Hicr Sûresi 44. Ayet

لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟  ...

Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَهَا onun vardır
2 سَبْعَةُ yedi س ب ع
3 أَبْوَابٍ kapısı ب و ب
4 لِكُلِّ her ك ل ل
5 بَابٍ kapıya ب و ب
6 مِنْهُمْ onlardan
7 جُزْءٌ bir bölüm ج ز ا
8 مَقْسُومٌ ayrılmıştır ق س م
 
İblîs’in, emri yerine getirmediği gibi, yeniden dirilme gününe kadar yaşaması için dilekte bulunarak bu süre içinde insanları yoldan çıkarmaya ahdetmesinin, insanın sahip olduğu ayrıcalığı hazmedememesinden ve onu kıskanmasından, özellikle rahmetten kovulmasına Âdem’in yaratılışının sebep olduğu şeklindeki vehminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Halbuki aslında böyle bir cezaya çarptırılmasının asıl sebebi, kendi küstahlığı ve isyanı idi. Muhtemelen İblîs, içten içe kendi günahına yine kendisinin kulluktaki samimiyetsizliğinin sebep olduğunu da düşündüğü için, bu tecrübesinden hareketle samimi kullara zarar veremeyeceğini ifade etmektedir. Allah Teâlâ, insanlar hakkında dünya hayatını bir imtihan süreci kılmayı murat ettiği için İblîs’in dileğini kabul etmiş; bu arada kendisine varan doğru yolun, şeytanın tuzaklarına kapılmayacak olan ihlâslı kulların tutacağı yol olduğunu, bunlar üzerinde şeytanın hâkimiyet kuramayacağını, buna karşılık şeytana uyacakların buluşma yerinin cehennem olacağını bildirmek suretiyle dolaylı olarak insanlara da akıllarını başlarına alıp şeytana kapılmamaları, kendisine varan doğru yoldan şaşmamaları, cehennemden korunmaları gerektiği yolunda uyarıda bulunmuştur.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 352-353
 

لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ 

 

لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍ  cümlesi önceki ayetteki  اِنَّ ‘nin ikinci haberidir.

İsim cümlesidir.  لَهَا  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

سَبْعَةُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  اَبْوَابٍ  muzâfun ileyh olarak kesre ile mecrurdur.


لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟

 

لِكُلِّ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

بَابٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  مِنْهُمْ  car mecruru  جُزْءٌ ‘ün mahzuf haline müteallıktır. 

جُزْءٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.

مَقْسُومٌ۟  kelimesi  جُزْءٌ ‘nün sıfatı olup lafzen merfûdur. Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t (  النَّعَتُ  )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (  المَنْعُوتُ  ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.

Burada مَقْسُومٌ۟  kelimesi hakiki ve müfred sıfat olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَقْسُومٌ۟  kelimesi sülasi mücerredi olan  قسم  fiilin ism-i mef’ûlüdür.
 

لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟

 

Fasılla gelen ayetin ilk cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesidir. Cümlede  takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَهَا , mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  سَبْعَةُ اَبْوَابٍ , muahhar mübtedadır. Mübtedanın izafet formunda gelmesi  veciz ifade kastına matuftur.

اَبْوَابٍ ‘in sıfatı konumundaki  لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟  cümlesi de sübut ifade eden isim cümlesidir. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لِكُلِّ بَابٍ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟ , muahhar mübtedadır. Sıfat terkibi formunda gelen mübtedanın nekre gelişi nev, kesret ve tahkir ifade eder.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اَبْوَابٍ  ve  بَابٍ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, 

جُزْءٌ  ve  مَقْسُومٌ۟  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

جُزْءٌ , bir şeyin parçası manasında olup cemi  أجزاء  lafzıdır. Nitekim “onu parçalara ayırdım” manasında kullanılır. Buna göre ayet “Allah, onları kısım kısım ayırdı” manasında, “İblise tabi olanlarını kısımlara ayırdı, cehennemin bir bölümüne soktu” demektir. Bunun sebebi şudur: Küfrün mertebeleri ve dereceleri, ağırlık ve hafiflik bakımından farklı farklı olunca, azap ve ikâbın da dereceleri ağırlığına ve hafifliğine göre farklı farklı olmuştur. Allah en iyi bilendir. (Fahreddin er-Râzî)