بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ
اِذْ zaman zarfı, ضَيْفِ ‘ye müteallıktır. دَخَلُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
(إِذْ) : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a. (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b. (إِذْ)’den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c. (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا)’dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d. Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
دَخَلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
عَلَيْهِ car mecruru دَخَلُوا fiiline müteallıktır.
فَ atıf harfidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli سَلَاماً ‘dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
سَلَاماً kelimesi mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri; نسلّم سلاما (Bir selamla selamlarız.) şeklindedir.
قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli, اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ ‘dur. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. مِنْكُمْ car mecruru وَجِلُونَ ‘ye müteallıktır.
وَجِلُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ
Zaman zarfı اِذْ , takdiri اذكر [düşün, hatırla] olan mahzuf fiile müteallıktır. اِذْ ’in önceki ayetteki ضَيْفِ ’e müteallık olduğu da söylenmiştir.
Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan دَخَلُوا cümlesi اِذْ ’in muzâfun ileyhidir.
Aynı üsluptaki قَالُوا سَلَاماً cümlesi, فَ harfiyle makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan سَلَاماً , mahzuf fiilin mef’ûlün mutlakıdır. Takdiri; نسلّم سلاما [Bir selamla selamlarız.] ’dir. Mef’ûlü mutlakın amilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzufla birlikte cümle faide-i haber talebî kelamdır.
سَلامًا fiil yerine bedel olarak gelen mef’ûlün mutlaktır. Takdiri; سَلَّمْنا سَلامًا şeklindedir. (Âşûr)
İbrahim (as) konuklarına kızartılmış bir buzağı getirdiğinde, onlar ondan yemeyince bunu söylemişti. Çünkü onların âdetine göre, kendilerine gelen konuk, hazırlanan yemeği yemezse, onun hayır için gelmediğini tahmin ediyorlardı. Yoksa onun yanına ilk geldiklerinde bunu söylemedi. (Ebüssuûd)
قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ
Beyanî istînaf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Hz. İbrahim’in misafirlerine cevabı olan cümle, mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Car mecrur مِنْكُمْ , siyaktaki önemine binaen amili olan وَجِلُونَ ’ye takdim edilmiştir.
Sübut ifade eden isim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
“O da: Şüphesiz biz, sizden korkuyoruz” demişti. Çünkü onlar izinsiz ve zamansız içeri girmişlerdi ya da ikramdan yemek istememişlerdi. وَجِلُ ; kötülük beklentisi ile içteki rahatsızlıktır. (Beyzâvî)
Hz. İbrahim’in “Biz sizden korkuyoruz” sözü cüz-kül alakasıyla mecaz-ı mürseldir. (İtkan s. 98)
قَالُوا ve قَالَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
قَالُوا لَا تَوْجَلْ
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli لَا تَوْجَلْ ‘dır. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَوْجَلْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
نُبَشِّرُكَ fiili, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. نُبَشِّرُكَ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بِغُلَامٍ car mecruru نُبَشِّرُكَ fiiline müteallıktır.
عَل۪يمٍ kelimesi غُلَامٍ ‘in sıfatı olup lafzen mecrurdur.
نُبَشِّرُكَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi بشر’ dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
قَالُوا لَا تَوْجَلْ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan لَا تَوْجَلْ cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Meleklerin, Hz. İbrahim’e hitaben “korkma!” şeklinde emir sıygasıyla gelen sözleri gerçek manada emir değil, onu teskin etmek ve korkusunu gidermek için söylenmiş sözler olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Sübut ifade eden isim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ cümlesi, اِنَّ’nin haberi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
بِغُلَامٍ ’deki tenvin tazim ifade eder.
عَل۪يمٍ kelimesi غُلَامٍ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Alimler, buradaki عَل۪يمٍ tabirinin ne manaya geldiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak, “Meleklerin Hz.İbrahim’e, çocuğun erkek olmasının yanında, peygamber olacağı müjdesini de verdikleri ileri sürülürken, “Onun dinî hususlarda bir bilgin olacağı müjdesini verdikleri” de söylenmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
”Şüphesiz biz seni müjdeliyoruz” cümlesi de yeni söz başıdır, korkma yasağının gerekçesi gibidir. Çünkü müjde verenden korkulmaz. Hamza; بَشر kökünden نَبْشُرُكَ okumuştur. “Bir oğlan çocuğu ile” şeklinde bahsedilen İshak (as)’dır, çünkü [Onu İshak ile müjdeledik] (Saffat: 112) buyurulmuştur. عَل۪يمٍ sıfatı da bulûğa erdiği zaman bilgili olacağı manasındadır. (Beyzâvî)
غُلَامٍ , genç çocuk demektir. Kevniyet alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli, اَبَشَّرْتُمُون۪ي ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfidir. بَشَّرْتُمُون۪ي sükun üzere mebni mazi fiildir.
Muttasıl zamir تُمُ fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Muttasıl zamir ى mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Cemi müzekker muhatap mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir و harfi getirilir. بَشَّرْتُمُون۪ي fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, عَلٰٓى harf-i ceriyle birlikte اَبَشَّرْتُمُون۪ي ‘deki mütekellim zamirinin haline müteallıktır. Takdiri; أبشّرتموني كبيرا (Yaşlılığımda mı beni müjdelediniz?) şeklindedir.
مَسَّنِيَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Sonundaki نِ vikayedir. Muttasıl zamir ى mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
الْكِبَرُ fail olup lafzen merfûdur.
فَ atıf harfidir. مَا şeklindeki istifham isminin elifi, ism-i mevsûlden ayırt edilmesi için hazf edilmiştir, بِ harf-i ceriyle تُبَشِّرُونَ fiiline müteallıktır.
