لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَسْتَج۪يبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِه۪ۜ وَمَا دُعَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَهُ | ancak O’nadır |
|
2 | دَعْوَةُ | du’a |
|
3 | الْحَقِّ | gerçek |
|
4 | وَالَّذِينَ | kimseler ise |
|
5 | يَدْعُونَ | du’a ettikleri |
|
6 | مِنْ |
|
|
7 | دُونِهِ | O’ndan başka |
|
8 | لَا |
|
|
9 | يَسْتَجِيبُونَ | isteklerini karşılayamazlar |
|
10 | لَهُمْ | kendilerinin |
|
11 | بِشَيْءٍ | hiçbir |
|
12 | إِلَّا | ancak |
|
13 | كَبَاسِطِ | uzatan kimse gibidir |
|
14 | كَفَّيْهِ | avuçlarını |
|
15 | إِلَى |
|
|
16 | الْمَاءِ | suya |
|
17 | لِيَبْلُغَ | gelsin diye |
|
18 | فَاهُ | ağzına |
|
19 | وَمَا | oysa |
|
20 | هُوَ | o |
|
21 | بِبَالِغِهِ | on(un ağzın)a gelmez |
|
22 | وَمَا | ve (işte) |
|
23 | دُعَاءُ | du’ası |
|
24 | الْكَافِرِينَ | kafirlerin |
|
25 | إِلَّا | ancak |
|
26 | فِي |
|
|
27 | ضَلَالٍ | boşa gider |
|
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّۜ
لَهُ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. دَعْوَةُ muahhar mübtedadır. الْحَقّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَسْتَج۪يبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِه۪ۜ
وَ atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يَدْعُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَدْعُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ دُونِه۪ car mecruru يَدْعُونَ ’nin mukadder mef’ûlunun mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَا يَسْتَج۪يبُونَ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَسْتَج۪يبُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَهُمْ car mecruru يَسْتَج۪يبُونَ fiiline müteallıktır. بِشَيْءٍ car mecruru يَسْتَج۪يبُونَ fiiline müteallıktır.
اِلَّا hasr edatıdır. كَ harf-i cerdir. مثل (gibi) manasındadır. كَبَاسِطِ car mecruru mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri, إلّا استجابة كاستجابة باسط كفّيه (avuçlarını açarak istemek gibi istemedikçe) şeklindedir.
Muzâf hazf edilmiştir. كَفَّيْهِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. كَفَّيْهِ müsenna olduğu için ى ile mecrurdur. İzafetten dolayı ن harfi hazf edilmiştir.
Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَى الْمَٓاءِ car mecruru بَاسِطِ ’ye müteallıktır.
لِ harfi, يَبْلُغَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
أَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte بَاسِطِ ’ye müteallıktır.
يَبْلُغَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاهُ mef’ûlun bih olup harfle îrab olan beş isimden biri olup nasb alameti eliftir.
Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ haliyyedir. مَا nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.
هُوَ munfasıl zamir مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.
بِ harf-i ceri zaiddir. بَالِغِه۪ lafzen mecrur, مَا ’nın haberi olarak mahallen mansubdur.
يَسْتَج۪يبُونَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi جوب ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
بَاسِطِ kelimesi sülâsî mücerred olan بسط fiilinin ism-i failidir.
بَالِغِه۪ kelimesi sülâsî mücerred olan بلغ fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا دُعَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ
وَ istînâfiyyedir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. دُعَٓاءُ mübteda olup lafzen merfûdur. الْكَافِر۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
اِلَّا hasr edatıdır. ف۪ي ضَلَالٍ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır. لَهُ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. دَعْوَةُ الْحَقّ, muahhar mübtedadır. Faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir.
Bu izafet mevsufun sıfatına veya bir şeyin menşeine olan izafeti şeklindedir.
