Hicr Sûresi 82. Ayet

وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ  ...

Onlar güven içinde dağlardan evler yontuyorlardı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَانُوا ve ك و ن
2 يَنْحِتُونَ yontuyorlardı ن ح ت
3 مِنَ
4 الْجِبَالِ dağlardan ج ب ل
5 بُيُوتًا evler ب ي ت
6 امِنِينَ güvenli ا م ن
 
Geçmişte inkâr ve isyanları sebebiyle bazı toplumların uğradıkları felâketler hakkında bilgi verilerek bunlardan ders almak gerektiğini anlatan âyetlerin bu bölümünde de Hicr halkından yani Semûd kavminden bahsedilmektedir. Bu sûrenin girişinde de belirtildiği gibi Hicr, Arap yarımadasının kuzeybatısında, Medine-Tebük yolu üzerinde Teyma‘ın yaklaşık 110 km. güneybatısında, içinden Hicaz demiryolunun geçtiği sarp kayalıklarla çevrili vadinin ve bu vadideki eski şehrin adıdır. Bugünkü Alâ adlı yerleşim merkezinin 15 km. kuzeyine düşmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de olduğu gibi eski tarih ve coğrafya kitaplarında da Hicr diye anılmaktadır. Ayrıca Sâlih peygamberle ilgisi dolayısıyla buraya Medâinü-sâlih de denilmiştir.
 Konumuz olan âyette Hicr şehrinde yaşayan kavmin ve bunlara gönderilen peygamberin ismi verilmemektedir. Ancak müfessirler, Semûd kavminin kayaları oyarak evler yaptıklarını bildiren âyetleri (A‘râf 7/74; Şuarâ 26/141-149) dikkate alarak Hicr’de yaşayan topluluğun Semûd kavmi, peygamberlerinin de Sâlih aleyhisselâm olduğunu belirtmişlerdir. Aslında bu kavme sadece Hz. Sâlih peygamber gönderilmiş, onu da yalancılıkla suçlamışlardır. Bir peygamberi reddedenler, aynı temel gerçekleri temsil eden öteki peygamberleri de reddetmiş sayılacağından âyette bu kavmin “peygamberler”i yalancılıkla suçladığı bildirilmiştir (Zemahşerî, II, 318; Kurtubî, X, 51).
 Buradaki “âyetler” genellikle Hz. Sâlih’in gerçek peygamber olduğunu kanıtlayan mûcizeler olarak açıklanmıştır (Taberî, XIV, 50; Kurtubî, X, 57-58). “Rablerini inkâr etmiş” (Hûd 11/68), tevhid inancından sapmış olan Semûd kavmi, kendilerini hidayete kavuşturması için gönderilen Hz. Sâlih’i yalancılıkla suçlayarak, doğru olduğunu kanıtlaması için mûcize göstermesini istemişler (Şuarâ 26/154); Sâlih de bir deveyi göstererek istedikleri mûcizenin bu devede olduğunu ifade etmiş; çok özel bir yaratık olan bu deveye zarar vermemeleri hususunda kavmini uyarmış; ayrıca Allah’ın kendilerine lutfettiği bazı nimetleri sıralayarak bunları hatırda tutmalarını ve ülkede karışıklık çıkarmamalarını, zihinleri bulandırmamalarını istemiştir. Fakat onlar bildiklerinden şaşmadıkları gibi söz konusu deveyi de boğazlamak suretiyle isyankârlıklarını apaçık ortaya koymuşlar; “Ey Sâlih! Eğer sen gerçekten peygamberlerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı bize getir!” (A‘râf 7/77) diyecek kadar ileri gitmişlerdi.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 363-364
 

وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.

يَنْحِتُونَ  cümlesi  كَانُوا ’nun haberi olup mahallen mansubdur.

يَنْحِتُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنَ الْجِبَالِ  car mecruru  يَنْحِتُونَ  fiiline müteallıktır. بُيُوتاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

اٰمِن۪ينَ  kelimesi  يَنْحِتُونَ  fiilinin failinden haldir. Nasb alameti ي  ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile îrablanırlar. 

اٰمِن۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ

 

Ayet  وَ ‘la önceki ayetteki  كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ  cümlesine atfedilmiştir. كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

كَانُوا ’nin haberinin müspet muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اٰمِن۪ينَ  kelimesi  يَنْحِتُونَ  fiilinin failinden hal-i müekkide olarak ıtnâbdır. Onların bu hallerinin sürekli bir özellik olduğuna işaret eder.

مِنَ  harfi ba'diyet veya ibtidai gaye içindir.

كَانُوا  fiili yaptıkları işin onların adeti olduğunu ifade eder.

بُيُوتاً ’deki tenvin, nev ve kesret ifade eder.

Ayette belirtildiği gibi, Salih (as)’ın kavmi, taşları oyup ev haline getirdikleri için kendilerini güven içinde hissediyor, birgün gelip de Allah’ın azabının kendilerini yakalayacağını düşünmüyorlardı. (Taberî)

وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ  [Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı] sağlam olduğu için devrilmekten, hırsızların delmesinden ve düşmanların tahribinden emin idiler. Ya da aşırı gafletlerinden dolayı azaptan emin idiler veya dağların onları koruyacağını sanıyorlardı. (Beyzâvî)