يُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرُٓوا اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاتَّقُونِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يُنَزِّلُ | indirir |
|
2 | الْمَلَائِكَةَ | Melekleri |
|
3 | بِالرُّوحِ | ruh ile |
|
4 | مِنْ | -nden (olan) |
|
5 | أَمْرِهِ | emri- |
|
6 | عَلَىٰ | üzerine |
|
7 | مَنْ | kimseler |
|
8 | يَشَاءُ | dilediği |
|
9 | مِنْ | -ndan |
|
10 | عِبَادِهِ | kulları- |
|
11 | أَنْ | diye |
|
12 | أَنْذِرُوا | uyarsın |
|
13 | أَنَّهُ | muhakkak |
|
14 | لَا | yoktur |
|
15 | إِلَٰهَ | tanrı |
|
16 | إِلَّا | başka |
|
17 | أَنَا | benden |
|
18 | فَاتَّقُونِ | benden korkun |
|
يُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرُٓوا اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاتَّقُونِ
Fiil cümlesidir. يُنَزِّلُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
الْمَلٰٓئِكَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
بِالرُّوحِ car mecruru الْمَلٰٓئِكَةَ ’nin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; مصحوبة بالوحي (Vahiy eşliğinde) şeklindedir.
مِنْ اَمْرِه۪ car mecruru الرُّوحِ ’nin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَنْ müşterek ism-i mevsûl, عَلٰى harf-i ceriyle birlikte يُنَزِّلُ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يَشَٓاءُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. يَشَٓاءُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
مِنْ عِبَادِه۪ٓ car mecruru ism-i mevsûlun mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, الرُّوحِ ’nin bedeli olarak mahallen mecrurdur. اَنْذِرُٓوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, mahzuf ب harf-i ceriyle birlikte اَنْذِرُٓوا fiiline müteallıktır. هُ muttasıl zamir اَنَّ ’in ismi olarak mahallen mansubdur.
لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ cümlesi, اَنَّ ’in haberi olarak mahallen merfûdur. لَٓا cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. اِلٰهَ kelimesi لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.
اِلَّا istisna harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir. Munfasıl zamir اَنَا۬ mahzuf haberin zamirinden bedeldir.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إذا أردتم النجاة في الآخرة فاتّقوني بتوحيدي (Eğer ahirette kurtulmak istiyorsanız benim birliğim dolayısıyla benden sakının.) şeklindedir.
اتَّقُونِ fiili نَ ’un hazfıyla emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Sonundaki نَ vikayedir. Hazf edilen يَ ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Burada bir ي harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan نِ harfinin harekesi esre gelmiştir.
اتَّقُونِ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Sülâsîsi وقي ’dır.
İftiâl babındadır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
يُنَزِّلُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
يُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرُٓوا اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Car mecrur بِالرُّوحِ, mefûl olan الْمَلٰٓئِكَةَ ’den, مِنْ اَمْرِه۪ ise بِالرُّوحِ ’den mahzuf hale müteallıktır.
“Cenab-ı Hakk, bu ayetteki الْمَلٰٓئِكَةَ sözü ile sadece Cebrail (as)’ı kastetmiştir.” Vahidî şöyle der: “Müfredi cemi bir kelime ile isimlendirmek, eğer o müfred reis ve lider durumunda olursa caizdir. Bu tıpkı ‘Biz Nuh'u da kavmine (peygamber olarak) gönderdik.’ (Nuh Suresi, 1); ‘Biz o Kur’an'ı Kadir gecesinde indirdik.’ (Kadir Suresi, 1) gibidir.” (Fahreddin er-Râzî)
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl, عَلٰى harfiyle birlikte يُنَزِّلُ fiiline müteallıktır. Sılası olan يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ cümlesi, müspet muzari fiil olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.