تُبَشِّرُونَ fiili نَ ‘nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
تُبَشِّرُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi بشر ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
İbrahim, [“Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?”] dedi. Hicr/54
Beyanî istînaf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olsa da soru kastı taşımayıp mutluluk ve taaccüp anlamında geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
İhtiyarlığın, مَسَّ fiiline isnadı mecaz-ı aklîdir. İbrahim (as) yaşının ilerlemesiyle çocuğunun olmasına şaşırmıştır ya da bu gibi durumda müjdeyi hoş görmemiştir.
فَبِمَ ibaresindeki مَ istifham harfidir. Harf-i cerle birleştiği için elif harfi hazf olmuştur.
بشر fiilinin ayette tekrar edilmesi, İbrahim (as)‘ın müjdeye ne kadar çok şaşırıp sevindiğini belirtir. بشر fiili ayette önce mazi sıyga ile gelmiş, daha sonra muzari sıygaya iltifat edilmiştir. Bu iltifattan murad monotonluğu kırarak muhatabın ilgisini uyandırmak, sıkılmasını önleyerek muhatabı konuda tutmak ve aktif halde olmasını sağlamaktır.
بَشَّرْتُمُون۪ي - تُبَشِّرُونَ fiillerinde iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır
فَبِمَ تُبَشِّرُونَ [Beni ne ile müjdeliyorsunuz?] sözü de öyledir. Yani beni hangi şaşılacak şeyle müjdeliyorsunuz? Ya da ne ile müjdeliyorsunuz? Çünkü akla sığmayacak şeyle müjdelemek anlamsızdır. İbn Kesîr Kur’an’ın her yerinde şeddeli meksûr nûn ve cemi nûn’unu vikaye nûn’una idgam ederek okumuştur. Nâfi’ de cemi nûn’unu hazf ederek şeddesiz nûn’un kesri ile okumuştur ki, aynı cinsten iki harfin yan yana gelmesini dile ağır görmüş ve vikaye nûn’unun ye’ye delaleti ile yetinmiştir. (Beyzâvî)
فَبِمَ 'deki مَ lafzı, taaccüp manasında bir istifham olup, buna göre o sanki, “Beni, hangi ilginç şeyle müjdeliyorsunuz?” demek istemiştir. (Fahreddin er-Razi, Âşûr)
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, بَشَّرْنَاكَ ‘dır. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
بَشَّرْنَاكَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بِالْحَقِّ car mecruru بَشَّرْنَاكَ fiiline müteallıktır.
فَ sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَكُنْ meczum, nakıs muzari fiildir. تَكُنْ ’un ismi, müstetir olup takdiri أنت ’dir.
مِنَ الْقَانِط۪ينَ car mecruru تَكُنْ ’un mahzuf haberine müteallıktır. الْقَانِط۪ينَ ‘nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْقَانِط۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan قنط fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَشَّرْنَاكَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi بشر ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiş ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ ; sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. Menfi كان ’nin dahil olduğu لَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ cümlesi, ta’liliyye olan mukadder istînâfa matuftur. Takdiri; تنبّه [Dikkat et] şeklindedir. Nehiy üslubunda talebî inşaî isnad olan cümlede كان ’nin haberinin hazfi icaz-ı hazif sanatıdır. مِنَ الْقَانِط۪ينَ , bu mahzuf habere müteallıktır.
كان ’li olumsuz sıygalar, gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir 3/79)
İbrahim (as)’ın müjdeye neden bu kadar çok şaşırdığının açıklamasının şöyle olabileceği de ileri sürülmüştür: O müjdeden hoşlanan kimse, çoğu kez o müjdeyi defalarca duymak için o isteği tekrarlattırır ve o müjdeyi dinlemekten lezzet duymak ve güven ve itminanı da iyice arttırmak için bu soruyu çokça tekrarlar. Melekler, [Seni hak olarak müjdeliyoruz] demişlerdir. İbn Abbâs, Cenab-ı Hakk’ın bu ifadesiyle, kendisinin hükmettiği, takdir ettiği şeyleri murad ettiğini söylemiştir. (Fahreddin er- Râzî)
[Dediler: Seni hak ile müjdeliyoruz] mutlaka olacak şeyle, yahut içinde karışıklık olmayan kesin bilgi ile veya hak olan bir yolla ki, o da Allah Teâlâ’nın:
[Artık sen de ümit kesenlerden olma] kavlidir. Çünkü Allah Teâlâ ana baba olmadan insan yaratmaya kādirdir, piri fani bir ihtiyar olan koca ve karısından insan yaratmasına nasıl taaccüp edilir? İbrahim (as)’ın şaşması kudret itibarı ile değil, âdet itibariyledir. (Beyzâvî)
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
وَمَنْ يَقْنَطُ cümlesi mukadder mekulü’l-kavle matuftur. Takdiri, قال لا أقنط ومن يقنط (Ben ümidimi kesmiyorum ve kim ümidini keserse dedi.) şeklindedir.
مَنْ istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur. يَقْنَطُ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَقْنَطُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مِنْ رَحْمَةِ car mecruru يَقْنَطُ fiiline müteallıktır.
رَبِّه۪ٓ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir ه۪ٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا hasr edatıdır. الضَّٓالُّونَ kelimesi يَقْنَطُ ‘deki failden bedel olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
الضَّٓالُّونَ kelimesi sülâsî mücerred olan ضلل fiilinin çoğul ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَمَنْ يَقْنَطُ cümlesi takdiri لا أقنط [Ümidimi kesmiyorum.] olan, mukadder mekulü’l-kavle وَ ‘la atfedilmiştir.
İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nefy manasındaki istifham ismi مَنْ , mübteda, يَقْنَطُ cümlesi, haberdir. الضَّٓالُّونَ , haber olan يَقْنَطُ fiilinin failinden bedeldir.
Menfi isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.
Kasr, fiille failinin bedeli arasındadır.
