Hicr Sûresi 81. Ayet

وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ  ...

Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاتَيْنَاهُمْ ve onlara verdik ا ت ي
2 ايَاتِنَا ayetlerimizi ا ي ي
3 فَكَانُوا fakat idiler ك و ن
4 عَنْهَا onlardan
5 مُعْرِضِينَ yüz çeviriyorlar ع ر ض
 
Geçmişte inkâr ve isyanları sebebiyle bazı toplumların uğradıkları felâketler hakkında bilgi verilerek bunlardan ders almak gerektiğini anlatan âyetlerin bu bölümünde de Hicr halkından yani Semûd kavminden bahsedilmektedir. Bu sûrenin girişinde de belirtildiği gibi Hicr, Arap yarımadasının kuzeybatısında, Medine-Tebük yolu üzerinde Teyma‘ın yaklaşık 110 km. güneybatısında, içinden Hicaz demiryolunun geçtiği sarp kayalıklarla çevrili vadinin ve bu vadideki eski şehrin adıdır. Bugünkü Alâ adlı yerleşim merkezinin 15 km. kuzeyine düşmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de olduğu gibi eski tarih ve coğrafya kitaplarında da Hicr diye anılmaktadır. Ayrıca Sâlih peygamberle ilgisi dolayısıyla buraya Medâinü-sâlih de denilmiştir.
 Konumuz olan âyette Hicr şehrinde yaşayan kavmin ve bunlara gönderilen peygamberin ismi verilmemektedir. Ancak müfessirler, Semûd kavminin kayaları oyarak evler yaptıklarını bildiren âyetleri (A‘râf 7/74; Şuarâ 26/141-149) dikkate alarak Hicr’de yaşayan topluluğun Semûd kavmi, peygamberlerinin de Sâlih aleyhisselâm olduğunu belirtmişlerdir. Aslında bu kavme sadece Hz. Sâlih peygamber gönderilmiş, onu da yalancılıkla suçlamışlardır. Bir peygamberi reddedenler, aynı temel gerçekleri temsil eden öteki peygamberleri de reddetmiş sayılacağından âyette bu kavmin “peygamberler”i yalancılıkla suçladığı bildirilmiştir (Zemahşerî, II, 318; Kurtubî, X, 51).
 Buradaki “âyetler” genellikle Hz. Sâlih’in gerçek peygamber olduğunu kanıtlayan mûcizeler olarak açıklanmıştır (Taberî, XIV, 50; Kurtubî, X, 57-58). “Rablerini inkâr etmiş” (Hûd 11/68), tevhid inancından sapmış olan Semûd kavmi, kendilerini hidayete kavuşturması için gönderilen Hz. Sâlih’i yalancılıkla suçlayarak, doğru olduğunu kanıtlaması için mûcize göstermesini istemişler (Şuarâ 26/154); Sâlih de bir deveyi göstererek istedikleri mûcizenin bu devede olduğunu ifade etmiş; çok özel bir yaratık olan bu deveye zarar vermemeleri hususunda kavmini uyarmış; ayrıca Allah’ın kendilerine lutfettiği bazı nimetleri sıralayarak bunları hatırda tutmalarını ve ülkede karışıklık çıkarmamalarını, zihinleri bulandırmamalarını istemiştir. Fakat onlar bildiklerinden şaşmadıkları gibi söz konusu deveyi de boğazlamak suretiyle isyankârlıklarını apaçık ortaya koymuşlar; “Ey Sâlih! Eğer sen gerçekten peygamberlerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı bize getir!” (A‘râf 7/77) diyecek kadar ileri gitmişlerdi.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 363-364
 

وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. اٰتَيْنَاهُمْ   sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اٰيَاتِنَا  ikinci mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanırlar. نَا zamiri muzâfun ileyh olup mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir.  كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

Zamir olan çoğul  و ’ı  كَانَ ’nin ismi olup mahallen merfûdur.  عَنْهَا  car mecruru  مُعْرِض۪ينَ  ’ye müteallıktır.

مُعْرِض۪ينَ  kelimesi  كَانُوا ‘nun haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

مُعْرِض۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ

 

Ayet  وَ ‘la önceki ayetteki … كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ  cümlesine atfedilmiştir. 

Müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اٰيَاتِنَا  izafetinde azamet zamirine muzâf olan  اٰيَاتِنَا , şan ve şeref kazanmıştır.

Ayetlerden murad, Peygamberlerine indirilen kitabın ayetleridir. 

Veya kayadan çıkan deve ve bununla alakalı anlatılan bir defada çok su içmesi, bol süt vermesi, sonunda boğazlanması gibi durumlardır. (Beyzâvî) 

فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ  cümlesi, makabline atfedilmiştir.  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَانَ ’nin haberi  مُعْرِض۪ينَۙ , ism-i fail kalıbında gelerek bu özelliğin, onlarda sabit olduğuna işaret etmiştir.

كَانَ ’nin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsmi fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80) 

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

كَانَ  fiili, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda  söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgular ve ona dikkat çeker. (Râgıb el-İsfahânî)

كَان ’nin  haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir.

(KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 Arapçada İsm-i Fail Ve İşlevleri Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan)

Car mecrurun, amili olan  مُعْرِض۪ينَ ’ye takdimi, konudaki önemine binaendir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا [Biz onlara ayetlerimizi vermiştik.]  ifadesindeki ayetlerden murad, o dişi devedir. Çünkü o dişi devede: bir kayadan çıkması, son derece büyük oluşu, kayadan çıktığında hamile olduğunun açıkça belli oluşu ve sütünün çok bol oluşu gibi, birçok mucizeler bulunmakta idi. Bu dişi deve Salih (as)’ın bir mucizesi ise de onlara (o kavme) nispet edilmiştir. Çünkü bu, onların peygamberlerinin mucizesidir, (dolayısı ile onlarındır). Ayetteki  فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ  [Onlar, bunlardan yüz çevirdiler.]  ifadesi, araştırma ve istidlalde bulunmanın vâcip, taklidin ise ayıp olduğuna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)

كَانُوا  fiili Hicr halkının Allah’ın ayetlerinden yüz çevirmelerinin değişmez özellikleri olduğuna, devamlılık arz ettiğine işaret etmektedir.

اٰتَيْنَاهُمْ  ve  اٰيَاتِنَا  kelimeleri arasında cinas sanatı vardır.