اَتٰٓى اَمْرُ اللّٰهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
اَتٰٓى اَمْرُ اللّٰهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُۜ
Fiil cümlesidir. اَتٰٓى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. اَمْرُ fail olup lafzen merfûdur. اللّٰهِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن طلبتم الأمر فلا تستعجلوه (Bu işi istiyorsanız acele etmeyin) şeklindedir.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَسْتَعْجِلُوهُ fiili ن ’un hazfıyla meczum muzaridir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
تَسْتَعْجِلُوهُ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’al babındandır. Sülâsî fiili عجل ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
سُبْحَانَهُ mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri; نسبح (tesbih ederiz) şeklindedir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. تَعَالٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. مَا müşterek ism-i mevsûlu, عَنْ harf-i ceriyle birlikte تَعَالٰى fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يُشْرِكُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يُشْرِكُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يُشْرِكُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi شرك ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَتٰٓى اَمْرُ اللّٰهِ
Surenin ilk ayeti ibtidaiyyedir. Kuran surelerinin ilk ayetleri surenin içeriğiyle olan anlam bağlantısı yönüyle berâat-i istihlâl sanatının en güzel örnekleridir. İlk cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsned, mazi sıygada gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Müsnedün ileyhin izafet şeklinde gelmesi az sözle çok anlam ifadesi içindir. اَمْرُ اللّٰهِ izafetinde lafza-i celâle muzâf olan اَمْر ’e şan ve şeref kazanmıştır.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَمْرُ ’nun اَتٰٓى fiiline isnadı, mecaz-ı aklîdir.
“Allah’ın emri geldi.” ibaresi haber cümlesi şeklinde gelmiştir. Fakat tehdit içeren manasıyla muktezâ-i zâhirin hilafına olarak mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Burada gelecekten bahseden اَتٰٓى fiili muzarî sıygayla gelmesi gerekirken muktezâ-i zâhirden çıkarak mazi formda gelmiştir.
Fakat buradaki kullanımda muktezâ-i hale uygun olarak ayete Allah’ın emrinin kesin olarak geleceği anlamını katmaktadır. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu Ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)
Arkadan gelen اَمْرُ kelimesi peygamberlik anlamında kullanılan bir kelimedir. Zira bazı müfessirler Peygamberin (sav) gönderilişi şeklinde yorumlamışlardır. Bu durumda فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُۜ ifadesindeki اَمْرُ kelimesine ait olan zamir, kelimenin diğer bir anlamı olan kıyamet ve azabı da işaret edecek ve istiḫdâm sanatına örnek oluşturacaktır. (Suyûṭî, İtḳân, V, 1727)
İbnu’l Hâc es‐Sülemî’ye (ö. 1232/1817) göre mazi fiilin gelecek zaman anlamında kullanılması şu kurala bağlıdır: Mahkûm aleyhin gerçekleşmesi kesinlik taşıyorsa bu durumda mazi fiil, gelecek zaman anlamında kullanılmaktadır.
Bu ayette bulunan emr kelimesi, helak ya da kıyamet anlamına gelmektedir.
Kıyametin ya da toplu helakin meydana gelişi geçmiş zamanda olmadığına göre geldi formundaki fiil ‘gelecektir’ anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla اَمْرُ kelimesinin ‘geldi’ anlamında kullanılması, emrin gerçekleşeceğinin kesinliğini ifade etmektedir.
Kıyamet sahnelerinden birinin anlatıldığı وَجَٓاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفاًّ صَفاًّۚ (Fecr Suresi, 21) ayetinde yukardaki kurala ilave olarak Kur'an’ın farklı bir dil özelliğini görmek mümkündür. Burada da geldi fiili, gelecek anlamında kullanılmıştır. Dikkat çeken yön ise bu ayette geldi ifadesi َاَتٰٓى fiili ile ifade edilirken, Fecr Suresinde جَٓاءَ fili ile anlatılmaktadır.