لَهُ ’deki lam harfi mecazi mülkiyet içindir. Hak etmek manasındadır. Car mecrurun mübtedaya takdim edilmesi tahsis ifade etmek içindir. Hakka davet, başkasının değil, sadece O’nun otoritesindedir. Bu izafi bir kasrdır. (Âşûr)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Ayetteki takdim kasr ifade eder. Olumsuz mananın yanında bir de olumlu mana ifadesi vardır. İzafî kasrdır. (Âşûr)
“Hak davet onundur.” Çünkü ibadet edilmeyi hak eden yahut ibadetine çağrılan odur, başkası değildir. Ya da kabul edilen dua O’na aittir; çünkü kendisine dua edene icabet eder. Arkadan gelen de bu görüşü teyit etmektedir. Hak, iki anlayışa göre de batılın karşıtıdır, davetin ona nispet edilmesi aralarındaki ilişkiden dolayıdır ya da hak olarak dua edilenin daveti O’nundur tevilindedir. (Beyzâvî)
Yerini bulan ve kabul olan dua, yalnız O'na olan duadır. Ayetin metninde duanın, الْحَقّ kelimesine izafe edilmesi, O’nun, hakla alâkadar olduğunu, hakkın O’na mahsus olduğunu, batıl ve dalalet şaibesinden uzak olduğunu zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَسْتَج۪يبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِه۪ۜ
وَ istînâfiyyedir. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Faideî haber inkârî kelam olan …لَا يَسْتَج۪يبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ اِلَّا cümlesi müsneddir. Müsnedin menfi muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, teceddüt ve istimrar ifade eder.
Muzari fiilin tercih edilmesi olayın zihinde daha kolay canlandırılması için de olabilir. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmesi yanında onlara tahkir ifade eder.
مِنْ دُونِه۪ izafeti, gayrının tahkiri içindir.
بِشَيْءٍ ’in tenkiri, nev ve taklil ifade eder. Kelimeye “hiçbir” anlamı katmıştır. Olumsuz siyakta nekre, umuma işaret eder.
بِشَيْءٍ kelimesindeki tenkir, tahkir içindir. (Âşûr)
Car mecrur كَبَاسِطِ, mahzuf mef’ûlü mutlaka müteallıktır. Takdiri, إلّا استجابة كاستجابة باسط كفّيه (avuçlarını açarak istemek gibi istemedikçe) şeklindedir.
لَا ve اِلَّا ile oluşan kasr, haberle car mecrur arasındadır.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِيَبْلُغَ فَاهُ cümlesi, mecrur mahalde كَبَاسِطِ ’ya müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hal وَ ’ıyla gelen menfi isim cümlesi وَمَا هُوَ بِبَالِغِه۪ۜ, faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi, ليس gibi amel etmiştir. ليس ’nin haberine dahil olan بِ harfi zaiddir. Tekid ifade eder. Hal, sahibu’l-hali açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır. Sahibu’l-hal, لِيَبْلُغَ ’daki zamirdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )
Ayetteki teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, benzetme yönü hazf edildiği için de mücmel teşbihtir.
Bu ayette Allah Teâlâ bir şey anlamayan ve dualarına cevap vermeyen putlara tapan kâfirlerin halini, içmek için avucunu suya uzatan ama iki avucu da açık olduğu halde ağzına su ulaşmayan kişinin haline benzetmiştir. Bu teşbihteki amaç, müşebbehin durumu muhatap tarafından bilinmekle beraber, müşebbehin bu durumunun muhatabın zihninde yerleşmesini sağlamaktır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyan İlmi)
كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ (Avuçlarını uzatan gibi) Burada teşbih-i temsili vardır. Putların kendilerine dua edenlere cevap verememeleri, uzaktan avuçlarını açan kimseye, suyun cevap verememesine benzetilmiştir. Vech-i şebeh çok yönlüdür. (Safvetu't Tefasir, Ebüssuûd, Âşûr)
دَعْوَةُ - يَدْعُونَ - دُعَٓاءُ ve يَبْلُغَ - بَالِغِه۪ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
يَدْعُونَ - مَا دُعَٓاءُ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, الْحَقّ - ضَلَالٍ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab vardır.
وَمَا هُوَ بِبَالِغِه۪ cümlesi ile لِيَبْلُغَ فَاهُ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
يَدْعُونَ - يَسْتَج۪يبُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
كَفَّيْهِ - فَاهُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَمَا دُعَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ
وَ istînâfiyyedir. Cümle menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr üslubuyla tekid edilmiştir. مَا ve اِلَّٓا ile oluşan kasr, mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s sıfattır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur mahzuf bir habere müteallıktır.
ف۪ي ضَلَالٍ ifadesindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla dalalet içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü dalalet hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Sapkınlıktaki yüksek dereceyi ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
الْكَافِر۪ينَ - ضَلَالٍ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.