Genel olarak شَٓاءُ fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garip birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عِبَادِه۪ ve اَمْرِه۪ izafetlerinde Allah Teâlâ’ya ait olan zamire muzâf olması عِبَادِ ’ye ve اَمْرِ ‘ye tazim ifade etmiştir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki اَنْذِرُٓوا اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ cümlesi, masdar teviliyle cer mahallinde بِالرُّوحِ ’den bedeldir. Masdar-ı müevvel cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Masdar ve tekid harfini takib eden اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ cümlesi, masdar tevilinde, takdir edilen بِ harfiyle birlikte اَنْذِرُٓوا fiiline müteallıktır.
اَنَّ ’nin haberi olan لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ cümlesi, cinsini nefyeden لَٓا ’nın dahil olduğu isim cümlesidir. Kasrla tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. İsmi اِلٰهَ olan لَٓا ’nın haberinin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri; موجود (vardır) olabilir.
اَنَا۬, mahzuf haberdeki zamirden bedeldir. Bedel, ıtnâb sanatı babındandır.
لَٓا ve اِلَّا ile oluşan kasr, kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur. Kasr لَٓا ’nın ismi ve haberi arasındadır. اِلٰهَ sıfat/maksûr, اَنَا۬ mevsuf/maksûrun aleyhtir. Kasr-ı hakiki ve kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.
Allah Teâlâ ilâhlığın sadece kendisine has olduğunu kasr üslubuyla kesin olarak belirtmiştir.
اَنْ müfessiredir, çünkü بِالرُّوحِ kelimesi, قول (söylemek) manasını içeren vahiy manasınadır. Ya da اَنْ mastariyedir, بِالرُّوحِ ’den bedel olarak mahallen mansubtur veya harf-i cerin hazfı ile mansubdur. Bir başka ihtimal de bu اَنْ ’in, انّ ’den tahfif olduğudur.
الرُّوحِ - الْمَلٰٓئِكَةَ - عِبَادِه۪ٓ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مِنْ ’lerin tekrarında, مَنْ ve مِنْ arasında cinas ve reddül reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَاتَّقُونِ [Benden korkun] cümlesinde iltifat sanatı vardır. Azabı acele isteyenlere, üçüncü şahıstan birinci şahsa dönüş yoluyla hitaptır. (Safvetü't Tefasir)
الرُّوحِ kelimesinde istiare vardır. Çünkü buradaki الرُّوحِ ile kastedilen insanlara (halk) hayat vermeyi, hakkı açıklamayı içeren vahiydir. Yüce Allah’ın [Onun gibi sana da bir kısım buyruklarımızı içeren bir ruh vahyettik. (Şura Suresi, 52)] sözü ve yine O’nun Mesih -selam ona olsun- hakkındaki [Meryem oğlu İsa Mesih ancak Allah’ın resulu, Meryem’e söylediği kelimesi ve O’nun katından verilmiş bir ruhtur. (Nisa Suresi, 171)] sözü de bunun gibidir. Burada Allah Teâlâ bu manaya göre İsa’yı “ruh” diye anmıştır. Çünkü ümmetinin hayatı ve şeriatının bekası ancak onun sayesinde mümkün olmuştur. (Şerîf er-Radî, Kur'an Mecazları)
فَاتَّقُونِ
Ayetin son cümlesi, mukadder şartın فَ karinesiyle gelen cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Fiilin sonundaki mef’ûl olan mütekellim zamiri, haşyeti artırmak ve fasılaya riayet kastıyla hazf edilmiştir.
Takdiri, إذا أردتم النجاة في الآخرة فاتّقوني بتوحيدي (Eğer ahirette kurtulmak istiyorsanız benim birliğim dolayısıyla benden sakının.) olan mahzuf şart ve cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayet vahyin melekler aracılığı ile indiğine ve esas maksadın da ilim kabiliyetinin kemâl derecesi olan tevhit olduğuna vurgu yapmakta, amel gücünün zirvesi olan takva emrine işaret etmekte ve peygamberliğin Allah vergisi olduğuna dikkat çekmektedir. Ondan sonraki ayetler de onun birliğinin delilidir; şöyle ki onlar Allah Teâlâ âlemin asıllarını ve fer’ lerini hikmet ve maslahata uygun olarak var edendir. Eğer bir ortağı olsa idi o da bunlar gibi yapardı, o zaman da birbirlerine mani olurlardı. (Beyzâvî)