Ra'd Sûresi 24. Ayet

سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِۜ  ...

“Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 سَلَامٌ selam س ل م
2 عَلَيْكُمْ size
3 بِمَا karşılık
4 صَبَرْتُمْ sabretmenize ص ب ر
5 فَنِعْمَ ne güzel ن ع م
6 عُقْبَى sonu ع ق ب
7 الدَّارِ yurdun د و ر
 
Sözlükte “devamlı ikamet edilen yer, bir şeyin merkezi ve ortası, bir cevher veya madenin aslı, yatağı” mânalarına gelen adn kelimesi Kur’an’da cennet kelimesi ile birlikte zikredilerek insanın aslının (Âdem) yaratıldığı ve âhirette müminlerin sonsuza kadar kalacağı çeşitli cennetleri tasvir etmek üzere kullanılır. Kur’an’da on bir yerde söz konusu edilen adn cennetleri, “içinde güzel meskenlerin, tahtların, altın ve incilerle süslenmiş ince ipekten yeşil elbiselerin, sabah akşam ikram edilen türlü yiyeceklerin, eşlerine bağlı hûrilerin ve çeşitli ırmakların bulunduğu ebedî bir yurt” olarak tasvir edilmektedir (krş. Tevbe 9/72; Nahl 16/31; Meryem 19/61; Fâtır 35/33). Hadislerde ise eşyaları altın ve gümüşten olan değişik adn cennetlerinin bulunduğu, burada bulunanların her an Allah’ı görebilecek kadar yüksek bir mevki sahibi olacakları bildirilmiştir (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 55/1-2; Müslim, “Îmân”, 296). 
 Tefsirlerde adn cennetinin arşın altında, diğer cennetlerin ortasında bulunan, mukarrebûn (peygamberler, şehidler, sıddîklar ve âlimler) zümresine tahsis edilmiş bir şehir veya saray olduğu (İbn Kesîr, IV, 373), burada altından yapılmış, inci ve yâkutlarla süslenmiş, yiyecekler ve hûrilerle donatılmış sarayların bulunduğu, içinde tesnîm ve selsebîl pınarlarının aktığı, arşın altından misk kokulu rüzgârların estiği, yani “hiçbir insan gözünün görmediği, hayalinin canlandıramadığı nimetlerle dolu olduğu” zikredilir (Râzî, XVI, 132-133).
 20-22. âyetlerde özellikleri anlatılan müminlerin bu cennetlere gireceği vaad edilmektedir. İnsanoğlu bu dünyadaki şuur ve duygularına göre cennette bile mutlu olabilmek için yakınlarının da orada olmasını ister. Bu arzu 23. âyette müsbet karşılanmakla beraber bir şarta bağlanıyor: İman, ahlâk ve iyiliklerle buna lâyık olmak. Aksi halde yalnızca cennetlik kimselerin yakını, sevgilisi olmak kişiye oraya girme hakkı vermeyecektir (bu konuda ayrıca bk. Tûr 52/21; adn cennetleri hakkında bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Adn”, DİA, I, 390-391).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 285-286
 

سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِۜ

 

سَلَامٌ  mübteda olarak lafzen merfûdur.  عَلَيْكُمْ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.

مَا  ve masdar-ı müevvel,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  سَلَامٌ ‘e müteallıktır.  صَبَرْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  atıf  harfidir.  نِعْمَ  camid fiildir. Medih fiillerindendir.  عُقْبَى  kelimesi  نِعْمَ ’nin faili olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

 نِعْمَ  fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri;  الجنّة  şeklindedir.

الدَّارِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
 

سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِۜ

 

سَلَامٌ عَلَيْكُمْ ; takdiri  يقولون (Derler) olan mahzuf fiilin mekulü’l-kavlidir.  سَلَامٌ  mübteda, عَلَيْكُمْ  mahzuf habere müteallıktır. Dua manasına işaret ettiğinde cümleye, nekre ile başlamak caizdir. (Ahmed bin Muhammed el-Hırât)

Masdar harfi  مَا  ve akabindeki  صَبَرْتُمْ  cümlesi, mecrur mahalde masdar tevilindedir. Başındaki harf-i cerle birlikte  عَلَيْكُمْ ’a müteallıktır. Mahzuf mübtedanın haberi olması da caizdir. 

بِمَا صَبَرْتُمْ  ifadesinde icaz-ı hazif vardır. Takdiri;  هَذَا بِمَا صَبَرْتُمْ  şeklindedir. Yani  هَذَا بِسَبَبِ صَبْرَكُمْ  (Bu sizin sabrınız sebebiyledir). (Muhyiddin Derviş-Îrab)

Zikredilen faziletlerin içinden burada yalnız sabrın zikre tahsis edilmesi, daha önce zikredildiği gibi, onların hepsinde sabrın katkısının olmasıdır ve ilave bir meziyeti de vardır ki onların hepsinde işin direğidir ve Allah (cc) rızası için sabır olmadıkça hiçbirine itibar edilmez. (Ebüssuûd)


فَ  atıf harfidir. Önceki cümlenin dua manası taşıması bu cümlenin atfını mümkün kılmıştır. 

فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِۜ  cümlesi, gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Nakıs fiil  نِعْمَ ’nin faili olan  عُقْبَى الدَّارِ  , izafet terkibiyle gelerek az lafızla çok anlam ifade etmiştir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Medh fiillerinden olan  نِعْمَ ’nin mahsusu, mahzuftur. Cümlenin takdiri;  الجنّة  ، أو عقباهم  (Cennet veya onların sonu) şeklindedir. 

22. ayet de  عُقْبَى الدَّارِۜ  lafzıyla bitmişti. Aralarında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.