Bu iki fiil arasında şöyle bir anlam farklılığı bulunmaktadır: جَٓاءَ fiili kesinlik anlamı taşımakta iken َاَتٰٓى fiili şüphe anlamı barındırmaktadır. Kıyametin kopuşu kesin olduğundan ikinci ayette جَٓاءَ fiili kullanılmıştır. Ancak ihtimal ve şüphe anlamı taşıyan َاَتٰٓى fiili ise muhatapların şüphe ve inkârlarını kapsamak ve ifade etmek içindir. Dolayısıyla َاَتٰٓى fiilinin kullanılmasıyla ayet, “Allah’ın emri gelecektir ancak bunun ne zaman olacağı gaybî bir bilgidir.’’ anlamını ifade etmektedir. (Muhammed Nureddin Müneccid, Teradüf fi’l‐Kur'ani’l Kerim, s. 147‐151)
Mazi ve muzari fiillerin birbiri yerine kullanılması bir istiare şeklidir. Burada mazi fiil olan اَتٰٓى, gelecek manasındadır. Bunun delili de ayetin devamındaki “o halde acele etmeyin” kısmıdır. Câmi’ her iki fiildeki tahakkuktur. Çünkü Allah Teâlâ’nın vaadinde değişiklik olmaz. müşebbehün bih (mazi fiil) müşebbeh (muzari fiil) için müstear olmuştur. Sonra ayetin sonundaki karîne dolayısıyla tebei tasrihi istiare olarak اتيان masdarından mazi fiil türetilerek kullanılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
اَمْرُ اللّٰهِ [Allah’ın emri]’nden kasıt; şirk üzere olan ve O’nun Resulünü yalanlamaya devam eden kimseler için hazırladığı cezasıdır.
Allah'ın emri geldi. Buradaki اَمْرُ kelimesi امور’ un tekili yani Allah'ın ilâhlığı gereğince işler manasına “emr” olması muhtemel olduğu gibi اوامر ’in tekili yani Allah'ın nefsi gereği, hüküm ve fermanı manasına “emr” olması da muhtemeldir. Ve ikisiyle de tefsir edilmiştir. Birinci durumda maksat, kâfirlere vadedilmiş olan azap veya kıyamettir. Fakat bu şekilde geldi demenin, gelmek üzeredir, gelmektedir, geliyor manasına mecaz olması gerekir.
“Onu acele istemeyin!” buyurulması da buna ipucu olur. Çünkü gelmiş olsaydı emri gerçekleşirdi. Meydana gelmiş bir şeyi acele istemek de imkânsız olurdu. İkinci durumda ise onun meydana gelmesini gerektiren Allah'ın hükmü geldi demek olacağından gerçek manası üzeredir. Ancak zamirinde bir istihdam gözetmek gerekir. Ve bu şekilde iki mananın ikisi de göz önünde bulundurulmuş olur. Yani Allah'ın emri ve fermanı geldi, şimdi onun acele gelmesini istemeyiniz. O emrin kapsamını istemekte acele etmeyiniz, olacaklar olacak, müşrikler kahrolacak. Yüce Allah onların şirk koşmalarından münezzeh ve yücedir. Bundan dolayı Allah katında şefaatçilerimiz olur diye tapıp Allah'a ortak koştukları şeylerin hiçbirisinin onları Allah'ın emrinden kurtarmasına imkân yoktur. (Elmalılı)
فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُۜ
فَ rabıtadır. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُ cümlesi, mahzuf şartın cevabıdır.
Takdiri …إن طلبتم الأمر [Bu işi istiyorsanız] olan mahzuf şart ve mezkur cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. سُبْحَانَهُ ifadesi, takdiri نسبّح olan fiilin mef’ûlü mutlakıdır. سُبْحَانَهُ itiraz cümlesidir. Zalimlerin iddialarının batıl olduğunu açıklar. Ebüssuûd şöyle der: سُبْحَانَ kelimesinin سبح ’dan türemiş, tef’il kalıbına nakledilmiş ve masdara dönüşmüş olmasında kimseye gizli kalmayan belli bir tenzih ifadesi vardır. Manası şöyledir: “Allah'ı O’na yakışır bir şekilde tenzih ederim.” (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir)
وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ cümlesi makabline matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَّا başındaki harf-i cerle birlikte تَعَالٰى ’ya müteallıktır. Sılası olan يُشْرِكُونَ, muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüme işaret etmiştir.
سُبْحَانَهُ itiraz cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur. Konuyu pekiştirmek için yapılmış ıtnâbtır.
سُبْحَانَهُ - تَعَالٰى kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
عَمَّا يُشْرِكُونَ [Onların ortak koştukları şeylerden] ayetinin, “onların şirk koşmalarından” anlamında olduğu söylenmiştir. Ayetteki “şeyler” kelimesinin; “kimse” anlamında olduğu da söylenmiştir ki O, kendisine ortak koşulan kimselerden yüce ve münezzehtir, anlamına gelir. (Kurtubî)