Ayetteki مَنْ şeklindeki soru harfi nefy manasındadır. اِلَّا ile kasr oluşturmuştur. Kasr yoluyla “Allah’ın rahmetinden sadece dalalette olanlar ümit keserler” anlamı kesin ve tekidli bir şekilde ifade edilmiştir. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen kınama, tevbih ve takrir amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Cümlede müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ izafetinde Rabb isminin muzâfun ileyhi ve Rabb ismine muzâf
olan رَحْمَةِ şan ve şeref kazandırmıştır.
مَنْ ve مِنْ kelimeleri arasında cinas, رَحْمَةِ - رَبِّه۪ٓ ile يَقْنَطُ - الضَّٓالُّونَ kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Burada İbrahim (as) “Bunu Allah’ın rahmetinden ümit kesmiş olduğum için yadırgamıyorum, fakat Allah’ın icra etmekte olduğu âdet içerisinde bunu sıradışı buluyorum.” demek istemektedir. (Keşşâf)
Hz. İbrahim bir Peygambere yakışır şekilde Allah’ın rahmetinden hiçbir zaman ümit kesilmeyeceğini, zira Allah’ın rahmetinden ancak hak yoldan sapanların ümit keseceğini beyan ediyor ve hakka teslim oluyor. (Taberî)
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, mukadder şart ve cevap cümlesidir.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن جئتم لسبب غير البشارة فما خطبكم (Eğer müjdeden başka bir sebeple geldiyseniz mesele nedir?) şeklindedir.
مَا istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur. خَطْبُكُمْ haber olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
Nida harfi mahzuftur. اَيُّ münada nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. الْمُرْسَلُونَ münadadan bedel veya onun sıfatıdır.
Münadanın başında harf-i tarif varsa önüne müzekker isimlerde اَيُّهَا , müennes isimlerde اَيَّتُهَا getirilir. Bunlardan sonra gelen müştak ise sıfat, camid ise bedel olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ
Hz. İbrahim’in sözlerinin aktarıldığı ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mukadder şartın cevabı olarak فَ karînesiyle gelen فَمَا خَطْبُكُمْ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri إن جئتم لسبب غير البشارة (Eğer müdeden başka bir sebeple geldiyseniz) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mukadder şart ve mezkur cevap cümlelerinden oluşan terkip, قَالَ fiilinin mekulü’l-kavlidir.
“Dedi: Ey elçiler, mesele nedir?” yani Hazret-i İbrahim, en mükemmel maksadın “müjdenin kendisine verilmesi” olsaydı, o zaman tek bir meleğin kâfi geleceğini biliyordu. Ama o, karşısında bir grup melek görünce, onların, bu müjdeyi vermenin dışında başka gayeleri olduğunu da anlamış, işte bundan dolayı da, “Ey gönderilenler, daha işiniz ne?” demiştir. (Beyzâvî)
مَا خَطْبُكُمْ deyimi, Allah’ın o melekleri, neden ötürü göndermiş olduğu ile alakalı bir sorudur. خَطْب , شان , امر kelimeleri aynı manaya gelirler ama خَطْب kelimesi durumun daha vahim olduğuna işaret eder. (Fahreddin er-Râzî)
Hz. İbrahim (as) endişelenince onlar ona, [Korkma, gerçekte biz sana, çok bilgin bir oğul müjdeliyoruz] demişlerdir. Şayet onların geliş maksatlarının tamamı, sadece o müjdeyi vermek olsaydı, onlar daha onun yanına girer girmez o müjdeyi verirlerdi. Durum böyle olmadığına göre, Hz. İbrahim (as) işte bundan dolayı onların, sırf bu müjdeyi vermek için gelmediklerini, aksine başka bir maksatlarının da bulunduğunu anlamış, bu maksatlarını sorarak, “Ey gönderilenler, daha işiniz ne?” demiştir. (Fahreddin er-Râzî)
İbrahim'in (as) mezkûr kelamından sonra bu kelamının başında da "İbrahim dedi ki" ifadesinin tekrar edilmesi, bu iki kelam arasında meleklerin de kelamları olduğuna, onların da bu arada bazı şeyler söylediklerine sarahatle delalet etmektedir. İbrahim'in (as) bu son kelamı, ayrıca onların kelamlarının önemine de bir işarettir. Zira iki kelam arasında "dedi ki" ifadesinin tekrar edilmesi, bu kelamın birinci ile bağlantılı olmadığını ve onun üzerine bina edilmediğini bildirmektedir. (Ebüssuûd)
اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
İtiraziyye olarak fasılla gelen cümle, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.
‘’Ey’’ şeklindeki nida harfi, aslında uzaktaki kimselere hitap içindir. Melekler yakınında olduğu halde onların mertebesinin yüceliğine işaret maksadıyla Hz. İbrahim onlara uzak için vaz edilmiş nida harfini kullanmıştır.
İbrahim (as) daha önce onlara, elçiler unvanıyla hitap etmediği halde burada bu unvanla hitap etmesi, meleklerin burada zikredilmeyen kelamları, gelişlerinin sırf anılan müjde için olmadığını, asıl kendisi için gönderildikleri başka bir işleri daha bulunduğunu zımnen ifade etmektedir. (Fahreddin er-Râzî
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا ‘dır. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اُرْسِلْـنَٓا fiili, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اُرْسِلْـنَٓا sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَٓا naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
اِلٰى قَوْمٍ car mecruru اُرْسِلْـنَٓا fiiline müteallıktır. مُجْرِم۪ينَ kelimesi قَوْمٍ ‘in sıfatı olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
مُجْرِم۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ
Beyanî istînaf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Elçilerin cevabı olan cümle, mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Sübut ifade eden isim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin haberi olan اُرْسِلْـنَٓا cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin mazi fiil sıygasında gelişi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
قَوْمٍ ’deki tenvin tahkir ifade eder.
