يَمْحُوا اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ وَيُثْبِتُۚ وَعِنْدَهُٓ اُمُّ الْكِتَابِ
“Ana kitap” diye tercüme ettiğimiz ümmü’l-kitâb tamlaması, “kitabın anası, kitabın aslı” anlamlarına da gelir. Müfessirler “ana kitap”tan maksat “levh-i mahfûzdur” veya “Allah’ın ezelî ilmidir” demişlerdir. Bizim tercihimiz ikincisidir, yani ana kitap, Allah’ın ezelî ilmidir. Evrende değişecek veya değişmeyecek olan her şey O’nun ezelî ilminde mevcuttur. Bu âyet bir önceki âyetin, “Süreli her şeyin bir kaydı vardır” meâlindeki bölümünü tamamlayıcı mahiyette olup Allah’ın her alanda dilediği değişikliği yapabilecek irade ve kudrete sahip olduğunu ifade etmektedir; Allah’ın yaptığından sorumlu tutulamayacağını bildiren âyet de bu mânayı destekler (Enbiyâ 21/23). Bu meâldeki âyetlerle sahâbeden bazılarının yaptığı dualardan kaderin dahi bir şekilde değişebileceği sonucunu çıkaranlar olmuştur. Meselâ Hz. Ömer’in Kâbe’yi tavaf ederken ağlayarak şu şekilde dua ettiği rivayet edilmiştir: “Allahım! Eğer beni şekavet ehlinden (bedbaht) yazdıysan beni oradan sil, saadet ve mağfiret ehli arasına yaz. Çünkü sen dilediğini siler, dilediğini bırakırsın, ana kitap senin katındadır” (Taberî, XIII, 167-168).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 297
يَمْحُوا اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ وَيُثْبِتُۚ وَعِنْدَهُٓ اُمُّ الْكِتَابِ
Fiil cümlesidir. يَمْحُوا fiili وَ üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.
اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası يَشَٓاءُ fiilidir. Îrabdan mahalli yoktur.
يَشَٓاءُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
يُثْبِتُ atıf harfi وَ ‘la يَشَٓاءُ fiiline matuftur.
يُثْبِتُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) عِنْدَ mekân zarfı , mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muttasıl zamir هُٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اُمُّ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. الْكِتَابِ muzâfun ileyh olarak kesre ile mecrurdur.
يَمْحُوا اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ وَيُثْبِتُۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen müspet muzari fiil cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
يَمْحُوا fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası يَشَٓاءُ , faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَيُثْبِتُۚ cümlesi istînâfa hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.
Cümlede fiiller müspet muzari sıygasında gelerek teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
التَّثْبِيتُ ; Hakiki manası bir şeyi bir yerde sabit kılmaktır. Mecâzi olarak ayette zikredilen المَحْوِ (silme) manasının zıttıdır. (Âşûr)
يَمْحُوا - يُثْبِتُ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
يَمْحُوا اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ cümlesiyle وَيُثْبِتُۚ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
يَمْحُوا "Mahv" yazının izini gidermek manasındadır. Nitekim bir kimse yazının izini giderdiğinde, onu sildiğinde denilir. Allah Teâlâ, ayetteki, "mahv" ile şunu kasdetmiştir: Günah işleyen kimse o günahı işlediğinde, onu divanına, amel defterine kaydettirmiş olur. Ama o günahtan tövbe ettiği zaman da, onu divanından silmiş olur. (Fahreddin er-Râzî)
وَعِنْدَهُٓ اُمُّ الْكِتَابِ
İstînâfiyyeye matuf sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. عِنْدَهُٓ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda olan اُمُّ الْكِتَابِ , veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir. Cümledeki takdim kasr ifade etmiştir.
عِنْدَهُٓ izafeti, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan عِنْدَ ‘e tazim ifade eder.
İbn Abbâs’a Ummü’l-Kitab hakkında sorulmuş ve şu cevabı vermiştir: اُمُّ الْكِتَابِ ; Allah’ın yaratacağı şeyleri ile yarattıklarının yaptıklarını bilmesidir. O ilmine “Bir kitap ol’’ dedi (oldu). Allah’ın ilminde hiçbir değişiklik olmaz.
Yine İbn Abbâs’tan nakledildiğine göre اُمُّ الْكِتَابِ ’tan kasıt zikirdir. Bunun delili de Yüce Allah’ın: “Yemin olsun ki Biz Zikir’den sonra Tevrat’ta… diye yazdık” (Enbiya, 21/105) ayetidir. Bu da onun açıkladığı ilk anlama racidir, Ka’b’ın görüşünün anlamı da budur. Ka’b el-Ahbar der ki: ‘’Ana kitap şanı Yüce Allah’ın yarattığı ve yaratacağı şeyleri bilmesi demektir.’’ (Kurtûbi)
أُمُّ kelimesi mecazen başka şeyler için de kendisine eklenen şeyin kaynağı olması dolayısıyla anneye benzetilerek kullanılır. (Âşûr)
الكِتابُ yazılan şey manasındadır. Sınırı belirlemek ve korumaktan kinayedir. (Âşûr)
Hazret-i Peygamber (sav) onları, başlarına gelecek azap ile ve kendisi ve inananları için muzafferiyet (yengi) olacağı ile korkutuyordu. Bu vaat ve vaîd (tehdit) gecikince ve kâfirler söylenen bu şeyleri ortada görmeyince, bunların gerçekleşmemesini, Hazret-i Muhammed (sav)'in peygamberliğini tenkit için ileri sürüyor ve "Eğer, gerçek bir peygamber olsaydı böyle yalanı ortaya çıkmazdı" diyorlardı. Cenab-ı Hak buna da, "Her vadenin yazılmış bir hükmü vardır" diyerek cevap vermiştir. Bu, "Kâfirlere azab-ı ilâhi'nin gelmesinin ve Allah'ın dostlarına fetih ile ilahi yardımın zuhur etmesinin, Allah'ın hükmettiği belli bir vakti vardır. Her hadisenin böyle belli bir vakti vardır ve her vadenin, yazılmış bir hükmü (kaderi) vardır. Dolayısıyla o vakti gelmeden o hadise olmaz. Bu sebeple vadedilen ve tehdit edilen şeylerin geç gelmesi onun yalancı olduğuna delalet etmez" demektir. (Fahreddin er-Râzî)
Ayette geçen ana kitaba gelince: Bununla kitabın aslı manası kastedilmiştir. Araplar bir şeyin aslı yerine geçen her şeyi, "o şeyin anası" diye adlandırırlar. Mesela beyne, "Ümmü'r-re's - Başın anası"; Mekke'ye, "Ümmü'l-Kura - Beldelerin anası" denilmesi de bu manadadır. O halde her şehir etrafında bulunan köylerin anası demektir. İşte tıpkı bunun gibi, Ümmü'l-Kitap da bütün kitapların aslı, temeli olan şey demektir. (Fahreddin er-Râzî)