وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. نَبِّئْهُمْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir takdiri أنت ‘dir.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
عَنْ ضَيْفِ car mecruru نَبِّئْهُمْ fiiline mütallıktır.
اِبْرٰه۪يمَۢ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. Yukarıda da söylendiği gibi burada hem alemlik hem de ucmelik vasfı bir aradadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَبِّئْهُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi نبأ ‘dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlün çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ
Ayet, 49.ayetteki .. نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي ’ye matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İki ayet arasında inşâî olmak bakımından mutabakat da vardır.
Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Az sözle çok anlam ifade kastına matuf ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ izafetinde, Hz.İbrahim’e muzâf olması sebebiyle ضَيْفِ , şan ve şeref kazanmıştır.
Cenab-ı Hakk’ın, نَبِّئْهُمْ [Onlara haber ver] emrindeki هُمْ zamiri, 49. ayetteki عِبَاد۪ٓي [kullarım] ifadesine raci olup, bunun takdiri, “kullarıma İbrahim’in misafirlerinden bahset” şeklinde olur. Allah Teâlâ bu ayette, Hazret-i İbrahim’in misafirlerinin, yaşlılığına rağmen çocuğunun olacağı; Lût’un kavminden olan müminlere de, azab-ı ilahiden kurtulacakları müjdesini verdiklerini, Allah Teâlâ’nın, Lût’un inanmayan kavmine, köklerini kazıma azabı ile azap edeceğini haber verdiklerini belirtmiştir ki, bütün bunlar, Cenab-ı Hakk’ın, müminler için Gafûr ve Rahîm olduğuna; O’nun azabının ise kâfirler hakkında çok elîm bir azap olduğuna dair bahsetmiş olduğu açıklamaları destekler.
ضَيْفِ kelimesi aslında, bir kimse bir kimseye misafir olmak için geldiğinde kullanılan ضاف fiilinin masdarıdır. Daha sonra ise, masdar olan bu kelime, misafire verilen isim olmuştur. Bundan dolayı, Hazret-i İbrahim’e gelen misafirler çok olduğu halde, kelime cins manasında olmak üzere, müfred olarak getirilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)