Yusuf Sûresi 68. Ayet

وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ وَاِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟  ...

Babalarının emrettiği şekilde (ayrı kapılardan) girdiklerinde (bile) bu, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıracak değildi. Sadece Yakub, içindeki bir dileği ortaya koymuş oldu. Şüphesiz o, biz kendisine öğrettiğimiz için bilgi sahibidir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَمَّا ne zaman ki
2 دَخَلُوا girdiler د خ ل
3 مِنْ
4 حَيْثُ yerden ح ي ث
5 أَمَرَهُمْ emrettiği ا م ر
6 أَبُوهُمْ babalarının ا ب و
7 مَا
8 كَانَ idi ك و ن
9 يُغْنِي savamaz غ ن ي
10 عَنْهُمْ onlardan
11 مِنَ -tan (gelecek)
12 اللَّهِ Allah
13 مِنْ hiçbir
14 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
15 إِلَّا ama sadece
16 حَاجَةً bir dileği ح و ج
17 فِي içindeki
18 نَفْسِ nefsi ن ف س
19 يَعْقُوبَ Ya’kub’un
20 قَضَاهَا açığa çıkardı ق ض ي
21 وَإِنَّهُ şüphesiz O
22 لَذُو sahibi idi
23 عِلْمٍ bilgi ع ل م
24 لِمَا ötürü
25 عَلَّمْنَاهُ ona öğrettiğimizden ع ل م
26 وَلَٰكِنَّ fakat
27 أَكْثَرَ çoğu ك ث ر
28 النَّاسِ insanların ن و س
29 لَا
30 يَعْلَمُونَ bilmezler ع ل م
 
Allah’ın hükmü değişmez olsa bile, insanlar bunu bilemezler ve tedbir almakla yükümlüdürler. Ayrıca tedbir insanı psikolojik olarak rahatlatır. İnsanların çoğu kader-tedbir ilişkisini bilmez, ama peygamberler bilirler; çünkü bunu onlara Allah öğretmiştir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 246
 
حاج Havece : حاجَةٌ sevip hoşlanmakla birlikte bir şeye duyulan muhtaçlık yani ondan yoksun olmak demektir. Çoğulu حَوائِج dir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece isim kalıbında 3 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri hacet, ihtiyaç ve muhtaçtır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ 

 

وَ  atıf harfidir.  لَمَّا   kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. 

دَخَلُوا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

دَخَلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِنْ حَيْثُ  car mecruru  دَخَلُوا  fiiline müteallıktır.

حَيْثُ  mekân zarfıdır. Bu edat cümleye muzâf olur. Edattan sonraki cümle isim ve fiil cümlesi olabilir. Edat kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı yani mef‘ûlun fihidir. Sonu damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubdur.

Şartın cevap cümlesi, sonraki  مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ  cümlesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Mahzuf cümlenin takdiri;  أصابهم ما أصابهم  [Onların başına gelen geldi] şeklindedir.

اَمَرَهُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَبُوهُمْ  fail olup harfle îrab olan beş isimden biri olup ref alameti  وَ ’dır. 

Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfûn ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


  مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ

 

Cümle  دَخَلُوا ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur. 

مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

يُغْن۪ي  fiili,  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.         

يُغْن۪ي   mukadder  ي  üzere damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. 

عَنْهُمْ  car mecruru  يُغْن۪ي  fiiline müteallıktır.  مِنَ اللّٰهِ  car mecruru  شَيْءٍ ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır. 

اِلَّا  istisna harfidir.  حَاجَةً  istisnâ-i munkatı’ olup fetha ile mansubdur. 

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.

İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:

1. Muttasıl istisna

2. Munkatı’ istisna

3. Müferrağ istisna(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ف۪ي نَفْسِ  car mecruru  حَاجَةً ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır.

يَعْقُوبَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğundan cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

قَضٰيهَا  cümlesi  حَاجَةً ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur.

قَضٰيهَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.

Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

يُغْن۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi  غني ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


 وَاِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ 

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

هُ  muttasıl zamiri,  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

اِنَّ ’nin haberi   لَذُو عِلْمٍ ’dir.  ذُو  harfle îrab olan beş isimden biri olup ref alameti  وَ ’dır. عِلْمٍ  muzâfun ileyh olarak lafzen mecrurdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  عِلْمٍ ’e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  عَلَّمْنَاهُ  cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.

عَلَّمْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

عَلَّمْنَاهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

Tef’il babındandır. Sülâsîsi  علم dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 


وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟

 

وَ  atıf harfidir.  لٰكِنَّ  istidrak harfidir.  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre  لٰكِنَّ  de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder.

İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَكْثَرَ  kelimesi,  لٰكِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.  النَّاسِ  muzâfun ileyh olarak kesre ile mecrurdur.

لَا يَعْلَمُونَ۟  cümlesi  لٰكِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَعْلَمُونَ۟  fiili  نَ۟ ’nun sübutuyla merfû muzari fiildir.  Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ 

 

وَ  atıf harfidir. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ  cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şartın cevap cümlesi, sonraki  مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ  cümlesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Mahzuf cümlenin takdiri,  أصابهم ما أصابهم  [Onların başına gelen geldi] şeklindedir.

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi cevaba delalet edecek mana bulunduğunda, şartın cevabı hazf edilir. Cevap cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan   اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ  cümlesi, mekân zarfı  حَيْثُ ’nun muzâfun ileyhidir.


 مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ 

 

Cümle  دَخَلُوا ’deki failin halidir. Menfi  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

مَا كَان li olumsuz sıygalar, gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, 3/79)

كَان ’nin haberi …يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ, müspet muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

مِنْ شَيْءٍ  ibaresindeki  مِنْ  harfi, tekid ifade eden zaid harftir. Lafzen mecrur, mahallen mansub olan  شَيْءٍۜ, mef’ûlü mutlaktan naibdir.

İstisna harfi  اِلَّا ’yı takip eden  حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ, müstesnadır. İstisna, munkatıadır.

اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَا  sözünün anlamı; Hz. Yakub, tedbirin takdiri değiştireceğine inanmadan, sırf içindeki isteğini yerine getirmek üzere bunu açıklayıp oğullarına tavsiye etmişti, şeklindedir. (Ebüssuûd)

Mazi fiil sıygasındaki  قَضٰيهَاۜ  cümlesi,  حَاجَةً  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

 

وَاِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin haberi  لَذُو عِلْمٍ  şeklinde izafet terkibiyle marife gelerek bu vasfın kemâl derecede olduğuna işaret etmiştir. Ayrıca izafet az sözle çok anlam ifade etme yollarından biridir.

عِلْمٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder.

Lafza-i celâlin zikrinden sonra  عَلَّمْنَاهُ ’da azamet zamirine iltifat vardır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ, isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl,  عِلْمٍ ’e müteallıktır. Sılası olan  عَلَّمْنَاهُ, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.


وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟

 

وَ  atıf harfidir.  لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

لٰكِنَّ ’nin haberi olan  لَا يَعْلَمُونَ ’nin muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde, muhatabın muhayyilesini (hayal gücünü) harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عِلْمٍ - عَلَّمْنَاهُ - يَعْلَمُونَ۟ kelimeleri arasında  iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, s. 314)

اَكْثَرَ النَّاسِ  [İnsanların çoğu] ifadesi ile müşrikler kastedilmiştir. Çünkü onlar, Allah'ın velilerini (dostlarını), hem dünyada hem de ahirette fayda verecek ilimlere nasıl ulaştırmış olduğunu bilmezler. (Ebüssuûd)

Ayetin fasılası başka surelerde de ufak değişikliklerle tekrarlanmıştır.

Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.