مُجْرِم۪ينَ kelimesi قَوْمٍ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
“Dediler ki: Gerçekten biz günahkâr “şirk koşan ve sapmış bulunan” bir kavme gönderildik” ifadesinde hazf edilmiş sözler vardır. Biz, kendilerini helak edelim diye günahkâr bir topluluğa gönderildik’’, takdirindedir. (Kurtubî)
Onların mücrim bir toplum olarak vasıflandırılmaları, onları zem ve tahkir etmek içindir. (Ebüssuûd)
اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ
اِلَّٓا istîsnâ harfidir. اٰلَ istisna-i munkatı’ veya muttasıl olarak fetha ile mansubdur. لُوطٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.
İstisnanın 3 unsuru vardır:1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
İstisnanın kısımları üçe ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı’ istisna 3. Müferrağ istisna(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
مُنَجُّوهُمْ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup cemi müzekker salim olduğu için ref alameti وَ ’dır. İzafetten dolayı ن harfi hazfedilmiştir.
Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَجْمَع۪ينَ kelimesi مُنَجُّوهُمْ ‘deki gaib zamirin manevi tekiddir. Cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ
Ayet, önceki ayetten istisna edilenleri bildirmektedir. اٰلَ لُوطٍ müstesnadır.
[Dediler: Şüphesiz biz, günahkârlar toplumuna gönderildik] yani Lût kavmine [ancak Lût ailesi hariç] cümlelerinde eğer istisna, kavimden olursa munkatı’ olur, çünkü onlar günahkârlıkla nitelenmişlerdir. Eğer istisna مُجْرِم۪ينَۙ ‘deki zamirden olursa, muttasıl olur. Kavim de gönderilme de günahkârları ve Lût ailesinden ona inananları içine alır. Mana da şöyle olur: Biz Lût kavmine gönderildik. (Beyzâvî)
[Ancak onlardan Lût ailesi hariçtir] cümlesi günahkârları helak edelim ve Lût ailesini kurtaralım manasındadır.
[Şüphesiz biz onların hepsini kurtaracağız] kavli de bunu gösterir. Yani kavmini azabından kurtaracağız demektir. Bu da istisna muttasıl olursa yeni söz başıdır, munkatı’ olursa da Lût ailesine bağlıdır. (Beyzâvî)
Şayet “Lût ailesi, bunun dışında” ifadesi, istisna-i munkatı’ mıdır, yoksa istisna-i muttasıl mıdır?” diye sorulursa, biz deriz ki: eğer bu istisna إلى قوم ifadesindeki قوم kelimesinden yapılmış bir istisna ise munkatı’ olur. Çünkü o kavim günahkâr olmakla tavsif edilmiştir. Halbuki Lût ailesi günahkâr ve mücrim değildir. Bu demektir ki cinsler farklı olmuştur. Bu sebeple istisnanın munkatı’ olması gerekir. Yok eğer bu istisna مُجْرِمٖينَ kelimesinin tahtında bulunan zamirden yapılmış bir istisna ise, o zaman muttasıl bir istisna olur. Buna göre sanki, “Biz, sırf Lût ailesi müstesna hepsi günahkâr ve mücrim olan bir kavme gönderildik” denilmiş olur. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ‘nin haberi olan لَمُنَجُّوهُمْ , az lafızla çok anlam ifade etme yollarından olan izafetle gelmiştir.
اَجْمَع۪ينَ manevi tekid içindir, لَمُنَجُّوهُمْ ‘daki gaib zamiri tekid etmiştir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟
اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ
اِلَّا istisna harfidir. امْرَاَتَهُ müstesna olup fetha ile mansubtur. اِلَّا istisna-i munkatı’ veya muttasıl olarak fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.
İstisnanın 3 unsuru vardır:1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
İstisnanın kısımları üçe ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı’ istisna 3. Müferrağ istisna (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَدَّرْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَٓا fail olarak mahallen merfûdur.
اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
هَا muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
مِنَ الْغَابِر۪ينَ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
الْغَابِر۪ينَ ‘nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْغَابِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan غبر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟
Ayette Lût ailesinden istisna edilen kişi bildirilmektedir. امْرَاَتَهُ müstesnadır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan …قَدَّرْنَٓاۙ cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mazi fiil hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Vakafat, S.107)
قَدَّرْنَٓاۙ fiilinin mef’ûlü konumundaki اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟ cümlesi, اِنَّ ‘nin dahil olduğu sübut ve istikrar ifade eden isim cümlesidir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilen cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟ , mahzuf habere müteallıktır.
قَدَّرْنَٓاۙ fiilinin meleklere isnadı, mecaz-ı aklîdir.
Burada takdir fiili, siyakta adı geçen meleklere isnad edilmiş. Aslında takdir eden Allah’tır. Melekler Allah’a çok yakın oldukları ve bunun yanında başka özelliklere de sahip oldukları için bu isnad yapılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Hz. Lût’un eşi için ayette زوج yerine امرئة denmesinin sebebi, eşler arasında inanç konusundaki farklılıktır. Ayette bu kelimenin tercih edilmesi, mana lafız uyumu babında mürâât-ı nazîr sanatının güzel bir örneğidir.
Ayette Hazret-i Lût’un karısından زوج değil de امرئة olarak bahsedilmesi inanç konusundaki farklılıktır. İlgili ayetler incelendiğinde Kur’an’da zevc kelimesinin şu durumlarda kullanıldığı görülür:
امرئة kelimesi zevc için sayılan unsurların zıddı bir durum meydana geldiği takdirde veya tamamen ortadan kalktığı hallerde kullanılmaktadır:
فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ
فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ
فَ istînâfiyyedir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
لَمَّا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b) (لَمَّا) ‘ya aynı zamanda cezm etmeyen şart edatı da denir.
c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَٓاءَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اٰلَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
لُوطٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الْمُرْسَلُونَ fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
الْمُرْسَلُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûludür.فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ
فَ , istînâfiyyedir. Şart harfi لَمَّا ise حين manasındadır. Şart cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Vakafat, S.107)
Mef’ûl, siyaktaki önemine binaen faile takdim edilmiştir.
