sülâsîsi بأس ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, istek, gayret ve devamlılık, tadiye, edinmek ve tedarik etmek, müşareket, seçmek anlamları katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ
وَ atıf harfidir. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevabı فَ karinesi olmadan gelen اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ve cevap fiilleri mazi sıygada gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Vakafat, s. 107)
الإيواءُ, “geri dönmek” demektir. Burada yakınlık ve yakınlaşma anlamında mecazdır. Sanki o sığındığı yere geri dönmüştür. Arkadan zikredilen اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ şeklindeki ifade de içinde olanı söylediği söze hazırlık içindir. (Âşûr)
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)
قَالَ اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ cümlesi اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ cümlesinden bedel-i iştimâldir. Yusuf (a.s.) kardeşi Bünyamin’e, kendisinin onu kurt yiyen kardeşi olduğunu kısa, öz ve açık bir şekilde beyan etmiş, bunu söylerken de cümledeki haberi, اِنّ۪ٓ edatı, isim cümlesi ve fasıl zamirinin ifade ettiği kasr üslubuyla tekid etmiştir. (Âşûr)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنّ۪ٓ ’nin haberi olan اَنَا۬ اَخُوكَ, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu cümlenin haberi, izafetle gelmiş veciz bir ifadedir.
Hz. Yusuf’un, اِنّ۪ٓ ile tekid edilmiş, mütekellim zamiri tekrarlanmış ve müsnedi izafetle marife gelmiş bir cümleyle hitabetmesi, kardeşini ikna etmeyi ne çok istediğini gösterir.
İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
اَخُو kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Cümle mukadder istînâfa matuftur. İki cümle arasında meskutun anh mevcuttur. Takdiri, تنبّه [Dikkat et, anla] şeklindedir.
فَ; sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. Cümle Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası كَانُوا ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَانُوا ’nun haberinin muzari fiil cümlesi şeklinde gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder.
Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.
كَانُوا fiilinin mazi sıygasında gelmesinden maksat, geçmişte yaptıkları, يَعْلَمُونَ ifadesinin muzari sıygasıyla gelmesi ise eziyet fiillerinin mütekerrir olduğunu göstermektedir. İşte burada kardeşinin, su kabı hadisesini rahatlıkla karşılayabilmesi ve Yusuf’tan (a.s.) şüphe ederek korkmaması için bu duruma ruhen hazırlanması vardır. (Âşûr)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
İki ayet arasındaki meskutun anh, muhatabın merakını celbederek onun muhayyilesini harekete geçirmek maksatlıdır.
فَلَا تَبْتَئِسْ emri Hz. Yusuf’un kalbindeki özlem ve şefkati ifade eder. Emir ifade etmediği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Hz. Yakub'un oğulları gösterişli ve güçlü kuvvetli idi. Bir yabancı ülkenin başşehrine aynı kapıdan bir arada girmeleri dikkatleri üzerlerine çekebilir, halkta ve idarede kuşku uyarabilir ve dolayısıyla bir zarara maruz kalabilirlerdi. Bu sebeple Hz. Yakup (a.s.), bir tedbir olarak onlara farklı kapılardan girmelerini tavsiye, peygamber ve baba tavsiyesi olarak emretti.
Fakat Cenab-ı Allah (c.c), mutlak hakimiyetini, O ne dilerse onun olacağını ve bu dileme karşısında beşeri tedbirin bir işe yaramayacağını itikadi bir esas olarak hatırlatmakta, ama Hz. Yakub'un davranışını da tasvip edip, onu bir ilme dayalı davranış olarak takdim buyurmaktadır. Ne var ki, insanların çoğu bu gerçeklerden habersizdir ve Allah'tan gelen ilme dayanmadan hareket etmektedirler.
Allah’tan gelen bazı imtihanlarda, elinde olmadığı bilinse bile, insan kendisini ya da başkalarını suçlama eğilimindedir. Bunun sebeplerinden birisi; her şeyi bir şekilde kontrol ettiğini sanma yanılgısıdır.
Buna örnek olarak; yaşadığımız ‘bulaşıcı hastalık’ adındaki yeni dönemin üzerinde düşünebiliriz. Korkmak ya da hayatını değiştirmek istemeyen çoğunluğun, kendisine kanıt olarak gösterdiği bazı gerekçeleri vardır. Ki bunlar temelde ‘nasılsa bana gelmez’ inancına dayanmaktadır. Bundan dolayı, etrafında dikkat etmeye çalışan, mesafesini koruyan olduğunda; bunu şahsına yorabilir ve hatta bozulduğunu da ima edebilir. Bulaşıcı hastalığı, kendisinin taşıma ve bulaştırma ihtimalinin düşünülmesi, onun için oldukça aşağılayıcı bir durumdur. Çünkü yaşadığı imtihanlarda, sebeplere bağlamak için kendisini ya da başkalarını suçlama eğilimine sahip kişi, doğal olarak başkaları tarafından suçlanmak istememektedir. Bu yüzden de, devamlı kendisinden emin olduğu imajını çizmeye çalışır.
Halbuki, imtihan dünyasında olduğunu bilen kul, hiçbir şeyden emin olamayacağını da bilir. Yapılması gerekenler belliyken, Allah katında, tedbirsizliğinden sorulacağını da bilir. O yüzden, ona düşen görev; alabileceği tedbirleri almak ve Rabbine sığınmaktır. Gelen bir imtihan karşısında da, Allah’ın yardımını dileyerek elinden geleni yapmaya devam etmektir. Sadece sebeplere takılan ve birilerini suçlayan kişi, imtihanını kabullenemediği gibi yolunda da ilerleyemez.
Şüphesiz; Allah’tan gelecek olana kimse mani olamayacağı gibi, Allah’tan gelmeyecek olanı da kimse getiremez.
Ey Rabbim! Sana sığındım. Sana güvendim. Kendimi, işlerimi ve ilişkilerimi, Sana emanet ettim. Şüphesiz ki, Sen koruyucuların en hayırlısısın.
Gönlümdeki sıkıntıları gider, hüzünleri dindir. Bedenimdeki hastalıklara şifa ver, ibadetteki huşumu ve çalışmadaki azmimi arttır. Zihnimdeki sisleri dağıt, ilim yollarımı berraklaştır ve bereketlendir. Nefsimdeki kötü hallerin kökünü kurut, iyi hallerimi ise çoğalt ve güçlendir. Beni; bildiğim bilmediğim, canlı ve cansız her türlü varlığın şerrinden muhafaza buyur.
Ey Rabbim! Senden iki cihanda da saadet isterim. Yaşadığım kolaylıklar ya da zorluklar karşısında, rızana uygun şekilde ne yapmam gerekiyorsa, onları kalbime sevdir, kolaylaştır ve yapmamda yardımcım ol.
Amin.
Zeynep Poyraz @zeynokoloji