Hicr Sûresi 54. Ayet

قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ  ...

İbrahim, “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 أَبَشَّرْتُمُونِي beni mi müjdelediniz? ب ش ر
3 عَلَىٰ (rağmen)
4 أَنْ
5 مَسَّنِيَ bana dokunasına م س س
6 الْكِبَرُ ihtiyarlık ك ب ر
7 فَبِمَ ne tuhaf
8 تُبَشِّرُونَ müjdeliyorsunuz ب ش ر
 
Hz. İbrâhim’e meleklerin gönderilmesi ve sonrasında gelişen olaylar Hûd sûresinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır (Hûd 11/69-83). Konunun burada tekrar özetle hatırlatılmasının sebebi ise az önceki âyetlerde bahsedilen Allah Teâlâ’nın rahmetinin genişliğine ve azabının şiddetli olduğuna tarihten birer örnek göstererek insanların ibret almalarını, buna göre hareket etmelerini sağlamaktır. Konumuz olan âyetlerde, Allah’ın rahmetinin, gerektiğinde biz insanlara olağan üstü gelecek derecedeki genişliğine bir örnek olmak üzere sevdiği kullarından olup, “dost” (halîl) diye nitelediği (en-Nisâ 4/125) Hz. İbrâhim’e meleklerden insan görünümünde misafirler göndererek ona “bilgili bir çocuk” müjdelemesinden söz edilmektedir. Hûd sûresinde bu çocuğun İshak olduğu bildirilir. Burada onun tek kelimeyle “bilgili” diye nitelendirilmesi, bilginin mutlak değerine ve önemine işaret eder. Hz. İbrâhim, böyle ummadığı bir şekilde, olağan üstü bir haber almanın verdiği şaşkınlıktan dolayı “Peki bana neyi müjdeliyorsunuz?” diye soruverdi. Bu bir bakıma “Verdiğiniz müjdenin ne kadar şaşırtıcı olduğunun farkında mısınız?” anlamına geliyordu (Zemahşerî, II, 315). Habercilerin “Sana gerçeği müjdeledik” demeleri ise “Eğer Allah bir şeyin olacağını bildirmişse, olağan üstü de olsa bu bildirdiği haktır, mutlaka gerçekleşecektir” anlamına gelir. “Sakın ümitsizliğe kapılanlardan olma!” uyarısı da Hz. İbrâhim’in şahsında sıradan müminlere bir uyarıdır. Çünkü, bizzat kendisinin “Rabbimin rahmetinden, sapmışlardan başka kim ümit keser?” şeklindeki sözünden de anlaşılacağı üzere bir peygamber için ümitsizlikten söz edilemez. Hûd sûresinde Hz. İbrâhim’in eşine müjde verildiği bildirildiğine göre, melekler İshak’ın doğacağını müjdelerken İbrâhim’in eşi de orada bulunuyordu ve her ikisine de müjde iletilmişti; yaşlılıkları dolayısıyla bir çocuk beklemeleri mümkün olmadığı için ikisi de bu habere şaşırmıştı. İbrâhim ile eşinin ayrı ayrı yerlerde bulundukları ve haberin kendilerine ayrı ayrı verildiği de düşünülebilir.
 
Hz. İbrâhim’e meleklerin gönderilmesi ve sonrasında gelişen olaylar Hûd sûresinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır (Hûd 11/69-83). Konunun burada tekrar özetle hatırlatılmasının sebebi ise az önceki âyetlerde bahsedilen Allah Teâlâ’nın rahmetinin genişliğine ve azabının şiddetli olduğuna tarihten birer örnek göstererek insanların ibret almalarını, buna göre hareket etmelerini sağlamaktır. Konumuz olan âyetlerde, Allah’ın rahmetinin, gerektiğinde biz insanlara olağan üstü gelecek derecedeki genişliğine bir örnek olmak üzere sevdiği kullarından olup, “dost” (halîl) diye nitelediği (en-Nisâ 4/125) Hz. İbrâhim’e meleklerden insan görünümünde misafirler göndererek ona “bilgili bir çocuk” müjdelemesinden söz edilmektedir. Hûd sûresinde bu çocuğun İshak olduğu bildirilir. Burada onun tek kelimeyle “bilgili” diye nitelendirilmesi, bilginin mutlak değerine ve önemine işaret eder. Hz. İbrâhim, böyle ummadığı bir şekilde, olağan üstü bir haber almanın verdiği şaşkınlıktan dolayı “Peki bana neyi müjdeliyorsunuz?” diye soruverdi. Bu bir bakıma “Verdiğiniz müjdenin ne kadar şaşırtıcı olduğunun farkında mısınız?” anlamına geliyordu (Zemahşerî, II, 315). Habercilerin “Sana gerçeği müjdeledik” demeleri ise “Eğer Allah bir şeyin olacağını bildirmişse, olağan üstü de olsa bu bildirdiği haktır, mutlaka gerçekleşecektir” anlamına gelir. “Sakın ümitsizliğe kapılanlardan olma!” uyarısı da Hz. İbrâhim’in şahsında sıradan müminlere bir uyarıdır. Çünkü, bizzat kendisinin “Rabbimin rahmetinden, sapmışlardan başka kim ümit keser?” şeklindeki sözünden de anlaşılacağı üzere bir peygamber için ümitsizlikten söz edilemez. Hûd sûresinde Hz. İbrâhim’in eşine müjde verildiği bildirildiğine göre, melekler İshak’ın doğacağını müjdelerken İbrâhim’in eşi de orada bulunuyordu ve her ikisine de müjde iletilmişti; yaşlılıkları dolayısıyla bir çocuk beklemeleri mümkün olmadığı için ikisi de bu habere şaşırmıştı. İbrâhim ile eşinin ayrı ayrı yerlerde bulundukları ve haberin kendilerine ayrı ayrı verildiği de düşünülebilir.
 

قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هوdir.

Mekulü’l-kavli,  اَبَشَّرْتُمُون۪ي ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Hemze istifham harfidir.  بَشَّرْتُمُون۪ي  sükun üzere mebni mazi fiildir. 

Muttasıl zamir  تُمُ  fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Muttasıl zamir  ى  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Cemi müzekker muhatap mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir  و  harfi getirilir.  بَشَّرْتُمُون۪ي  fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  عَلٰٓى  harf-i ceriyle birlikte  اَبَشَّرْتُمُون۪ي ‘deki mütekellim zamirinin haline müteallıktır. Takdiri;  أبشّرتموني كبيرا (Yaşlılığımda mı beni müjdelediniz?) şeklindedir.

مَسَّنِيَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Muttasıl zamir  ى  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

الْكِبَرُ  fail olup lafzen merfûdur.

فَ  atıf  harfidir.  مَا  şeklindeki istifham isminin elifi, ism-i mevsûlden ayırt edilmesi için hazf edilmiştir, بِ  harf-i ceriyle  تُبَشِّرُونَ  fiiline müteallıktır.

تُبَشِّرُونَ  fiili  نَ ‘nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

تُبَشِّرُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi بشر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ

 

İbrahim, [“Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?”] dedi. Hicr/54

Beyanî istînaf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olsa da soru kastı taşımayıp mutluluk ve taaccüp anlamında geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

İhtiyarlığın,  مَسَّ  fiiline isnadı mecaz-ı aklîdir. İbrahim (as) yaşının ilerlemesiyle çocuğunun olmasına şaşırmıştır ya da bu gibi durumda müjdeyi hoş görmemiştir.

فَبِمَ  ibaresindeki  مَ  istifham harfidir. Harf-i cerle birleştiği için elif harfi hazf olmuştur.

بشر  fiilinin ayette tekrar edilmesi, İbrahim (as)‘ın müjdeye ne kadar çok şaşırıp sevindiğini belirtir. بشر  fiili ayette önce mazi sıyga ile gelmiş, daha sonra muzari sıygaya iltifat edilmiştir. Bu iltifattan murad monotonluğu kırarak muhatabın ilgisini uyandırmak, sıkılmasını önleyerek muhatabı konuda tutmak ve aktif halde olmasını sağlamaktır.

بَشَّرْتُمُون۪ي - تُبَشِّرُونَ  fiillerinde iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır

فَبِمَ تُبَشِّرُونَ  [Beni ne ile müjdeliyorsunuz?]  sözü de öyledir. Yani beni hangi şaşılacak şeyle müjdeliyorsunuz? Ya da ne ile müjdeliyorsunuz? Çünkü akla sığmayacak şeyle müjdelemek anlamsızdır. İbn Kesîr Kur’an’ın her yerinde şeddeli meksûr nûn ve cemi nûn’unu vikaye nûn’una idgam ederek okumuştur. Nâfi’ de cemi nûn’unu hazf ederek şeddesiz nûn’un kesri ile okumuştur ki, aynı cinsten iki harfin yan yana gelmesini dile ağır görmüş ve vikaye nûn’unun ye’ye delaleti ile yetinmiştir. (Beyzâvî)

فَبِمَ 'deki  مَ  lafzı, taaccüp manasında bir istifham olup, buna göre o sanki, “Beni, hangi ilginç şeyle müjdeliyorsunuz?” demek istemiştir. (Fahreddin er-Razi, Âşûr)