Ayette mefûlün takdim, failin tehir edilmesi fasılaya riayet kastı sebebiyle olabilir.
لَمَّا ; mazi fiile dahil olduğunda iki ayrı cümlenin varlığını gerektirir. Birinci cümlenin bulunması ikinci cümlenin bulunmasını gerektirir. لَمَّا harfi var olan birşeyden dolayı var olmayı gerektiren harftir. Bazı ulema bu takdirde لَمَّا ‘nın حين manasında zarf olduğunu kabul eder. (İtkan)
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli, اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
كُمْ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
قَوْمٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
مُنْكَرُونَ kelimesi قَوْمٌ ‘un sıfatı olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanır.
مُنْكَرُونَ , sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
Önceki ayetteki şartın cevabı olan bu ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Sübut ifade eden isim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مُنْكَرُونَ , haber olan قَوْمٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Nekre, marifeliğin zıddıdır. O halde, Hazret-i Lût’un اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ ifadesinin manası, “Ben sizi tanımıyorum, sizin hangi topluluktan olduğunuzu da bilmiyorum. Ne maksatla yanıma geldiğinizi de anlayamadım” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)
قَوْمٌ lafzı müfred olduğu halde topluluk ismi olduğu için sıfatı cemi gelmiştir.
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavl cümlesi hazf edilmiştir. Takdiri; لسنا بمنكرين şeklindedir.
بَلْ idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb ( اِضْرَابْ )” denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada, yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جِئْنَاكَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl, بِ harf-i ceriyle birlikte جِئْنَاكَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesidir.
كَانُوا nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا ’nun ismi cemi müzekker olan و , muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.
ف۪يهِ car mecruru يَمْتَرُونَ fiiline müteallıktır.
يَمْتَرُونَ fiili كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur
يَمْتَرُونَ fiili ن ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يَمْتَرُونَ fiili, sülasi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındandır. Sülâsîsi مري ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
Beyanî istînaf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Elçilerin cevabı olan cümle, mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بَلْ ; İdrâb edatıdır. İdrâb, sözlükte “dönüş yapmak, vazgeçmek” demektir. Rummânî بَلْ edatını “sözdeki ilk kısımdan vazgeçip ikinciyi zorunlu kılmaktır” şeklinde tanımlamıştır. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)
قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli, takdiri لسنا بمنكرين [Biz asla inkârcı değiliz] olan mahzuf cümledir.
İntikal için gelen idrâb harfinin dahil olduğu بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ cümlesi, beyanî istînaf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Geldi manasındaki جاء fiili بِ harfiyle kullanıldığında getirdi manası kazanır. Fiillerin harflerle farklı mana kazanması, tazmin sanatıdır.
Mecrur mahaldeki مَا müşterek ism-i mevsûlu, جِئْنَاكَ fiiline müteallıktır. Sılası كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car mecrur ف۪يهِ ’nin, müteallakı كَانُ ’dir. كَانُ ’nin haberi olan يَمْتَرُونَ fiiline, siyaktaki önemine binaen takdim edilmiştir. Bu takdim fasılaya riayeti de sağlamıştır.
كَان ’nin haberinin, muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )
İşte Lût (a.s.) böyle deyince melekler, [Hayır dediler, biz sana onların, hakkında şek etmekte oldukları şeyi getirdik] demişlerdir. Yani, “onların gelmesi hususunda şüphe ettikleri o azabı getirdik” demektir.
Daha sonra da o melekler, bu ileri sürdükleri şeyi, [“Sana hak ile geldik”] ifadesiyle tekid etmişlerdir. (64. ayet) (Fahreddin er-Râzî)
وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَتَيْنَاكَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بِالْحَقِّ car mecruru اَتَيْنَاكَ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
صَادِقُونَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup ref alameti وَ ‘dır.
Cemi müzekker isimler harfle îrablanırlar.
صَادِقُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan صدق fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ
Atıfla gelen ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Car mecrur بِالْحَقِّ , fiilin failinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; ملتبسين بالحقّ [Hakka bürünerek] şeklindedir.
Kelbî, buradaki الْحَقِّ sözüne “hakkı, yani azabı getirdik” anlamını verirken, bunun, “kendisinde şüphe edilmeyen kati, yakın, gerçek iş” anlamında olduğu da söylenmiştir ki bu iş, o topluluklara gelecek olan azaptır. Daha sonra melekler, bu tekidli sözü de, “Biz, şüphesiz doğru söyleyenleriz” sözüyle tekid etmişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)
63-64. Ayetlerde Cenab-ı Hak جاء ve اتى kelimelerini ayrı anlamlarda kullanmıştır. جاء kelimesiyle gözle görülen azabı, اتى kelimesiyle de bunun hilafına gözle görülmeyen hakkı ifade etmiştir. (İtkan s.542)
وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
وَ atıf harfidir. Cümle makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. اِنَّٓ ve lam-ı muzahlaka olmak üzere iki unsurla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Melekler, kendilerine inandırmak için doğru söylediklerini iki tekid içeren cümle ile ifade etmişlerdir.
اِنَّ ’nin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)
فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَأَسْرِ | hemen yürüt |
|
2 | بِأَهْلِكَ | aileni |
|
3 | بِقِطْعٍ | bir parçasında |
|
4 | مِنَ |
|
|
5 | اللَّيْلِ | gecenin |
|
6 | وَاتَّبِعْ | ve git |
|
7 | أَدْبَارَهُمْ | arkalarından |
|
8 | وَلَا |
|
|
9 | يَلْتَفِتْ | ardına dönüp bakmasın |
|
10 | مِنْكُمْ | içinizden |
|
11 | أَحَدٌ | hiç kimse |
|
12 | وَامْضُوا | ve gidin |
|
13 | حَيْثُ | yere |
|
14 | تُؤْمَرُونَ | emredildiğiniz |
|
فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إذا أردت الخلاص من قومك فأسر بأهلك (Kavminden kurtulmak istiyorsan ehlinle beraber geceleyin çık) şeklindedir.
