Yusuf Sûresi 67. Ayet

وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ وَمَٓا اُغْن۪ي عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ  ...

Sonra da, “Ey oğullarım! Bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah’tan gelecek hiçbir şeyi sizden uzaklaştıramam. Hüküm ancak Allah’ındır. Ben O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnız O’na tevekkül etsinler” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالَ ve dedi ki ق و ل
2 يَا بَنِيَّ oğullarım ب ن ي
3 لَا
4 تَدْخُلُوا girmeyin د خ ل
5 مِنْ
6 بَابٍ kapıdan ب و ب
7 وَاحِدٍ bir و ح د
8 وَادْخُلُوا (fakat) girin د خ ل
9 مِنْ
10 أَبْوَابٍ kapılardan ب و ب
11 مُتَفَرِّقَةٍ ayrı ayrı ف ر ق
12 وَمَا ve
13 أُغْنِي savamam غ ن ي
14 عَنْكُمْ sizden
15 مِنَ
16 اللَّهِ Allah’tan gelecek
17 مِنْ hiçbir
18 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
19 إِنِ yoktur
20 الْحُكْمُ (hiçbir) Hüküm ح ك م
21 إِلَّا dışında
22 لِلَّهِ Allah’ın
23 عَلَيْهِ O’na
24 تَوَكَّلْتُ tevekkül ettim و ك ل
25 وَعَلَيْهِ ve O’na
26 فَلْيَتَوَكَّلِ tevekkül etsinler و ك ل
27 الْمُتَوَكِّلُونَ tevekkül edenler و ك ل
 
Hz. Ya‘kub’un oğullarına şehre ayrı ayrı kapılardan girmelerini emretmesi iki şekilde yorumlanmıştır: a) Oğulları gösterişliydiler ve güzel giyinirlerdi. Hep birlikte aynı kapıdan girdikleri takdirde onlara göz değeceğinden korkmuş, dolayısıyla ayrı kapılardan girmelerini emretmiştir. Göz değmesi olayının gerçek olup olmadığı konusu müfessirler tarafından tartışılmış olmakla birlikte, Hz. Peygamber’in, torunları Hasan ile Hüseyin’i kem gözlerden koruması için Allah’a dua ettiği rivayet edilmiştir (Buhârî, “Enbiyâ”, 10). Yine Resûlullah’ın “Göz değmesi haktır; eğer kaderi geçecek bir şey olsaydı göz değmesi kaderi geçerdi” dediği rivayet edilmiştir (Müslim, “Selâm”, 41-42; göz değmesi hakkında ayrıca bk. Kalem 68/51). b) Hz.Ya‘kub’un endişesi siyasîdir. Böyle görkemli, güçlü, kuvvetli insanların şehre toplu halde girmeleri gerek halkın gerekse kralın dikkatini çeker, neticede başlarına bir hal gelebilirdi (Râzî, XVIII, 172).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 245
 

وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir.

Mekulü’l-kavli,  يَا بَنِيَّ dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

يَا  nida harfidir.  بَنِيَّ   münada olup cemi müzekkere mülhak olduğu için nasb alameti  ي dır. Aynı zamanda muzâftır.

Mütekellim zamiri  ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Nidanın cevabı  لَا تَدْخُلُوا dur.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. 

تَدْخُلُوا  fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ بَابٍ  car mecruru  لَا تَدْخُلُو  fiiline müteallıktır.  وَاحِدٍ  kelimesi  بَابٍ ın sıfatıdır. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  atıf harfidir. ادْخُلُوا  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ اَبْوَابٍ  car mecruru  ادْخُلُوا  fiiline müteallıktır.  مُتَفَرِّقَةٍ  kelimesi  اَبْوَابٍ ’ın sıfatıdır.


وَمَٓا اُغْن۪ي عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ

 

وَ  atıf harfidir.  مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

اُغْن۪ي  mukadder  ي üzere damme ile merfu muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا’dir. 

عَنْكُمْ  car mecruru  اُغْن۪ي  fiiline müteallıktır.  مِنَ اللّٰهِ  car mecruru  مِنْ شَيْءٍ  mahzuf haline müteallıktır.

مِنْ  harf-i ceri zaiddir.  شَيْءٍ  lafzen mecrur, mef’ûlu mutlak olarak  mahallen mansubdur. Takdiri,  ما أغني عنكم أي إغناء أو شيئا من الإغناء (Size hiçbir faydam dokunmaz) şeklindedir.

