Hicr Sûresi 6. Ayet

وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ  ...

Dediler ki: “Ey kendisine Zikir (Kur’an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالُوا dediler ki ق و ل
2 يَا أَيُّهَا ey
3 الَّذِي kimse
4 نُزِّلَ indirilmiş olan ن ز ل
5 عَلَيْهِ kendisine
6 الذِّكْرُ Zikir (Kitap) ذ ك ر
7 إِنَّكَ sen mutlaka
8 لَمَجْنُونٌ delisin ج ن ن
 
“Vahiy”diye çevirdiğimiz zikir kelimesi sözlükte “ezberleme, hatırlama, anma, övme”gibi anlamlara gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de ise –bu sözlük anlamları yanında– özellikle “Allah’ın kullarına gönderdiği uyarı, öğüt, vahiy” vb. mânalarda geçtiği gibi daha önceki bazı kutsal kitaplar (Nahil 16/43; Enbiyâ 21/7, 105) ve –buradaki 6 ve 9. âyetlerde olduğu gibi– özellikle Kur’an için de kullanılmıştır. Nitekim hadislerde Kur’an’ın bir isminin de “zikir” olduğu bildirilir (meselâ bk. Tirmizî, “Sevâbü’l-Kur’ân”, 14). 
 Müşrikler Hz. Peygamber’e, “Ey kendisine vahiy gelen adam!” diye hitap ederken ona vahiy geldiğine inandıkları için böyle konuşmuyor, aksine onunla alay ediyorlardı.
 Müfessirlerin görüşüne göre müşrikler Hz. Peygamber’i mecnun diye itham ederken bunu ya alay maksadıyla mecaz anlamında veya hakikat anlamında söylüyorlardı. Râzî’ye göre (XIX, 158) bu suçlamanın iki sebebi olabilir: a) Vahyin gelişi sırasında Hz. Peygamber’de genellikle kendinden geçmişçesine olağan üstü bir hal görülürdü. Müşriklerin bu hali bir cin çarpması alâmeti saydıkları ve bu yüzden onu delilikle suçladıkları düşünülebilir. b) Peygamber efendimizin Allah tarafından görevlendirilmiş gerçek bir elçi olmasını aklî yönden imkânsız buldukları için peygamberlik iddiasını deli saçması gibi görmüş ve bu yüzden onu delilikle suçlamış olabilirler. 
 Eskiden Arap putperestleri şairlerin cinlerle ilişkisi bulunduğuna, şiirin de böyle bir bağlantının sonucu olarak şairlerin cinlerden aldıkları ilhamın ürünü olduğuna inanırlardı. Bu yüzden, Hz. Muhammed’in çağdaşı olan müşrikler de bir tür şiir kabul ettikleri Kur’an’ı Allah’tan değil, cinlerden aldığını düşünüyorlardı (bk. Enbiyâ 21/5; Sâffât 37/36). Buna göre âyette müşrikler, Hz. Peygamber’i kastederek telaffuz ettikleri “mecnun” kelimesini sözlük anlamında değil, onun cinlerle ilişkisinin bulunduğu anlamında kullanmış olabilirler (Ateş, V, 54).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 333-334
 

وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  وَ ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي ‘dur.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir. 

الَّذ۪ي  ism-i mevsûl münadadan bedel veya atfı beyan olarak mahallen mansubdur.

Münadanın başında harf-i tarif varsa önüne müzekker isimlerde  اَيُّهَا , müennes isimlerde  اَيَّتُهَا  getirilir. Bunlardan sonra gelen müştak ise sıfat, camid ise bedel olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsm-i mevsûlun sılası نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.

نُزِّلَ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir.  عَلَيْهِ  car mecruru  نُزِّلَ  fiiline müteallıktır.

الذِّكْرُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.      

Nidanın cevabı  اِنَّكَ لَمَجْنُونٌ ‘dir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

كَ  muttasıl zamiri,  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

مَجْنُونٌ  kelimesi  اِنَّ ‘nin  haberidir.

مَجْنُونٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  جنن  fiilinin ism-i mef’ûludur.

نُزِّلَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  نزل ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ

 

Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan …يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي  cümlesi, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Mütekellimin münadayı ism-i mevsûlle ifade etmesi, muhatabının dikkatini çekme isteğine ve ona tahkir kastına işaret eder. 

Müfred has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan  نُزِّلَ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Nidanın cevabı olan  اِنَّكَ لَمَجْنُونٌ  cümlesi,  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiştir. Faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir.

İnkarcılar Hz. Peygamberi mecnun olmakla itham ederken sözlerini isim cümlesi, اِنَّ  ve  لَ  olmak üzere üç tekidle kuvvetlendirmişlerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ’nin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Kâfirler Hz.Peygamberin kendisine zikir indirilen kişi oluşu ile kendilerince mecnun oluşu özelliklerini söyleyip meleğin getirmesi şeklindeki isteklerini ve sadık olup olmama özelliğini belirtmişlerdir.

Onların Resulullah'a (sav) bu şekilde hitap etmeleri, (ey kendisine Kur’an indirilen demeleri); bunu teslim edip inandıkları için değil, fakat Peygamberimizle (sav) alay etmek ve "hiç şüphesiz sen mecnunsun" şeklindeki batıl hükümlerinin gerekçesini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

Bu ayette de kâfirlerin Hz. Muhammed’i (sav) alaya aldıklarını zannederek Kur’an ile ilgili kullandıkları  الذِّكْرُ  kelimesi adeta onların içini boşaltarak kullandıkları kelime olmaktan çıkmış 9. ayetteki  اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ  ifadesiyle karşılık bulmuştur. Cevabın gecikmesinin sebebi ise araya onların istekleriyle alakalı iki cümlenin girmesidir.

Bu ayette kâfirlerin Muhammed’i (as) biri Kur’an, biri de meleklerle ilgili iki inkârı dile getirilmiş, Allah (cc) da onların önce meleklerle sonra da Kur’an ile ilgili düşüncelerine yanıt vermiştir. (İbn ‘Âşûr, VI, s. 20)