اَسْرِ illet harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
بِاَهْلِكَ car mecruru اَسْرِ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بِقِطْعٍ car mecruru اَسْرِ fiiline müteallıktır. مِنَ الَّيْلِ car mecruru قِطْعٍ ‘ın mahzuf sıfatına müteallıktır.
وَ atıf harfidir. اتَّبِـعْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
اَدْبَارَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَلْتَفِتْ meczum muzari fiildir.
مِنْكُمْ car mecruru اَحَدٌ ‘un mahzuf haline müteallıktır. اَحَدٌ fail olup lafzen merfûdur.
وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ cümlesi atıf harfi وَ ‘la لَا يَلْتَفِتْ ‘e matuftur.
امْضُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
حَيْثُ mekân zarfı, امْضُوا fiiline müteallıktır.
حَيْثُ mekân zarfıdır. Bu edat cümleye muzâf olur. Edattan sonraki cümle isim ve fiil cümlesi olabilir. Edat kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı yani mef‘ûlun fihidir. Sonu damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubdur.
تُؤْمَرُونَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُؤْمَرُونَ fiili نَ ‘nun sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
اتَّبِـعْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
يَلْتَفِتْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındadır. Sülâsîsi لفت ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
Ayetin ilk cümlesi فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ , mukadder şartın فَ karînesiyle gelen cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Takdiri إذا أردت الخلاص من قومك [Kavminden kurtulmak istiyorsan] olan mahzuf şart ve mezkur cevap cümlesinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır
Aynı üslupta gelen وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ cümlesi, makabline matuftur.
Nehiy üslubunda talebî inşaî isnad olan وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ cümlesi, وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ cümlesine atfedilmiştir.
Yine makabline matuf وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ cümlesinin atıf sebebi diğer cümleler gibi, hükümde ortaklıktır.
Mekan zarfı حَيْثُ ’nun muzâfun ileyhi olan تُؤْمَرُونَ cümlesi, muzari fiil sıygasında gelerek hudûs ve teceddüt ifade etmiştir.
اَسْرِ - امْضُوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اتَّبِـعْ - يَلْتَفِتْ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Cenab-ı Hakk’ın وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ emrinin manası, “Kızlarının ve ailenin peşine düş, onları takip et” şeklindedir. “Sizden hiç kimse arkasına bakmasın” buyruğunun şu faydaları vardır:
a) Bu, “Sizden, hiç kimse geride kalmasın; yoksa, kendisine azap isabet eder” anlamındadır.
b) Bu, “Onların başına inen belanın ne denli olduğunu görmemesi için” demektir.
c) Bu, “Koşmak ve arkada kalan şeylerle ilgilenmemek” anlamındadır. Bu, senin tıpkı, “işine çek git, başka bir şeye bakma” demen gibidir.
d) “Şayet orada, herhangi bir eşya veya meta kalacak olsa, o eşya sebebiyle kesinlikle dönmesin” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ [Emrolunduğunuz yere gidin] yani Allah’ın gitmenizi emrettiği yere ki, orası da Şam yahut Mısır’dır. حَيْثُ zarf-ı mekân olduğu için تُؤْمَرُونَ ve امْضُوا fiillerinde ف۪ي ’ye ihtiyaç duyulmamıştır. (Beyzâvî)
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. قَضَيْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
اِلَيْهِ car mecruru قَضَيْنَٓا fiiline müteallıktır.
ذٰلِكَ ismi işareti mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
الْاَمْرَ ism-i işaretten bedel veya beyandır.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, الْاَمْرَ ‘den bedel olup mahallen mansubdur.
دَابِرَ kelimesi اَنَّ ‘in ismi olup lafzen mansubdur. İsm-i işaret هٰٓؤُ۬لَٓاءِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَقْطُوعٌ kelimesi اَنَّ ‘in haberi olup lafzen merfûdur. مُصْبِح۪ينَ kelimesi hal olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَقْطُوعٌ kelimesi sülâsî mücerred olan قطع fiilinin ism-i mef’ûludur.
مُصْبِح۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ
وَ , istînâfiyyedir. Ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ذٰلِكَ ile Allah’ın emrine işaret edilerek konunun önemi vurgulanmıştır.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’ her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Masdar ve tekid harfi اَنَّ ‘yi müteakip gelen دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ cümlesi, masdar teviliyle الْاَمْرَ ’den bedeldir. Masdar-ı müevvel isim cümlesi formunda gelerek sübut ve temekkün ifade etmiştir. اَنَّ ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır.
اَنَّ ’nin ismi دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ , az lafızla çok anlam ifade yollarından olan izafet formunda gelmiştir.
اَنَّ ’nin haberi مَقْطُوعٌ ’daki müstetir zamirden hal olan مُصْبِح۪ينَ , anlamı açıklamak için yapılmış ıtnâb sanatıdır.
مُصْبِح۪ينَ ’nin cemi gelmesinin sebebi, دَابِرَ ’nın مدبري ve مَقْطُوعٌ ’nun مقطوعين manasında olmasıdır. (Mahmud Sâfî)
Yerine getirmek manasındaki قَضَى fiili, إلى harf-i ceriyle vahyettik manasına gelmiştir. Fiillerin harf-i cerle başka mana kazanması, tazmin sanatıdır.
