Hicr Sûresi 28. Ayet

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ  ...

Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.  (28 - 29. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ ve bir zaman
2 قَالَ demişti ki ق و ل
3 رَبُّكَ Rabbin ر ب ب
4 لِلْمَلَائِكَةِ meleklere م ل ك
5 إِنِّي muhakkak ben
6 خَالِقٌ yaratacağım خ ل ق
7 بَشَرًا bir insan ب ش ر
8 مِنْ
9 صَلْصَالٍ kupkuru çamurdan ص ل ص ل
10 مِنْ -tan
11 حَمَإٍ balçık- ح م ا
12 مَسْنُونٍ değişken س ن ن
 
Burada belirtilmemekle birlikte, başka âyetlerde meleklerin secde etmekle emrolundukları bu ilk insanın Âdem aleyhisselâm olduğu bildirilmektedir (meselâ bk. Bakara 2/34; A‘râf 7/11; İsrâ 17/61). Ancak burada Hz. Âdem’in yaratıldığı asıl unsura yani başlangıçta cıvık bir balçık iken sonraları kuruyup sertleşen nesneye, dolayısıyla onun aslının toprak olduğu gerçeğine de dikkat çekiliyor. Bununla birlikte yaratmanın gelişim ve oluşum süresiyle ilgili bilgi verilmemektedir. Kur’an için önemli olan insanın aslının toprak, yaratıcısının da Allah olduğu gerçeğinin bilinmesi; toprak gibi alelâde bir tabiat nesnesinden insan gibi muhteşem bir varlığı vücuda getiren kudretin büyüklüğüne dikkat çekilmesidir. Yaratılışta tesadüfe ve tanrısız bir tekâmüle yer yoktur. Buradaki 26-29. âyetler bize bunu anlatmaktadır. Konunun dini ilgilendiren yönü de budur. Bundan ötesinin aydınlatılması insanoğlunun, ihtiyaç duyduğu ve başarabildiği kadarıyla kendi çabasıyla antropolojide ve genel olarak bilimde sağlayacağı ilerlemeye kalmıştır. Bu konuda da henüz kesin bilimsel bir sonuca varılmış değildir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 249
 

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ

 

وَ  istînâfiyyedir. Zaman zarfı  اِذْ , takdiri أذكر  olan mahzuf fiile müteallıktır. 

قَالَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  رَبُّكَ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لِلْمَلٰٓئِكَةِ   car mecruru  قَالَ  fiiline müteallıktır. 

Mekulül-kavl,  اِنّ۪ي خَالِقٌ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

ي  mütekellim zamiri,  اِنَّ ‘nin ismi olup mahallen mansubtur. 

خَالِقٌ  kelimesi,  اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.  بَشَراً  kelimesi ism-i fail olan  خَالِقٌ ‘nun mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. İsmi failin fiil gibi amel şartları şunlardır: 

1. Harfi tarifli (ال) olmalıdır. 

2. Haber olmalıdır. 

3. Sıfat olmalıdır. 

4. Hal olmalıdır. 

5. Kendisinden önce nefy (olumsuzluk) edatı bulunmalıdır. 

6. Kendisinden önce istifham (soru) edatı bulunmalıdır.

Not: Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir. Bu amel şartlarından birini taşıyan ism-i fail kendisinden sonra fail ve mef’ûl alabilir. Bu fail veya mef’ûl bazen ism-i failin muzâfun ileyhi konumunda da gelebilir. İsm-i fail tercüme edilirken umumiyetle muzari manası verir. Nadiren mazi manası da olabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مِنْ صَلْصَالٍ  car mecruru  بَشَراً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.

 مِنْ حَمَأٍ  car mecruru  صَلْصَالٍ ‘ın mahzuf sıfatına müteallıktır.

مَسْنُونٍ  kelimesi  حَمَأٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t (  النَّعَتُ  )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (  المَنْعُوتُ  ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

خَالِقٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  خلق  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Bilgisi)  

مَسْنُونٍ  kelimesi, sülasisi olan  سنن  fiilin ism-i mef’ûludür.

 

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ

 

وَ  istînâfiyyedir. Atıf harfidir. Kıssanın kıssaya atfı kabilindendir. (Âşûr)

Zaman zarfı  اِذْ , takdiri  اذكر  olan mahzuf fiile müteallıktır. Muzâfun ileyh olan  قَالَ رَبُّكَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

رَبُّكَ  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir. Ayrıca Rabb isminin seçilmesi Peygamber’e destek mahiyetindedir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan … اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مَسْنُونٍ  kelimesi  حَمَأٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اِنَّ ’nin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Ayette gaib sıygasına iltifat edilmiştir.  بَشَراً  ve  مَلٰٓئِكَةِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı sanatı vardır.

Bu Hazret-i Âdem (as)'in bir beşer oluşunun izahı hakkındadır. Bundan murad, onun, kendisine dokunulan ve kendisi ile yüz yüze gelinebilen kesif bir cisim olmasıdır. Melekler ve cinlerin cisimleri ise, beşerin cisminden ve maddesinden daha latif ve şeffaf olduğu için, onlara dokunulamaz. Her canlının dış cildine de "beşere" denir. (Fahreddin er-Râzî)