Hicr Sûresi 1. Ayet

الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ  ...

Elif Lâm Râ. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الر Elif Lam Ra
2 تِلْكَ şunlar
3 ايَاتُ ayetleridir ا ي ي
4 الْكِتَابِ Kitabın ك ت ب
5 وَقُرْانٍ ve Kur’an’ın ق ر ا
6 مُبِينٍ apaçık ب ي ن
 
Kur’ân-ı Kerîm’in bazı sûrelerinin başında yer alan bu harflere “hurûf-ı mukattaa” adı verilir (İslâm bilginlerinin bu harflerle ilgili görüş ve yorumları hakkında bilgi için bk. Bakara 2/1).
 Âyetteki “bu” işaret zamiri sûrenin âyetlerini ve onların içerdiği bilgileri gösterir. Taberî’ye göre “kitap” –bugün Kitâb-ı Mukaddes diye anılan– Tevrat ve İncil gibi önceki kitaplardır; “Kur’an” ise Kur’ân-ı Kerîm’in (o zaman henüz tamamlanmadığı için bütününü değil) inzal edilmiş olan kısmını ifade eder (XIV, 1). Zemahşerî hem “kitap” hem de “Kur’an” kelimesiyle konumuz olan sûrenin kastedildiğini belirtir (II, 309). Râzî’ye göre ise her iki kelimeden maksat Kur’ân-ı Kerîm’dir; fakat ilki onun yazılı şeklini, ikincisi de okunuşunu ifade eder (XIX, 151). İbn Âşûr da bu görüşü tercih etmiştir (XIV, 8).
 Âyetin sonundaki mübîn kelimesi genellikle “açık seçik, anlaşılan” veya kısaca “apaçık” şeklinde çevrilir. Taberî’ye göre kelime burada, “O Kur’an âyetleri, üzerinde düşünüp taşınanlara doğruluk ve hidayet yolunu açıklar” anlamına gelecek bir konumda kullanılmıştır. Bu anlama göre sûrenin başında dinleyici ve okuyucu, sıradan bir sözle değil, insanlığa doğruluk ve hidayet yolunu gösteren, ebedî kurtuluş için gerekli olan inanç ve amel hayatıyla ilgili bilgiler ve dersler veren ilâhî kelâmla karşı karşıya bulunduğu hususunda uyarılmakta; âyetleri bu şuurla, onlardan istifade edecek tarzda dikkatli ve edepli bir şekilde dinlemek veya okumak gerektiğine işaret edilmektedir.
 Sonuç olarak sûrenin başında ilâhî vahyin önemine dikkat çekilmekte, onu dikkatle dinleyip aydınlatıcı içeriğinden yararlanarak doğru yolu bulmanın gerekliliği vurgulanmaktadır. 

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 330
 

الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ

 

الٓـرٰ۠  hurûf-u mukattaa harfidir.

İsim cümlesidir.  تِلْكَ  işaret ismi, sükun üzere mebni olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

اٰيَاتُ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur.  الْكِتَابِ  muzâfun ileyh olarak kesre ile mecrurdur.

قُرْاٰنٍ  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la  الْكِتَابِ ‘ye matuftur.  مُب۪ينٍ  kelimesi  قُرْاٰنٍ  kelimesinin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

مُب۪ينٍ  kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ

 

Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. Hurûf-u mukattaa ile başlayan bütün sureler buna örnektir. Çünkü muhatabın dikkatini celbeder ve dinlemeye teşvik eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Tefsir alimleri surelerin başlarındaki bu harfler hakkında farklı görüşlere sahiptir. Âmir eş-Şâbi, Süfyan es-Sevri ve bir grup muhaddis şöyle demiştir: Bunlar Allah'ın Kur’an-ı Kerim’de sakladığı bir sırdır. Yüce Allah’ın, her bir kitabında böyle bir sırrı vardır. Bunlar, yüce Allah’ın bilgisini yalnızca kendisine sakladığı müteşabih ayetler arasında yer alırlar. Bunlar hakkında bir şey söylemek gerekmez. Biz bunlara iman eder ve Allah’tan geldikleri gibi okuruz. (Kurtubî)

Aynı mukattaa harfleriyle başlayan surelerin aralarında mana veya konu açısından bir yakınlık vardır.

Kur’an-ı Kerim’de mukattaa harfleriyle başlayan surelerin hepsinde bu harflerden sonra muhakkak kitapla ilgili bir açıklama gelir.

Surenin ilk ayeti ibtidaiyyedir. 

Mübteda ve haberden müteşekkil ilk cümle  ۠تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِۜ , faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin uzak için kullanılan işaret ismiyle marife oluşu, işaret edilenin, yani ayetlerin mertebesinin yüceliğini gösterir. 

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’ her ikisinde de ‘‘vücûdun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve ona tazim ifade eder.  ذَ ٰ⁠لِكَ  ve  تِلْكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan/57, S. 190)

تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِۜ  [Onlar, kitabın ayetleridir] cümlesinde, uzaklık ifade eden işaret ismi ile, yakın olan bir şey gösterilmiştir. Ayetlerin şanının yüceliğini ve makamının yüksekliğini göstermesi için ayetler uzak makamında tutulmuştur.

