Hicr Sûresi 2. Ayet

رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ  ...

İnkâr edenler, “Keşke müslüman olsaydık” diye çok arzu edeceklerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 رُبَمَا bir zaman gelir ki
2 يَوَدُّ arzu ederler و د د
3 الَّذِينَ kimseler
4 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
5 لَوْ keşke
6 كَانُوا olsaydılar (diye) ك و ن
7 مُسْلِمِينَ müslüman س ل م
 
İnkârcıların ileride, İslâm ve müslümanlar karşısındaki tutumlarının haksız ve yanlış olduğunun farkına vardıklarında ve bu tutumun kendilerini götürdüğü kötü âkıbetle karşılaştıklarında hissedecekleri pişmanlık dile getirilmekte, ama bunun boşuna bir hayıflanma olacağına işaret edilmektedir. Bu suretle dolaylı olarak, muhataplara, “Şimdi Allah’ın âyetlerini dikkatle dinleyip onların ışığıyla inanç ve amel hayatınızı aydınlatmazsanız sizin başınıza gelecek olan budur!” denilmektedir.
 Tefsirlerde inkârcıların bu pişmanlığı ne zaman ve hangi olay veya olaylar karşısında yaşayacakları konusuyla ilgili, “ölüm sırasında”, “kıyamet saatinde”, “âhirette müslümanların cehennem ateşinden kurtuldukları vakit” şeklinde üç değişik görüş ileri sürülmüştür. Ancak Râzî’nin Zeccâc’a isnat ettiği ve benimsediği “İnkârcı kişi, bir azap manzarasıyla karşılaştığında, müslümanın güzel bir durumunu gördüğünde hep kendisinin de müslüman olmadığına hayıflanacaktır” (XX, 154) şeklindeki yorum en isabetli olanıdır. Aslında, âyetin ilk muhatapları Hz. Peygamber’e karşı ilk direnişte bulunup inkâra sapan Mekke müşrikleri olduğuna göre onlar bu pişmanlık halini ilk defa daha Peygamber efendimiz Mekke’yi fethettiği, dolayısıyla müşriklerin müslümanlar karşısında bir daha ayağa kalkamayacak şekilde yıkılıp gittiklerini gördükleri zaman yaşamışlardır; kuşkusuz âhirette müslümanların nâil olacağı nimetleri gördüklerinde onlara daha çok yerinecekler, ettiklerine daha çok pişman olacaklardır. Kur’ân-ı Kerîm’de inkârcıların âhirette hissedecekleri pişmanlığı anlatan ifadelerin birinde şöyle buyurulmaktadır: “İşte o gün gerçek egemenlik rahmânındır ve o gün inkârcılar için çok zor bir gün olacaktır. O gün, (dünyadayken) haktan sapmış kişi ellerini ısırarak şöyle diyecek: Keşke Peygamber’le birlikte aynı yolda olsaydım! Eyvah! Keşke falancayı kendime dost edinmeseydim!” (Furkan 25/26-29).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 330-331
 

رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ

 

رُبَمَا  kâffe ve mekfûfe’dir.  يَوَدُّ  merfû muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

لَوْ  ve masdar-ı müevvel,  يَوَدُّ  fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubdur.

لَوْ ‘in bir masdar harfi olabilmesi için daha çok  وَدَّ  ve  أحَبَّ  gibi temenni bildiren fiillerle birlikte kullanılması şarttır.

كَانُوا  isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.

مُسْلِم۪ينَ  kelimesi  كَانُوا ’nun haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

مُسْلِم۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi bahsi geçen kişileri tahkir ifade eder. 

مَا , nice manasında cer harfi olan  رُبَ ‘yi amelden düşürmüştür.  رُبَ , böylelikle fiil cümlesine dahil olmuştur.

Fiilin faili konumundaki ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لَوْ  burada masdariye anlamındadır. Müteakip  كَانُوا مُسْلِم۪ينَ  cümlesi, masdar teviliyle  يَوَدُّ  fiilinin mef’ûlü yerindedir.

كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eder.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Sûresi, s. 124)

Zuhaylî bu ayetin tefsirinde şöyle der: Kâfirler küfür üzere bir hayat yaşadıkları için kıyamet günü pişman olacaklar ve keşke dünyada iken Müslüman olsaydık, diye temenni edeceklerdir.  رُبَمَا  kelimesiُ her ne kadar azlık/taklîl ifade etmek için kullanılsa da tehdit hususunda gayet beliğ bir tabirdir. İbni Abbas, İbni Mes’ud ve diğer bazı sahabinin zikrettiğine göre Kureyş kâfirleri cehenneme arz edilecekleri zaman keşke dünyada iken Müslüman olsaydık, diye temenni edeceklerdir. Zeccâc da “kâfir, her ne zaman azap hallerinden birini görse ve Müslümanın güzel hallerinden birine şahit olsa “keşke Müslüman olsaydım” diye arzu/temenni edecektir” demektedir. 

İbn Âşûr da şu izahatı yapmaktadır: Ayette istikbal sıygasının manası gayet açıktır. Zira kâfirler hicretten önce İslam’ın kuvveti henüz ortaya çıkmamışken Müslüman olmayı arzu etmemişlerdi. Burada kelam haber cümlesi olup onların İslam’a tabi olmamaları hakkında tehdit ve korkutma manasında kullanılmıştır. Manası, “kâfirler muhakkak surette keşke Müslüman olsaydık diye arzu edeceklerdir” şeklindedir. Buradaki azlık ifadesi ise tehekküm ve korkutma amaçlı kullanılmıştır. Yani “Müslüman olmayı arzulamaktan sakının” anlamında olabilir. Ya da Arapların  لَعَلَّكَ سَتَنْدِمُ عَلَى فَعْلِكَ  /belki de yakında yaptığına pişman olacaksın” ifadesinde olduğu gibi nadiren tevbih anlamında da olabilir. Bu durumda da mana “onlar mutlaka keşke Müslüman olsaydık diye arzulayacaklar fakat iş işten geçtikten sonra” şeklinde olur. Onların bu arzuları, Müslümanların eliyle öldürülürken ve hesap gününde olacaktır. Ayrıca onlar daha dünya hayatında iken de birçok kez Müslümanların muzafferiyetine şahit olduklarında bunu istemişlerdir. İbn Mesud’dan nakledildiğine göre Kureyş kâfirleri Bedir günü Müslümanların muzafferiyetine şahit olduklarında bunu arzulamışlardı ve ahirette kâfirlikleri sebebiyle cehenneme sevk olunurken de bunu temennî edeceklerdir. (Sinan Yıldız, Vehbe Ez-Zuhaylî’nin Et-Tefsîru’l-Münîr Adlı Tefsirinde Belâgat İlmi Uygulamaları)

رُبَمَا ‘daki  مَا  harfi kâffedir ve onu cer etme fonksiyonundan çıkarır; o zaman fiile dahil olması caizdir. Hakkı da fiilin mazi olmasıdır. Ancak Allah Teâlâ’nın verdiği haberler mazi gibi tahakkuk ettiğinden   يَوَدُّ  muzari fiili onun yerine konulmuştur. (Beyzâvî)

رُبَ  kelimesi Sîbeveyhi’ye göre harf-i cer olup, ona şu iki durumda  مَا  harfi bitişir:

مَا  harfinin “şey” anlamında olmak üzere “nekre” olmasıdır.  مَا  edatının, ربّ ’den sonra olduğu zaman bazan isim olabileceğine delâlet eden şeylerden biri de rubbe kelimesinden sonra  من  edatının da gelebilmesidir.

Bir başka şekli ise,  ربّ  kelimesinin, bu ayette olduğu gibi, “mâ-i kâffe”nin başına gelmesidir. Nahiv alimleri bu  مَا ‘ya, kâffe adını verirlerken, bununla o harfin kelimeye dahil olması ile kendisinden önceki harfi amelinden alıkoyduğu manasını kasdederler. Bu  مَا  harfi, bu ayette de olduğu gibi, onun fiile dahil olmasını mümkün kılar. “Azlık” manası, tehdidi ifade etmede daha beliğ, daha etkilidir. Çünkü bunun manası “seni, bu fiilden alıkoyma hususunda azıcık bir pişmanlık bile sana yeter. Düşün, ya o pişmanlığın çoğu nasıl olur!” demektir. (Fahreddin er-Râzî, Kurtubî)

كَفَرُوا  ve  مُسْلِم۪ينَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.