وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعاً وَكَرْهاً وَظِلَالُهُمْ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ ۩
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلِلَّهِ | ve Allah’a |
|
2 | يَسْجُدُ | secde ederler |
|
3 | مَنْ | olanların hepsi |
|
4 | فِي |
|
|
5 | السَّمَاوَاتِ | göklerde |
|
6 | وَالْأَرْضِ | ve yerde |
|
7 | طَوْعًا | gönüllü |
|
8 | وَكَرْهًا | (veya) zoraki |
|
9 | وَظِلَالُهُمْ | ve gölgeleri de |
|
10 | بِالْغُدُوِّ | sabah |
|
11 | وَالْاصَالِ | akşam |
|
وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعاً وَكَرْهاً وَظِلَالُهُمْ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ
وَ atıf harfidir. لِلّٰهِ car mecruru يَسْجُدُ fiiline müteallıktır. يَسْجُدُ merfû muzari fiildir. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ, fail olarak mahallen merfûdur.
فِي السَّمٰوَاتِ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır.
الْاَرْضِ kelimesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
طَوْعاً hal olup fetha ile mansubdur. كَرْهًا atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
ظِلَالُهُمْ kelimesi atıf harfi وَ ’la مَنْ ’e matuf olup lafzen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بِالْغُدُوِّ car mecruru يَسْجُدُ fiiline müteallıktır. الْاٰصَالِ kelimesi kelimesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعاً وَكَرْهاً وَظِلَالُهُمْ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ
İstînâf وَ ’ıyla gelen ayetin ilk cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.
لِلّٰهِ şeklindeki car mecrur, kasr için takdim edilmiştir. Çünkü yerde ve gökte olan her şey, sadece O’na secde ederek boyun eğer. Mübtedanın, haber makamında olan لِلّٰهِ ’nin müteallakına olan kasrıdır. يَسْجُدُ مَنْ maksûr, لِلّٰهِ maksûrun aleyhtir. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur. Yani secde, sadece Allah içindir.
Masdar kalıbındaki طَوْعاً hal konumunda mansubdur. وَكَرْهاً, aynı kalıpta gelerek, tezat nedeniyle طَوْعاً ’a atfedilmiştir. Aralarında muvazene sanatı vardır. Masdar kalıbında gelmeleri, bu halin zamandan ari oluşuna işaret eder. Sahibu’l-hal, مَن’dir.
وَظِلَالُهُمْ, fail olan مَنْ ’e matuftur.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Ayette secde edenler, gökte ve yerde olanlar ve gölgeleri olarak sıralanmıştır. Bu, taksim sanatı üslubudur.
Semavattan sonra arzın söylenmesi hususun umuma atfı babındandır. Çünkü semavat, arzı da içine alır.
طَوْعاً - كَرْهاً kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
سجود الظلال ibaresi istiaredir. Çünkü sözlükte “secde etmek” سجود, ya beden bütünü namına konuşan dil ile ya da sanat eserleri ve hilkat harikalarıyla tevazu göstermek ve boyun eğmek manasındadır. Sonra mecazi manaya aktarılarak namazın erkanından olan amelin adı olmuştur. Çünkü secde hali bedenin sakin, sabit ve dengeli tutulması, sırtın eğilmesi suretiyle secde edenin Yaratanına karşı tevazuunu ve boyun eğmesini ifade etmektedir. (Şerîf er-Radî, Kur’an Mecazları)
Bu ayet secde ayetidir.
Tilavet secdesi; Kur’an’da on dört yerde geçen secde ayetlerinin okunması veya işitilmesi halinde yapılan secdeye denir. Bu secdenin yapılması vaciptir. Tilavet secdesiyle ilgili olarak Kur’an-ı kerimde geçen bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar!” (İnşikak Suresi, 21) Tilavet secdesinin vacip oluşuna delil olarak Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle bir rivayette bulunmuştur: “Peygamber (s.a.) Kur’an okurken içinde secde ayeti bulunan bir sureye geldiğinde secde ederdi.”
Secde ayetleri: Kur’an-ı Kerimde geçen secde ayetleri 14 tanedir:
1. Araf Suresinin 206; 2. Ra’d Suresinin 15, 3. Nahl Suresinin 49, 4. İsra Suresinin 107, 5. Meryem Suresinin 58, 6. Hac Suresinin 18, 7. Sad Suresinin 24, 8. Furkan Suresinin 60, 9. Neml Suresinin 25, 10. Secde Suresinin 15, 11. Fussilet Suresinin 37, 12. Necm Suresinin 62, 13. İnşikak Suresinin 21, 14. Alak Suresinin 19. Ayetidir. (Diyanet Kuran-ı Kerim )
Secde; kâinattaki akıllı ve gayri akil varlıklara has özellikler olarak, inkıyad ve hudû anlamında istiare edilmiştir. İhtiyarî neşet eden طَوْعاً insandan, كَرْهاً ise gayri ihtiyari cemaddan südur eder. Gölgelerin itaatinin manası onların uzayıp kısalmasıdır. (Muhyiddin Derviş)
Gölgelerin secde etmesinden murad, onların bir taraftan diğer tarafa meyletmeleri, güneşin alçalmasıyla uzayıp yükselmesiyle de kısalmalarıdır. O halde o gölgeler uzamalarında, kısalmalarında ve bir taraftan diğer bir tarafa meyletmelerinde, Allah’a inkıyâd etmiş ve teslim olmuşlar demektir. Burada, hassaten akşamdan ve sabahtan bahsedilmiştir; çünkü gölgeler, ancak bu iki vakitte büyür ve o çoğalırlar. (Fahreddin er-Râzî)
مَنْ akıllı varlıklara mahsus ism-i mevsûldür. Burada akılsız varlıkları da kapsamaktadır. Tağlîb ihtiva eder.
Yeryüzünde ve gökyüzündeki herkes, her şey Allah’a secde eder dedikten sonra gölgelerin secdesinden bahsedilmesi umumdan sonra husus bahsinden ıtnâbtır.
الْغُدُوِّ - الْاٰصَالِ ve السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
Bu ilâhî hüküm, bütün vakitler için geçerli olduğu halde sabah ile akşamın zikre tahsis edilmesi, bu iki vakitte daha bariz olmasından dolayıdır. (Ebüssuûd)