İbrahim Sûresi 46. Ayet

وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْۜ وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ  ...

Onlar gerçekten tuzaklarını kurmuşlardı. Tuzakları yüzünden dağlar yerinden oynayacak olsa bile, tuzakları Allah katındadır (Allah, onu bilir).
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَدْ ve kuşkusuz
2 مَكَرُوا onlar kurdular م ك ر
3 مَكْرَهُمْ tuzaklarını م ك ر
4 وَعِنْدَ oysa yanındadır ع ن د
5 اللَّهِ Allah’ın
6 مَكْرُهُمْ onların tuzakları م ك ر
7 وَإِنْ eğer
8 كَانَ olsa bile ك و ن
9 مَكْرُهُمْ tuzakları م ك ر
10 لِتَزُولَ yerinden kaldıracak ز و ل
11 مِنْهُ
12 الْجِبَالُ dağları ج ب ل
 
Tuzak kuranların kimler olduğu ve nasıl bir tuzak kurdukları konusunda tefsirlerde farklı yorumlar yer almıştır (Râzî, XIX, 144). Taberî’ye göre bunlar âyette zalim oldukları bildirilen önceki kavimlerdir; uyarılara rağmen Allah’a ortak koşmaya ve O’na karşı saygısızlığa devam etmişlerdir (XIII, 247). Bu yorum âyetin bağlamına ve bütünlüğüne de uygundur. Bununla birlikte âyet, zalimlerin peygamberleri ve onlara inanan müminleri etkisiz hale getirmeye veya ortadan kaldırmaya, sonuç itibariyle Allah’ın dinini yok etmeye çalıştıklarına da işaret eder. Kur’ân-ı Kerîm bize Hz. Peygamber zamanındaki inkârcıların bu tür tuzaklar kurmaya çalıştıklarını haber vermiştir (Enfâl 8/30).“Oysa onların tuzaklarıyla dağlar yıkılıp yok olacak değildi!” meâlindeki cümle mecaz olarak inkârcıların kurmuş olduğu tuzaklarla Allah’ın dininin yıkılmayacağını ifade eder. Zira Allah Teâlâ gönderdiği kitabı koruyacağını (Hicr 15/9) ve peygamberlerine yardım edip onları zafere kavuşturacağını vaad etmiştir (Gåfir 40/51; Mücâdele 58/21). 47. âyet Allah’ın peygamberlere verdiği sözden dönmesinin söz konusu olmadığını ve zalimlere dünyada mühlet verse bile onları hem dünyada hem de âhirette cezalandırma gücüne sahip bulunduğunu haber vermektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 325-326
 

وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  مَكَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

مَكْرَهُمْ  mef’ûlu mutlak olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  عِنْدَ  mekân zarfı, mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

مَكْرُهُمْ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

 وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ

 

  

وَ  istînâfiyyedir.  اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

مَكْرُهُمْ  kelimesi  كَانَ ‘nin ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تَزُولَ  fiiline dahil olan  لِ , lam-ı cuhûddur. Muzariyi gizli  أن ’le nasb ederek manayı masdara çevirmiştir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harfi ile birlikte  كَانَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

تَزُولَ  mansub muzari fiilidir.

مِنْهُ  car mecruru  تَزُولَ  fiiline müteallıktır.  الْجِبَالُ  fail olup lafzen merfûdur.
 

وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, tahkik harfi  قَدْ  ve mef’ûlu mutlak ile tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. Mazi fiil sebat, istikrar ve temekkün ifade eder.

İstînâfa  وَ ’la atfedilen  وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْ , sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

وَعِنْدَ اللّٰهِ  ibaresindeki  وَ ‘ın hal için olduğu da söylenmiştir.

Cümlede takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  عِنْدَ اللّٰهِ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  مَكْرُهُمْ  muahhar mübtedadır.

Az sözle çok anlam kastına matuf  عِنْدَ اللّٰهِ  izafeti, muzâfın şanı içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

مَكَرُوا - مَكْرَهُمْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Onların tuzaklarının, ne kadar güçlü olursa olsun işe yaramayacağı mübalağa üslubuyla ifade edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Ayette muzâf hazf edilmiştir. Takdiri şöyledir: وعند الله جزاع مكرهم وعقوبة مكرهم (Onların tuzağının cezası Allah katındadır).

Onların mekrine karşılık olduğu için مَكْرُ  şeklinde isimlendirilmiştir. Mecaz-ı mürseldir. Manası şöyledir: Müşriklerin habis mekri, Nebî’yi (sav) öldürmek, Allah’ın nurunu söndürmek amaçlıdır. Bu mekrin karşılığı Allah katındadır. Onların mekrinin şiddeti ve kuvveti dağları yerinden oynatacak derecededir. Bu, Resule (sav) kurulan küffar tuzağının büyüklüğünü göstermesi açısından harika bir betimlemedir. (Sâbûnî, İbdâ-ul Beyan)

[Onlar da tuzaklarını kurmuşlardı] yani bütün gayretlerini sarf ederek hazırladıkları büyük tuzaklarını kurmuşlardı. وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْۜ  [Oysa onların tuzakları Allah’ın katındaydı.] ifadesi ya ilki  مَكْرَهُ  gibi faile muzāftır ve “Allah katında tuzakları yazılıdır, Allah tuzaklarına karşılık onları daha büyük bir tuzak ile cezalandıracaktır!” anlamındadır ya da mef‘ûle muzâftır ve “Kurdukları tuzak, yani müstahak oldukları ve kendilerine hiç beklemedikleri, farkında olmadıkları bir anda gelecek olan azap Allah katındadır.” anlamındadır. (Keşşâf)


 وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ

 

وَ  istînâfiyyedir. Menfi  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَانَ ’nin haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

مَا كَان li olumsuz sıygalar, gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir, 3/79)

Lam-ı cuhûdun dahil olduğu  تَزُولَ  cümlesi, cer mahallinde, masdar teviliyle  كَانَ  ‘nin mahzuf haberine müteallıktır. 

وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ  sözünde tuzaklarının kötülüğü ve şiddeti temsili istiare yoluyla ifade edilmiştir. (Muhyiddin Derviş, Îrab)

مَكْر  sözü ayette dört kere tekrarlandığı için ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

Ayetteki  الْجِبَالُ /dağlar sözü, hem Hazret-i Peygamberin hem de İslam dininin durumunu gösteren (temsil eden) bir meseldir ve İslam dininin durumunun ve delillerinin, tıpkı kök salmış dağlar gibi sabit ve sağlam olduğunu göstermektedir. Çünkü Allah Teâlâ, peygamberi Muhammed'e, dinini bütün dinlere üstün kılacağını vadetmiştir. Bu hususun doğruluğuna, hemen peşi sıra gelen, فَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ مُخْلِفَ وَعْدِه۪ رُسُلَهُ [Öyle ise sakın Allah, peygamberlerine olan vaadinden cayar sanma.]  (İbrahim / 47) ayeti de delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)

Ayette geçen  كَانَ  tam fiildir, nakıs değildir.  لِ  edatı cer ise nefy yani olumsuzluk içindir. “Lam” harfi ise bunu tekit ve teyit için gelmiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)