İbrahim Sûresi 48. Ayet

يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتُ وَبَرَزُوا لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ  ...

O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve kahhar (her şeyin üzerinde yegâne hâkim) olan Allah’ın huzuruna çıkarlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَوْمَ o gün ي و م
2 تُبَدَّلُ değiştirilir ب د ل
3 الْأَرْضُ yer ا ر ض
4 غَيْرَ başka غ ي ر
5 الْأَرْضِ yere ا ر ض
6 وَالسَّمَاوَاتُ ve gökler de س م و
7 وَبَرَزُوا ve gelirler ب ر ز
8 لِلَّهِ Allah’ın huzuruna
9 الْوَاحِدِ tek (olan) و ح د
10 الْقَهَّارِ kahredici (olan) ق ه ر
 
Kıyamet gününde meydana gelecek ve bilinen evreni içine alacak olan toplu ve kökten değişime işaret edilmektedir (krş. Tâhâ 20/105-107). Meâlinde “dönüştürülecek” diye tercüme ettiğimiz tebdîl kavramı Kur’an’da bir şeyin ya özünü (Nisâ 4/56) veya niteliğini değiştirme anlamında kullanılmaktadır (Furkan 25/70; ayrıca bk. Râzî, XIX, 146). Burada her iki anlama da ihtimali bulunduğu için gerek müfessirler gerekse kelâm âlimleri âyeti iki farklı anlamda yorumlamışlardır. Birinci anlama göre kıyamet gününde gökler ve yer de dahil olmak üzere tamamıyla evren yok olacak, daha sonra yeniden yaratılacaktır (özün değiştirilmesi); bu anlamı destekleyen başka âyetler de vardır (Kasas28/88). İkinci anlama göre ise evrenin maddesi kalacak, nitelikleri değiştirilecektir; meselâ yer küresinin dağları savrulacak, denizleri yarılacak, dümdüz olacak, eğrilik büğrülük görülmeyecek fakat asıl maddesi kalacaktır (vasfın değiştirilmesi; Râzî, XIX, 146). Yerlerin başka bir yere, göklerin de başka göklere çevrilmesi konusunda yapılan yorumlar arasında şunlar da vardır: Yer ateşe (cehenneme), gökler de cennete dönüşecektir. Yer gümüş gibi beyaz, üzerinde kan dökülmedik, günah işlenmedik bambaşka bir yer olacaktır. Bu konuda daha başka yorumlar da vardır (Taberî, XIII, 294). Bu değişimin meydana geldiği kıyamet gününde insanlar, bu arada “kendilerine kötülük etmiş olanlar” dünyada yaptıklarının hesabını vermek üzere kabirlerinden kalkıp hâkimler hâkimi olan Allah’ın huzurunda toplanacaklardır.
 Muhammed Esed’in de işaret ettiği gibi bu değişim, mahiyeti itibariyle insanın tanıyıp bildiği ya da tasavvur edebildiği şeylerin ötesinde olduğu için, kıyamet gününde neler olacağına dair Kur’ânî tasvirlerin hepsi, kaçınılmaz olarak, temsilî terimlerle ifade edilmiştir; aynı şey, âhirette insanın başına gelecek olan iyi ya da kötü hallerin tasviri için de geçerlidir (II, 512).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 326-327
 
Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur :” Kıyamet günün de insanlar beyaz , hiç ayak basılmamış ve adeta has undan yapılmış çöreğe benzeyen ve daha kimsenin tanımadığı bir meydanda toplanacaktır.
(Buhâri ,Rikâk 44; Müslim ,Münâfikin 28).
 

يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتُ وَبَرَزُوا لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

 

يَوْمَ  zaman zarfı,  انْتِقَامٍ ‘e müteallıktır.  تُبَدَّلُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تُبَدَّلُ  merfû meçhul muzari fiildir.  الْاَرْضُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.

غَيْرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْاَرْضِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

السَّمٰوَاتُ  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la naib-i faile matuftur.

وَ  istînâfiyyedir.  بَرَزُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

لِلّٰهِ  car mecruru  بَرَزُوا  fiiline müteallıktır. Muzâf hazf edilmiştir. Takdiri; لجزاء الله (Allah’ın vereceği ceza için) şeklindedir.

الْوَاحِدِ  kelimesi lafza-i celâlin sıfatı olup kesra ile mecrurdur. الْقَهَّارِ  kelimesi ise ikinci sıfattır.

تُبَدَّلُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  بدل ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتُ

 

Zaman zarfı  يَوْمَ , önceki ayetteki  انْتِقَامٍۜ ’e veya  مُخْلِفَ وَعْدِه۪ رُسُلَهُۜ ’ya müteallıktır. Muzâfun ileyh konumundaki … تُبَدَّلُ الْاَرْضُ  cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

تُبَدَّلُ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mefûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mefûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

الْاَرْضِ - السَّمٰوَاتُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır

الْاَرْضِ ‘yı da kapsayan  السَّمٰوَاتُ  kelimesinde, tağlîb sanatı, arz’ın tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

[O gün yer başka yerle değiştirilir] bu da ..یَوۡمَ یَأۡتِیهِمُ 'den bedeldir yahut  انْتِقَامٍۜ 'ın zarfıdır yahut اذكر  yahut  لايخلف وعده , takdir edilmiştir.


 وَبَرَزُوا لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

 

وَ , istînâfiyye, cümle müstenefedir. Veya  قد  takdiriyle haldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Müstakbel, vukûunun kesinliğini ifade için mâzîyle gelebilir. Böylece gelecekte vukû bulacak olan şey, sanki vuku bulmuş gibidir. Âhirette olacak hâller bu işin kesinlikle vukû bulacağına delâlet etmek üzere mâzî fille anlatılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

الْوَاحِدِ  ve الْقَهَّارِ  kelimeleri, lafza-i celal için sıfattır. 

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ  sıfatlarının ayetin anlamıyla uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

Ayette [Hepsi Allah’ın huzurunda toplanır.] denilirken, Allah’ın [ الْقَهَّارِ /mutlak güce sahip, الْوَاحِدِ /tek] isimlerine yer verilmiştir   Bu tıpkı [Kimin, bugün hükümdarlık?’ ‘Mutlak güce sahip’ ‘tek’ Allah’ın!..] (Ğâfir 40/16) ifadesi gibidir; çünkü mülk her şeye galip gelen ve kendisine galip gelinemeyen tek bir gücün elinde olduğunda, artık hiç kimsenin ondan başka yardım dileyecek, sığınacak bir kapısı yoktur; bu da demektir ki durum olabilecek en zor ve şiddetli halini almıştır. (Keşşâf)

Burada Allah'ın (cc) iki vasfının zikredilmesi, durumun korkunçluğunu ve mehabetini göstermek, şirkin batıl olduğunu izhar etmek, o gün intikam alacağını ve vadedilen azabın geleceğini tahkik etmek içindir. Zira emir, hiç kimsenin eleştiremeyeceğı, zarar veremeyeceği ve karşı duramayacağı yegâne Galip ve Kadir olanın elinde olunca, durum daha da ağır ve çetin olur. İşte Kahhâr bunu ifade etmektedir.( Ebüssûud)