وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
عَذَاب۪ي kelimesi اَنَّ ‘nin ismi olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ cümlesi اَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
الْعَذَابُ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. الْاَل۪يمُ kelimesi, الْعَذَابُ ‘ın sıfatıdır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَل۪يمٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ
Ayet makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklık ve tezattır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, sübut ve istimrar ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır. اَنَّ ve akabindeki اَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ cümlesi, masdar teviliyle önceki ayetteki masdar-ı müevvele matuftur.
اَنَّ , isim cümlesi ve tahsis olmak üzere birden çok tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
اَنَّ ’nin haberi olan isim cümlesi هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ , faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin الْ takısıyla marife gelmesi, kasr ifade eder. Haberin mübtedaya has olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Ayrıca müsnedin الْ takısıyla marife gelişi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.
الْاَل۪يمُ kelimesi, الْعَذَابُ için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
الْعَذَابُ - الْاَل۪يمُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Azabın Allah Teâlâ’ya ait olan zamire izafesi, elîm sıfatıyla vasıflanıp tekrar edilmesi, azabın korkunçluğunu ve tehdidin büyüklüğünü ifade etmektedir. عَذَاب۪ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ [Kullarıma, benim çok bağışlayıcı ve merhamet edici olduğumu haber ver] ayeti ile وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ [Benim azabımın, acıklı azap olduğunu da söyle] ayeti arasında güzel bir mukabele sanatı vardır. Burada Yüce Allah mağfirete karşılık da elem verici azabı getirdi. Bu, güzel edebî sanatlardandır. (Safvetü’t Tefâsîr)
Allah Teâlâ önceki ayette Gafûr ve Rahîm vasıflarıyla muttasıf olduğunu çok tekidli bir cümle ile haber vermiştir. Fakat azabından bahsedince, “benim, ben, azab eden” dememiş ve kendisini açıkça böyle tavsif etmemiş, aksine “benim azabım da, azab-ı elîmdir” buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
Bu kelam, daha önce geçen mükâfat ve ceza vaatlerine bir fezleke ve izah mahiyetindedir.
Gafûr sıfatı zımnında (maksadıyla) mağfiretin zikredilmesi bize bildiriyor ki, takva sahiplerinden murad, büyükleri de küçükleri de dahil bütün günahlardan sakınanlar değildir.
Allah'ın (cc) zatının mağfiret ve rahmetle hasr şeklinde vasıflandırılması ve azap vermekle vasıflandırılmaması bize bildiriyor ki, mağfiret ve rahmet Allah'ın zatının gerekleridir; azap ise ancak, onu gerektiren haricî bir sebeple tahakkuk etmektedir. (Ebüssuûd)