Hicr Sûresi 7. Ayet

لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ  ...

“Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَوْ neden
2 مَا
3 تَأْتِينَا bize getirmiyorsun ا ت ي
4 بِالْمَلَائِكَةِ melekleri م ل ك
5 إِنْ eğer
6 كُنْتَ isen ك و ن
7 مِنَ -den
8 الصَّادِقِينَ salihler- ص د ق
 
Müşrikler güya vahyin geliş şeklini inandırıcı bulmadıkları için Peygamber’den zaman zaman olağan üstülükler göstermesini isterlerdi. Burada da onun peygamberlik davasında doğru olduğunu kanıtlamak için kendilerine melekleri getirmesi gerektiğini, peygamberliğinin doğru olup olmadığını bu meleklerden öğrenmek istediklerini söyleyerek benzer bir istekte bulundukları görülmektedir. Ancak onların asıl maksatları iman edebilmeleri için ikna edici deliller görmek değil, Peygamber’i zor durumda bırakmaktı. Nitekim bir önceki âyette belirtildiği üzere, Peygamber’i mecnun diye itham etmekle bu kötü niyetlerini ortaya koymuşlardı.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 334
 

لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ

 

لَوْ مَا  tahdid harfidir.  تَأْت۪ينَا  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  بِالْمَلٰٓئِكَةِ  car mecruru   تَأْت۪ينَا  fiiline müteallıktır.

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.

كُنْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

تَ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

مِنَ الصَّادِق۪ينَ  car mecruru  كُنْتَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti  ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الصَّادِق۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صدق  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri;  إن كنت من الصادقين في ما تدّعيه فأتنا بالملائكة  (Eğer iddianda sadıksan Bize melekleri getir.) şeklindedir.
 

لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

لَوْ مَا  ; Tahdid ilişkisi kurar. Muzariden önce teşvik, maziden önce kınama ifade eder. Mâlekî, Rasfu’l-Mebânî adlı eserinde  لَوْ مَا ’dan bahsederken onun,  لولا  gibi tevbih ve tendîm ifade edemeyeceğini, Arapların bu edatı yalnız tahdid (teşvik) için kullandıklarını söylemiştir. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

أْت۪ي  [geldi] fiili  بِ  harf-i ceriyle kullanıldığında “getirdi” anlamına gelir. Buna tazmin sanatı denir.


اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ

 

Cümle istînâfiye olarak fasılla gelmiştir.

Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi  كاِن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcaz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  مِنَ الصَّادِق۪ينَ , nakıs fiil  كان ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

Şartın cevabı mahzuftur. Cümlenin öncesinin delaletiyle yapılan bu hazif, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesinin takdiri;  إن كنت من الصادقين في ما تدّعيه فأتنا بالملائكة   [Eğer iddianda sadıksan Bize melekleri getir.] şeklindedir.

اِنْ  harfi, vuku bulma ihtimali zayıf olan durumlarda kullanılır. Burada da peygamberin doğru söyleme ihtimali azmış gibi düşündüklerini ifade etmişlerdir.

اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 

1) Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  اِنْ  gelir.

2) Bilmezden gelinen durumlarda da  اِنْ  kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm” demesi gibi.

3) Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek  اِنْ  kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme.” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

Eğer sen nübüvvet iddianda doğru isen, Allah'ın hikmetine göre senin doğruluğunu ve sıdkını açıkça söyleyen melekler indirilmesi gerekir. Sen bunu yapmadığına göre, sende peygamberlikten hiçbir şey olmadığını anlıyoruz." İşte, bu şüphenin izahı budur. Bunun bir benzeri de, En'âm Suresi’ndeki, "Ona, bir melek gönderilmeli değil miydi? dediler. Eğer biz bir melek gönderseydik, elbette iş bitirilmiş olurdu" (En'âm, 8) ifadesidir.

Burada, başka bir ihtimal daha var: Hz Peygamber (sav), eğer buna inanmazlarsa, onları, başlarına azabın gelmesiyle korkutuyordu. Onlar da, azabın inmesini istiyor ve ona, "Senin ve bizim başımıza vadolunan o azabı indirecek olan melekler getirsen ya bize!" diyorlardı. İşte Cenab-ı Hakk'ın, "Senden azabı çarçabuk (getirmeni) isterler. Eğer tayin edilmiş bir vakit olmasaydı o, elbette onlara gelip çatmıştı" (Ankebût, 53) buyurmakla kastetmiş olduğu mana budur. (Fahreddin er-Râzî)