Allah Teâlâ: وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ [Ona şu (kat’î) emri vahyettik] buyurmuştur. Buradaki قَضَيْنَٓا fiili, إلى harf-i ceri ile müteaddi olmuştur. Zira, burada, “vahyettik” anlamındadır. Buna göre sanki, “Biz ona, onu kesinkes vahyetmiştik” denilmek istenmiştir. Bunun bir benzeri de [İsrailoğullarına şunu vahyettik] ayetiyle, [Sonra hükmünüzü bana infaz edin] (Yunus / 71) ayetidir. Daha sonra Cenab-ı Hak bu kesin hükmünü, [Onların arkası, mutlaka kesilmiş olacaktır] buyruğu ile açıklamıştır. Bunun önce müphem bırakılıp sonra da peşinden açıklanması, o işin büyüklüğünü ve önemini göstermek içindir. (Fahreddin er-Râzî)
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ona şöyle kesin vahyettik, bunun içindir ki, إلى ile geçişli kılınmıştır. (Şunu) kelimesi kapalıdır, (şüphesiz onların arkası sabaha çıkarlarken kesilmiştir) kavli onu tefsir etmektedir ve ondan bedel olarak mahallen mansubdur. Bu da işi önemsetmek ve büyütmek içindir. Kesra ile yeni söz başı olarak اِنَّ de okunmuştur, mana da: ‘’onların kökleri kazılacak, öyle ki, bir fert kalmayacaktır’’, demektir. (Sabaha girerlerken) ifadesi de هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ‘den veya مَقْطُوعٌ ’daki zamirden haldir. Çoğul olması da mana itibariyledir. (Beyzâvî)
قَضَيْنَٓا - الْاَمْرَ ve هٰٓؤُ۬لَٓاءِ - ذٰلِكَ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Surenin bu ayeti itiraz cümlesi olarak ıtnâb sanatı babındadır. Burada ara cümlenin gelmesi gayet güzeldir. Çünkü konu ile ilgili açıklamalar kabilindendir.
İtiraz, peşpeşe gelen iki söz veya sadece bir sözün içerisinde, çeşitli gayelerle îrabda mahalli olmayan bir veya daha fazla ara cümle getirmektir. (Ali Bulut, Kur’ân-ı Kerim’de Itnâb Üslubu)
Burada Allah Teâlâ’nın azabı, önce ذٰلِكَ الْاَمْرَ şeklinde kısaca ve müphem olarak ifade edilmiş, daha sonra açıklanmıştır. Böylece mesele iki kere söylenmiştir. Müphem ve özet ifade muhatabın merakını uyandırır, dinlemeye teşvik eder. Daha sonra da iş açıklanınca zihninde iyice yerleşir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )
Bu üslup, ibhamdan sonra izah babında ıtnâb sanatıdır.
اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ [Onların ardı kesilmiştir] cümlesinde kinaye vardır. Bu ifade, ‘’kökünü kesme azabı’’ndan kinaye edilmiştir. (Safvetü’t Tefâsir)وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir.
اَهْلُ fail olup lafzen merfûdur. الْمَد۪ينَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يَسْتَبْشِرُونَ fiili, اَهْلُ ‘nun hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızdır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında “و ” gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَسْتَبْشِرُونَ fiili نَ ‘nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يَسْتَبْشِرُونَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi بشر ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
وَ istînâfiyedir. Ayet müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyh olan اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ , veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.
Failin hali olan يَسْتَبْشِرُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hal cümlesi muzari fiil olarak gelmiş ve onların bu halini gözümüz önünde canlandırmayı hedeflemiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ
قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir takdiri هُوَ ’dir.
Mekulü’l-kavli اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlu bihi olarak mahallen mansubdur.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ işaret ismi, اِنَّ ‘nin ismi olup mahallen mansubdur.
ضَيْف۪ي kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن كنتم تكرموني فلا تفضحون (Bana ikramda bulunmak istiyorsanız beni utandırmayın.) şeklindedir.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَفْضَحُونِ fiili ن۪ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Sonundaki نِ vikayedir. Hazf edilen ي ise mef‘ûlün bihtir.
Burada bir ي harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan نِ harfinin harekesi esre gelmiştir.
قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyh işaret ismiyle marife olmuştur. İşaret ismi işaret edilen kelimeyi kâmil bir şekilde tarif edip ortaya çıkarır. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna delalet eder.
Müsned, veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir. Ayrıca Hz. Lût’a ait zamire muzâf olan ضَيْف۪ , şeref kazanmıştır.
Sübut ifade eden isim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İfadedeki هٰٓؤُ۬لَٓاءِ işaret zamirinden, Hz. Lût’un misafiri olan bu kimselerin ikiden fazla oldukları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ”misafirlerimdir‟ anlamındaki kelimenin çoğul sıygayla ضَيْوف۪ي şeklinde olması gerekmektedir. Ancak ayette söz konusu kelime ضَيْف۪ي şeklinde müfred kullanılmış, bu müfred kelimeyle cemi kastedilmiştir. (İbn Fâris, Ebu’l-Hüseyn Ahmed, Sâhibî fî Fıkhu'l-Luga, Thk. Ahmed Hasan Besic, s. 161)
Lût'un bunu tekidle ifade etmesi, onların kendisinin konuğu olduğunu kavminin inkâr etmesi değil, bu gerçeği ortaya koyarak kendilerine önem verdiğini, haklarını gözetmek ve kendilerini kötülükten korumak için mücadeleye hazır olduğunu göstermek içindir. (Ebüssuûd)
فَلَا تَفْضَحُونِۙ
Müstenefe olan mukadder şartın فَ karînesiyle gelen cevabıdır.
Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkur cevap cümlesinden oluşan, takdiri إن كنتم تكرموني فلا تفضحون [Bana ikramda bulunmak istiyorsanız beni utandırmayın.] olan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
لَا تَفْضَحُونِۙ fiilinin sonundaki esre, hazf edilmiş mef’ûl mütekellim zamirinden ivazdır. Bu zamirin hazfındaki gaye, fasılaya riayet olabileceği gibi Hz. Lût’un telaşının metne yansıması da olabilir.
