فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ
فَ atıf harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
سَوَّيْتُهُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سَوَّيْتُهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. نَفَخْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merf’ûdur.
ف۪يهِ car mecruru نَفَخْتُ fiiline müteallıktır.
مِنْ رُوح۪ي car mecruru نَفَخْتُ fiiline müteallıktır. Mütekellim ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. قَعُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَهُ car mecruru قَعُوا fiiline müteallıktır. سَاجِد۪ينَ hal olup ي ile mansubdur. Çünkü cemi müzekker salimler îrabını harf ile alırlar.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
سَاجِد۪ينَ kelimesi sülasi mücerredi olan سجد fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ
Ayet فَ atıf harfiyle … إِنِّي خَالِقٌ cümlesine atfedilmiştir. اِذَا , şart manası taşıyan zaman zarfıdır. Müteallakı cevap cümlesidir.
Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzâfun ileyh olan … سَوَّيْتُهُ şart cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Aynı üslupta gelen نَفَخْتُ cümlesi şart cümlesine matuftur. Cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Şartın cevabı olarak فَ karinesiyle gelen قَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
رُوح۪ي izafeti, veciz ifade yanında, muzâfın tazimini ifade eder.
سَاجِد۪ينَ haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
فَقَعُوا - سَاجِد۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
رُوح۪ hayatın kendisidir, diyen kimseler, bedene ruh verildiği zaman hayat bulur, demek isterler.
Âdem'e Ruh Üflenmesi:
Nefh yani üfleme, havayı, bir cismin boşluğuna kaydırmak, akıtmaktır. Bu lafzın zahiri, bize, ruhun hava ve rüzgâr gibi birşey olduğunu ihsas ettirir. Yoksa burada onun üflendiğini söylemek doğru olmazdı. Fakat ruhun hakikatine dair tam izah, ayetinin tefsirinde gelecektir.
“Siz de derhal onun için secdeye kapanın” yani, onun için secde edin. Bu secde, bir selamlama ve bir ikram secdesidir. İbadet kastıyla yapılan bir secde değildir. (Kurtubî)
Burada Cenab-ı Hak, onu şereflendirmek ve kıymetini göstermek için, Hazret-i Âdem’in ruhunu مِنْ رُوح۪ي (ruhumdan) diyerek zat-ı ilâhiyesine nispet etmiştir.
Ayetin zahiri, Hak Teâlâ tarafından Hazret-i Âdem'e ruh üflenmesi sebebiyle, meleklerin ona secde etmeleri gerektiğine delalet etmektedir. Çünkü Cenab-ı Hakk'ın, "Onun yaratılışını bitirdiğim" "Ona ruhumdan üflediğim zaman" ve "Derhal onun için secdeye kapanın" cümleleri, fâ-i takibiyye ile birbirine bağlanmıştır. Bu edat ise, bu üç işin terâhisine manidir (yani bunlar hemen, peş peşe olmuşlardır). (Fahreddin er-Râzî)