وَاِنْ مَا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّـيَنَّكَ فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِنْ | ya |
|
2 | مَا |
|
|
3 | نُرِيَنَّكَ | sana gösteririz |
|
4 | بَعْضَ | bir kısmını |
|
5 | الَّذِي |
|
|
6 | نَعِدُهُمْ | onları uyardığımızın |
|
7 | أَوْ | ya da |
|
8 | نَتَوَفَّيَنَّكَ | senin canını alırız |
|
9 | فَإِنَّمَا | şüphesiz |
|
10 | عَلَيْكَ | sana düşen |
|
11 | الْبَلَاغُ | sadece duyurmaktır |
|
12 | وَعَلَيْنَا | ve bize düşer |
|
13 | الْحِسَابُ | hesap görmek |
|
Geleceği haber verilen azap er veya geç mutlaka gelecektir. Hz. Peygamber’in bunu görmesi veya görmemesi önemli değildir; o, müşriklere verilecek cezanın bir kısmına şahit olabilir, bir kısmını da görmeden vefat edebilir. 38. âyette belirtildiği üzere her şeyin takdir ve tayin edilmiş bir zamanı vardır; zamanı geldiğinde gerçekleşecektir. Nitekim Bedir, Huneyn ve benzeri savaşlarda müşriklerin ileri gelenlerinden birçoğu öldürülmüş, Hz. Peygamber bu olaylara bizzat şahit olmuştur. Vefatından sonraki olaylarda cezalandırılanları ise görmemiştir. Peygamberin görevi insanları cezalandırmak veya onların cezalandırıldığını görmek değil, ne pahasına olursa olsun Allah’ın gönderdiği vahyi insanlara tebliğ etmektir. Hesap sorup ona göre amellerin karşılığını vermek Allah’a aittir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 297-298
وَاِنْ مَا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّـيَنَّكَ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. مَا zaiddir.
نُرِيَنَّ fetha üzere mebni meczum muzari fiildir. Fiilin sonundaki نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, فذلك شافيك (Ve işte bu sana şifa verir.) şeklindedir.
Tekid nun’ları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Muttasıl zamir كَ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
بَعْضَ kelimesi نُرِيَنَّكَ fiilinin ikinci mef’ûlüdür. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي , muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlün sılası نَعِدُهُمْ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
نَعِدُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçede “veya, yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَتَوَفَّـيَنَّكَ fetha üzere mebni meczum muzari fiildir. Fiilin sonundaki نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
نَتَوَفَّـيَنَّكَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi وفي ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ
فَ atıf harfidir.
اِنَّـمَٓا kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki مَا harfidir, اِنَّ harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur. اِنَّ ’nin ameli ise engellenmiştir, yani mekfûfedir.
عَلَيْكَ car mecrur mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
الْبَلَاغُ mübteda muahhar olup lafzen merfûdur.
عَلَيْنَا الْحِسَاب cümlesi atıf harfi وَ ‘la عَلَيْكَ الْبَلَاغُ ‘ya matuftur.
وَاِنْ مَا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّـيَنَّكَ
Şart üslubunda haberî isnaddır. نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ şeklindeki şart cümlesi, muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Zaid مَا harfi, cümleyi tekid etmiştir.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri فلا لوم عليك (Sana kınama yoktur) olan cevap cümlesi mahzuftur. Şart ve mahzuf cevabıyla birlikte cümle, şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır
Muzâfun ileyh konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası olan نَعِدُهُمْ , muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Matufun aleyhle aynı üsluba sahip نَتَوَفَّـيَنَّكَ cümlesi, نُرِيَنَّكَ fiiline اَوْ atıf harfiyle atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
“Onlara vadettiğimizin bir kısmını sana göstersek de” anlamındaki ayette yer alan ifade onlara va’dettiğimizin, yani azabın bir kısmını sana göstersek de…takdirindedir. (Kurtûbi) Vadetmek azaptan kinayedir.
التَّوَفِّيَ kelimesi, göstersek de sözünün mukabilinde gelmesi ‘’dolayısıyla onların başına gelen azabı görmesen de’’ manasından kinaye olarak gelmiştir. Manası; "Onların azaplarını görsen de görmesen de sana gereken ancak apaçık bir tebliğdir." şeklindedir. (Âşûr)
بَعْضَ kelimesi; azabın bazısını gördüğüne işarettir. Ve bu, tehdidin geç de olsa kendilerine geleceğine dair bir uyarıdır. (Âşûr)
نُرِيَنَّ ve نَتَوَفَّـيَنَّ fiilleri sonlarına nûn-u sakile eklenerek tekid edilmiştir.
فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ
فَ , ta’liliyyedir.
İsme isnad edilmiş sübut ifade eden isim cümlesidir. Kasr edatı اِنَّمَا ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. عَلَيْكَ mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
Zuhaylî’nin ifadesiyle bu ayet-i kerîmedeki فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ kısmında, mevsûfun sıfata kasr edilmesi türünden izâfî kasr bulunmaktadır. Yani “senin için yalnız tebliğ sıfatı vardır” demektir. Ey Muhammed (sav) sana düşen Rabbinin elçiliğini ifa etmektir. Biz seni ancak Allah’ın mesajını insanlara ulaştırasın diye gönderdik. Hiç kuşkusuz sen de sana emredilen görevi yerine getirdin. Onları ıslah etmekse senin sorumluluğun değildir. Neticede hesaba çekmek ve yaptıkları iyilik ve kötülüklerin karşılığını vermek de bize düşer. (Sinan Yıldız, Vehbe Ez-Zuhaylî’nin Et-Tefsîru’l-Münîr Adlı Tefsirinde Belâgat İlmi Uygulamaları)
إنَّما hasr içindir. Mahsur tebliğdir. Cümlenin başındaki hasr harfi dolayısıyla için zikredilmesi tehir edilmiştir (gecikmiştir). Takdiri: “Sana gereken ayetlerin indirilmesi veya azabın acele getirilmesi değil sadece tebliğdir.” şeklindedir. (Âşûr)
Aynı üslupta gelerek ta’lil cümlesine atfedilen وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ cümlesinin atıf sebebi tezattır.
عَلَيْكَ البَلاغُ وعَلَيْنا الحِسابُ sözünde عَلى harf-i ceri zorunluluk ve bağlayıcı olarak kullanılmıştır. Birincisinde hakikat, ikincisinde ise Allah için kullanılması dolayısıyla mecazdır. (Âşûr)
عَلَيْكَ الْبَلَاغُ - عَلَيْنَا الْحِسَابُ cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.