Hicr Sûresi 41. Ayet

قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ  ...

Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.  (41 - 42. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ buyurdu ki ق و ل
2 هَٰذَا işte budur
3 صِرَاطٌ yol ص ر ط
4 عَلَيَّ bana varan
5 مُسْتَقِيمٌ dosdoğru ق و م
 
İblîs’in, emri yerine getirmediği gibi, yeniden dirilme gününe kadar yaşaması için dilekte bulunarak bu süre içinde insanları yoldan çıkarmaya ahdetmesinin, insanın sahip olduğu ayrıcalığı hazmedememesinden ve onu kıskanmasından, özellikle rahmetten kovulmasına Âdem’in yaratılışının sebep olduğu şeklindeki vehminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Halbuki aslında böyle bir cezaya çarptırılmasının asıl sebebi, kendi küstahlığı ve isyanı idi. Muhtemelen İblîs, içten içe kendi günahına yine kendisinin kulluktaki samimiyetsizliğinin sebep olduğunu da düşündüğü için, bu tecrübesinden hareketle samimi kullara zarar veremeyeceğini ifade etmektedir. Allah Teâlâ, insanlar hakkında dünya hayatını bir imtihan süreci kılmayı murat ettiği için İblîs’in dileğini kabul etmiş; bu arada kendisine varan doğru yolun, şeytanın tuzaklarına kapılmayacak olan ihlâslı kulların tutacağı yol olduğunu, bunlar üzerinde şeytanın hâkimiyet kuramayacağını, buna karşılık şeytana uyacakların buluşma yerinin cehennem olacağını bildirmek suretiyle dolaylı olarak insanlara da akıllarını başlarına alıp şeytana kapılmamaları, kendisine varan doğru yoldan şaşmamaları, cehennemden korunmaları gerektiği yolunda uyarıda bulunmuştur.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 352-353
 

قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir takdiri  هُوَ ‘dir. 

Meku’lül-kavli,  هٰذَا صِرَاطٌ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.

İsm-i işaret  هٰذَا  mübteda olup mahallen merfûdur.  صِرَاط  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.

عَلَيَّ  car mecruru   صِرَاطٌ ‘ın mahzuf sıfatına müteallıktır.  مُسْتَق۪يمٌ  kelimesi ise ikinci sıfattır. Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.

Burada  مُسْتَق۪يمٌ kelimesi hakiki ve müfred sıfat olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُسْتَق۪يمٌ  sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ , mübteda ve haberden oluşan, sübut ve istimrar ifade eden, isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu ayette müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenin önemini, şerefini ifade eder. 

هٰذَا  ile Allah’ın dinine işaret edilmiştir. Bu nedenle işaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’ her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

 مُسْتَق۪يمٌ  kelimesi  صِرَاطٌ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, metbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme) 

هٰذَا  istisnanın içerdiği şeye işaret etmektedir ki, o da ihlaslıların onun azdırmasından kurtulmalarıdır ya da ihlasa işaret etmektedir ki, mana şöyle olur: O öyle bir yoldur ki, eğilmeden ve sapmadan bana ulaştırır.

صِرَاطٌ عَلَيَّ  de okunmuştur ki, yüksek ve şerefli demektir. (Beyzâvî)

صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ  tabirinde istiare vardır.  صِرَاطٌ  kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din (ihlaslı olmak) yola benzetilmiştir. Müşebbeh (din) hazf edilmiş müstearun minh (sırat) zikredilmiştir. Tasrihî istiaredir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Müsnedün ileyhin ism-i işaret ile merfû oluşu; burada müsnedün ileyhi, yakında, elle tutulur, gözle görülür, işitilebilir hissi bir şey menziline koyarak, muhatabın dikkatini çekip iyice belirlemek içindir.

مُسْتَق۪يمٌ  kelimesi  صِرَاطٌ  için sıfattır. Onda eğrilik yok, demektir. İstikamet kelimesi kâmil halin mülazımı manasında müsteardır. (Âşûr)

عَلى  ise mecazî vücub anlamında kullanılmıştır. (Âşûr)