الْكِتَابِ  kelimesinin başındaki  الْ  takısı da büyüklüğünü ifade etmek için gelmiştir. Yani ‘’îcâzında ve açıklamasında mükemmel, fevkalade kitap’’ demektir. (Safvetü’t Tefâsîr)

اٰيَاتُ الْكِتَابِ  izafeti hem muzâf hem de muzâfun ileyhin şanı içindir.

اٰيَاتُ الْـكِتَابِ  mübtedanın haberidir. Müsnedin izafetle marife olması, az sözle çok anlam amacı taşımasının yanında işaret edilene tazim ifade eder. Sübut ve istimrar ifade eden bu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetin başlangıcında berâat-i istihlâl (konuyla ilgili bir şeyle başlamak) ve hüsn-i ibtida (duruma göre güzel lafızların seçilmesi) sanatları dikkat çekmektedir.

مُب۪ينٍ  kelimesi,  قُرْاٰنٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

قُرْاٰنٍ ’deki tenvin tazim ifade eder.

الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ [Bunlar kitabın ve apaçık bir Kur’an’ın ayetleridir.]  ile طٰسٓ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ وَكِتَابٍ مُب۪ينٍۙ [Ta,Sin. Bunlar sana Kur’an’ın ve apaçık bir kitabın ayetleridir] (Neml/1) ayetleri karşılaştırıldığında ‘’Kur’an ve Kitap’’ kelimeleri arasında dizim değişikliği görülür. Zemahşeri bu durumu ikil (tesniye) kelimeler gibi değerlendirir. Zemahşerî’nin görüşü biraz daha açılırsa, Kitap ve Kur’an arasında belli bir mutabakatın olduğu sonucuna varılabilir. Bir başka ifadeyle denilebilir ki, gerçek kitap Kur’an’dır veya Kur’an gerçek kitaptır. (İsmail Bayer, Keşşâf Tefsirinde Belâgat Uygulamaları)

Burada Kitap’tan maksat, Kur’an'ın tamamından yahut o zamana kadar nazil olmuş bölümlerin tamamından ibarettir. Zira o zaman mutlak olarak zikredilen kitaptan ilk akla gelen bu manadır ve ayetleri herhangi bir vasıfla vasıflandırmak da bu manaya terettüp etmektedir; yoksa kitabı bu sureden ibaret saymak manasına gelmemektedir.

Zira surenin bu vasıfla tanınması, o mertebede meşhur olmadığından dolayı o kemâl vasfının, bütün ayetler için geçerli olduğunun sarahatle belirtilmesine ihtiyaç vardır.

Kur’an'ın apaçık olması demek, ihtiva ettiği hükümleri ve hikmetleri yahut rüşd ile dalalet yollarını apaçık göstermesi yahut hak ile batılı ve helal ile haramı birbirinden açıkça ayırması demektir. (Ebüssuûd)

Burada hem kitap, hem de Kur’an lafızlarının zikredilmesi, Kur’an'ın yüce şanını iki yönden tazim etmektedir: Birincisi, Kur’an-ı Kerim bütün ilâhî kitapların kemâl sıfatlarını taşıdığı için, sanki o kitapların tamamı sayılır. İkincisi, Kur’an'ın diğer semavî kitaplar arasında mümtaz bir yerinin bulunması, kendi tarzında harika olması ve her türlü beyanın da üstünde bulunmasıdır. 

Anlaşılmaktadır ki, Kur’an-ı Kerim’de kitap kelimesi dini kitaplar ve bilhassa Kur’an’ın kendisi için kullanılmaktadır. Çünkü Kur’an, vahiy eseri olan kitapların hepsinin özünü ihtiva, bozulmuş taraflarını da tashih etmekte ve dolayısıyla da en son, en üstün "Kitap" olarak takdim edilmektedir. (Ebüssuûd)

Ayetin metninde, ikinci vasıf, birinciden sonra zikredilmiş. Çünkü Kur’an'ın, diğer ilâhî kitapların üstün vasıflarını taşıdığına dikkat çekildikten sonra diğer kitaplardan imtiyazlı olduğuna işaret etmek övgüde daha etkili olur. Ancak böyle olunca onun imtiyazının diğer kitapların kemâl vasıflarına haiz olmadan, müstakil özel vasıflara sahip bulunmasından kaynaklandığının vehmedilmesi bertaraf edilmiş olur. (Ebüssuûd)

Buradaki  تِلْكَ  (bunlar) kelimesi bu surenin ihtiva ettiği ayetlere işaret etmektedir. Kitap ve Kur’an-ı Mübîn ile ise Allah Teâlâ’nın Hz Muhammed (sav)’e vadettiği (gönderdiği) kitap kastedilmiştir.  قُرْاٰنٍ  kelimesinin nekre (elif-lamsız) gelmesi, tefhim (onun şanının yüceliğini göstermek) içindir. Buna göre mana şöyle olur: “Bu ayetler, bir kitap olması ve beyan-ı ilâhîyi ifade eden bir Kur’an olması bakımından mükemmel olan şu kitabın ayetleridir.” (Fahreddin er-Râzî)

الْكِتَابِ - قُرْاٰنٍ - اٰيَاتُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.