Arapça’da bir kimse birisine, kendisi sebebiyle ona utanç ve rüsvaylığın ârız olacağı, onu utandıracak bir şey yaptığı zaman bu fiil kullanılır. Buna göre ifadenin manası şöyle olur: “Misafirlere ikramda bulunmak gerekir, ama siz onlar için kötülük dileyince, bu beni küçültür, beni utandırır.”(Fahreddin er-Râzî))وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ
وَ atıf harfidir. اتَّقُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُخْزُونِ fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Hazf edilen ي ise mef‘ûlun bihtir.
Burada bir ي harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan نِ harfinin harekesi esre gelmiştir.
اتَّقُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındadır. Sülâsîsi وقي ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ
لَا تَفْضَحُونِۙ cümlesine matuf olan وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Bu ayet Hz. Lût’un önceki cümlesini tekid eden, uyarı korkutma mahiyetinde bir emir cümlesi olarak mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Yine لَا تَفْضَحُونِۙ ‘ye veya makabline matuf olan وَلَا تُخْزُونِ cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
تُخْزُونِ fiilinin sonundaki esre, mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Bu zamirin hazfındaki gaye, fasılaya riayet olabileceği gibi Hz. Lût’un telaşının metne yansıması da olabilir.
Fâhiş şeyler işlemede [Allah’tan korkun], onların yanında [beni hor düşürmeyin]. تُخْزُونِ fiili خزي ’den gelir ki, horluktur ya da الخزاية ’den gelir ki o da utanmaktır, beni utandırmayın demek olur.(Beyzâvî)قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ ‘dır. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfi, وَ atıf harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
نَنْهَكَ illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عَنِ الْعَالَم۪ينَ car mecruru نَنْهَكَ fiiline müteallıktır. Muzâf hazf edilmiştir. Takdiri, عن ضيافة العالمين (İnsanları konuk olarak ağırlamaktan) şeklindedir.
الْعَالَم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan علم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ , menfi muzari fiil sıygasında gelmiş cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikaz, tehdit amacı taşıyan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
عَنِ الْعَالَم۪ينَ ‘nin, takdiri ضيافة [Misafir ağırlamak] olan muzâfının hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Seni başkalarının işine karışmaktan men etmedik mi?, dediler” Kimseyi koruma, aramıza girme. Çünkü onlar herkese tecavüz ederlerdi, Lût da elinden geldiği kadar onlara mani olurdu. (Beyzâvî)
İlerlediğimiz yol, aniden farklı yollara ayrılır. Ancak bir bakarsın ki; ilerlenebilecek bütün yollar tamir dolayısıyla kapalıdır. Hangisi ilk açılacak, kimse söylemez. Hangi yol için hazırlanman gerektiğini öğrenemezsin. Biri, seni bir yola ve o yolda karşılaşacaklarına hazırlasın diye beklersin. Kimse gelmez. Kalbin, yollardan birinin açılmasını daha çok istediğinde; mantığın benliğini korkutarak karamsar sinyaller gönderir. Olasılıkları hesaplarsın ama sonunda vesveselerden biri kafanı karıştıracak bir şey ortaya atar. O ana kadar hesapladığın her şey sıfırla çarpışır ve elde kalır sıfır.
Belirsizlik. İnsan zihnini, bedenini ve ruhunu, en çok yoran bilinmezlik.
Elini ayağını her şeyden çekip, “ilerleyeceğim yol açıldığında bana haber verin” dedikten sonra “ara ver” tuşuna basıp uyumak istersin. Lakin bunu yapamazsın. Gözünü, gönlünü ve zihnini kaplayan belirsizlik sisiyle, hayatına devam etmeye çalışırsın. Yarı uyku, yarı uyanık halde dolanırsın. Sinsi bir sistir bu, düşüncelerine ve duygularına da bulaşır. Çaresiz hissedersin. İmanım öyle güçlense ki, bu çaresizliği hissettiren belirsizlik vesveselerini sustursa ve gönlüm huzura kavuşsa diye umarsın. Dualar edersin.
Ve bir gün, ettiğin dualardan biri koşarak geri gelir sana: “Ne yaşarsan yaşa dünü atlattın, bugünü de atlatacaksın. Ne kadar korkarsan kork, Rabbinin merhameti seninle. Hayır ve şer gördüklerinin özünde ne olduğunu bilen, senin için dünyada ve ahirette en hayırlısını yaratan ve zorlukla beraber kolaylığı da gönderen Rahman’a güven.” Ellerinden tutar ve seni ayağa kaldırır. “Bak!” der: “Bir yol açılmış.” Gösterdiği yere baktığında, daha önce görmediğin, hesaplarının dışında kalan, tahmin etmediğin bir yolun açıldığını farkedersin.
Allahım! Belirsizlik döneminden geçen her kulunun yar ve yardımcısı ol. Gönüllerindeki çaresizlik sisini, rahmet rüzgarlarınla dağıt. Belirsizliğin sebep olduğu; sabırsızlığın ve aceleciliğin üzerini sükunetinle ört. Vesveselerin çağırdığı ümitsizliğin karamsarlığını, hüznü ve endişeyi huzurun ile dindir.
Allahım! Nefsimizi sakinleştir, yüzümüzü güldür ve kalbimizi sevindir. Hadiseler karşısında, rızana uygun şekilde tepki vermemiz ve daima Sana tevekkül etmemiz için yardımcımız ol. Bizi; hakkımızda hayırlı olan ve ilerlememiz gereken yollara, maddi manevi hazırla ve önümüzü açık eyle. İki cihanda da nice hayırlara ulaştır ve sonunda kurtuluşuna kavuştur.
Amin.
Zeynep Poyraz @zeynokoloji