Mef’ûlu mutlakın fiili şu durumlarda hazf edilebilir: 1) Emir ve nehiy fiillerinin yerini alırsa, 2) Dua ifade eden fiilin yerini alırsa, 3) Sonucu (akıbeti) açıklamak için getirilirse. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ

 

اِنِ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  الْحُكْمُ  mübteda olup lafzen merfûdur. 

اِلَّا  hasr harfidir.  لِلّٰهِ  car mecruru mahzuf habere müteallıktır.

عَلَيْهِ  car mecruru  تَوَكَّلْتُ  fiiline müteallıktır. 

تَوَكَّلْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olup mahallen merfûdur.


 وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ

 

وَ  atıf harfidir.  عَلَيْهِ  car mecruru  يَتَوَكَّلِ  fiiline müteallıktır.  

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,  إن كان الحكم لله فليتوكّل المتوكّلون عليه (Eğer hüküm Allah’ın ise tevekkül edenler O’na tevekkül etsin.) şeklindedir.

لْ  emir lam’ıdır.  يَتَوَكَّلِ  meczum muzari fiildir.  الْمُتَوَكِّلُونَ  fail olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker salimler harfle îrablanır.

الْمُتَوَكِّلُونَ kelimesi,sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan  تَفَعَّلَ  babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَتَوَكَّلِ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  وكل dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ 

 

Ayet önceki ayetteki  قَالَ  fiiline matuftur. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَا بَنِيَّ, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı ise  لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabına matuf olan  وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

وَاحِدٍ  kelimesi,  بَابٍ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ - وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍ  cümleleri arasında mukabele vardır.

Hz. Yakub’un  لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ [bir kapıdan girmeyin]  dedikten sonra  وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍ [ayrı ayrı kapılardan girin]  demesi onun endişe ve ihtimam duygularını ortaya koymak maksadıyla söylediği sözlerdir. Itnâb üslubudur. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, Fahreddin er-Râzî)

وَاحِدٍ - مُتَفَرِّقَةٍ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî,  لَا تَدْخُلُوا - وَادْخُلُوا  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı selb sanatı vardır.

تَدْخُلُوا - ادْخُلُوا  ,بَابٍ - اَبْوَابٍ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


وَمَٓا اُغْن۪ي عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ

 

Nidanın cevabına matuf olan cümle, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

مِنْ شَيْءٍ  ibaresindeki  مِنْ  harfi, tekid ifade eden zaid harftir. Lafzen mecrur, mahallen mansub olan  شَيْءٍۜ, mef’ûlü mutlaktan naibdir.


اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ 

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Kasr üslubuyla tekid edilmiş menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  لِلّٰهِ, mahzuf habere müteallıktır.

اِنِ  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.


عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ 

 

Mekulü’l-kavle dahil olan istînâf cümlesidir.

İsim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Bu cümlede takdim-tehir sanatı vardır.

Cümledeki takdim, kasr ifade etmiştir.  عَلَيْهِ  maksurun aleyh,  تَوَكَّلْتُ  maksurdur. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.

تَوَكَّلْتُۚ  kelimesinde irsâd vardır.

 

وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ

 

وَ  atıf harfidir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عَلَيْهِ, amili olan  فَلْيَتَوَكَّلِ  fiiline takdim edilmiştir. Bu takdim, kasr ifade etmiştir.

فَ  mahzuf şartın cevabına gelen rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan  فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri,   إن كان الحكم لله … (Eğer hüküm Allah’ın ise...) olan mahzuf şart cümlesiyle birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Bu ifadede tevekkül Allah'a tahsis edildiği gibi, peygamber olması hasebiyle Hz. Yakub'un fiili, kendisine uyan diğer insanların fiiline sebep kılınmaktadır. Bu insanlara oğulları da öncelikle dahildir. Yine, Hz. Yakub’un, karşı karşıya bulundukları işte kendilerine tavsiye ettiği tedbirlere aldanmayarak oğullarını güzel bir şekilde tevekküle hidayet ve irşad ettiği de gayet açıktır. (Ebüssuûd)

تَوَكَّلْتُۚ - لْيَتَوَكَّلِ - مُتَوَكِّلُونَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مِنَ - اللّٰهِ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.