Nahl Sûresi 114. Ayet

فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالاً طَيِّباًۖ وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ  ...

Artık Allah’ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin. Eğer yalnız O’na ibadet ediyorsanız, Allah’ın nimetine şükredin.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَكُلُوا yeyin ا ك ل
2 مِمَّا
3 رَزَقَكُمُ size verdiği rızıktan ر ز ق
4 اللَّهُ Allah’ın
5 حَلَالًا helal ح ل ل
6 طَيِّبًا ve hoş (olarak) ط ي ب
7 وَاشْكُرُوا ve şükredin ش ك ر
8 نِعْمَتَ ni’metine ن ع م
9 اللَّهِ Allah’ın
10 إِنْ eğer
11 كُنْتُمْ ediyorsanız ك و ن
12 إِيَّاهُ O’na
13 تَعْبُدُونَ kulluk ع ب د
 
İçinde bulundukları bolluk ve güvenlik ortamını kendisine borçlu oldukları Allah’a karşı nankörlük eden, üstelik yaptıklarının yanlışlığını göstermeye çalışan Allah elçisini de yalancılıkla suçlayan şehir halkının bu yüzden uğradığı açlığı, korkuyu ve başlarına gelecek büyük azabı bir uyarı örneği olarak hatırlatan âyetlerin ardından Allah’a hakkıyla kulluk eden kimselerin, O’nun verdiği nimetlerden yararlanırken kendisine şükretmeleri gerektiği bildirilmekte; sonra da bazı haram yiyecekler sıralanmaktadır (bu haramlar konusunda bilgi için bk. Bakara 2/173). Allah kuluna gereksiz ve faydasız yere zorluk çıkarmaz; hatta kul zorda kalırsa, kural olarak yasakladığı bazı şeylere geçici olarak izin de verir. Önemli olan, Allah tarafından konmuş olan hükümlere saygı duymamızı, nimetlerinden ötürü O’na minnettar olmamızı sağlayan, bizi haksızlık ve aşırılığa sapmaktan koruyan bir dindarlık duyarlılığına sahip olmaktır. Buna karşılık, Allah’ın hükümlerini önemsemeyip de haram ve helâl konusunu hafife alarak, aslında kendi keyfî arzularıyla uluorta hükümler koyup bunları Allah’ın hükümleriymiş gibi göstermeye kalkışmak, “az bir faydalanma”yani önemsiz dünya menfaatleri uğruna “Allah üzerine yalan uydurmak”, insanı ebedî kurtuluştan mahrum bırakacak ve “elemli bir azab”a götürecek ölçüde ağır bir suçtur.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 448-449 
 

 Halle حَلّ :

Kelimenin aslı düğümü çözmektir. حَلَلْتُ  indim/kondum/konakladım demektir. Bunun aslı her ne kadar inerken yüklerin indirilmesi olsa da sonradan salt anlamda iniş için de kullanılmıştır. حَلِيل ise zevc/ kocadır. Bu ya her birinin diğeri için eteğini indirebildiğinden ya onunla beraber yaşamasından(konaklamasından) ya da  birbirlerine helal oluşlarındandır. Son olarak Türkçede de kullanılan mahalle inme /konaklama yeridir.  (Müfredat) 
Helâl - Mübah Farkı : حَلال- مُباح Helal, mübah olduğu şeriat yoluyla bilinen şeydir. Oysa mübah konusunda şeriat itibara alınmaz. Pazarda yürümek  mubahtır denir helaldir denmez. Helal haramın zıddı, mübah ise yapılması arzu edilmeyen davranış türü anlamına gelen mahzurun zıddıdır. Mübahın yapılması durumunda sahibine her hangi bir övgü yada kınama getirmeyen fiil diye tanımlanması caizdir. (Furuk-ul Lugavi)
 Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 51 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri helal, mahal, mahalle, mahalli, halletmek, tahlil, hulle, hulûl (konma-varma), münhal ve inhilâldir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 Cedele  جدل

:جِدالٌ çekişmek, tartışmak ve galip gelmeye çalışmak için yarışmak ya da rekabet etmektir. Kelimenin asıl kökeni ipin ilmeklerini sağlam bükmektir. Türkçede de kullandığımız cidalde bu köktendir; sanki tartışanların herbiri, diğerinin görüşünü ilmek ilmek çözmek istemektedir.(Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 29 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri cedelleşme, mücadele, cedel ve cidaldir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)  

 

فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالاً طَيِّباًۖ 

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;  إن كنتم تعبدونه فكلوا من رزقه واشكروا نعمته (Eğer O’na kulluk ediyorsanız O’nun rızkından yiyin ve nimeti için O’na şükredin.) şeklindedir.

كُلُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  كُلُوا  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالاً طَيِّباًۖ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

رَزَقَكُمُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اللّٰهُ  fail olup lafzen merfûdur. 

حَلَالاً  hal olup fetha ile mansubdur.  طَيِّباً  ikinci hal olup fetha ile mansubdur.


وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اشْكُرُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

نِعْمَتَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  كُنتُم ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  اِيَّاهُ  mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

تَعْبُدُونَ  fiili  كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.  تَعْبُدُونَ  fiili  ن ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.
 

فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالاً طَيِّباًۖ وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ

 

فَ , mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Emir üslubunda talebî inşaî isnad olan cümle, takdiri  إن أتاكم رزق الله  [Eğer size Allah’ın rızkı gelirse] şeklinde  olan mahzuf şartın cevabıdır. Mahzuf şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl, başındaki harf-i cerle birlikte  كُلُوا  fiiline müteallıktır. Sılası  رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالاً طَيِّباًۖ  şeklinde mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Vakafat, s. 107)

Müsnedün ileyhin ism-i celâlle marife olması, konunun önemini belirtir. 

حَلَالاً  mahzuf ikinci mef’ûlun hali veya mahzuf masdardan naib, mef’ûlu mutlak olarak mansubdur.  طَيِّباًۖ  kelimesi  حَلَالاً ’in sıfatı veya ikinci haldir.

Aynı üslupla gelerek, …فَكُلُوا  cümlesine atfedilen  وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ  cümlesinin atıf sebebi, hükümde ortaklıktır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  نِعْمَتَ اللّٰهِ  izafetinde,  نِعْمَتَ  kelimesinin Allah lafzına izafesi, onun tazimini ifade eder. 

حَلَالاً - طَيِّباً  ve  نِعْمَتَ - رَزَقَكُمُ  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Burada da zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, telezzüz, teberrük ve haşyet duygularını artırmak içindir. Bu tekrarda, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


 اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ

 

Fasılla gelmiş istînâfiyyedir.  اِنْ , gerçekleşme ihtimali zayıf olan durumlarda kullanılan şart harfidir.

كَان ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi şart cümlesi olup faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mansub munfasıl zamir  اِيَّاهُ  siyaktaki önemine binaen amili olan  تَعْبُدُونَ ’ye takdim edilmiştir. 

كَان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

كَان ’nin haberi muzari fiil olduğunda, genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi ) 

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

Şartın cevabının önceki manadan anlaşılması sebebiyle hazf edilmesi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri;  فكلوا من رزقه واشكروا نعمته  [O’nun rızık olarak verdiklerinden yiyin ve O’nun nimetlerine şükredin.] şeklindedir.

Bu takdire göre mezkur şart ve mahzuf cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda, talebî inşâî isnaddır.

Kur'an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur. 

Eğer şartın öncesinde cevabın anlaşılmasını sağlayan bir ifade yer alırsa, cevap hazf edilir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur'an)

وَاشْكُرُوا - تَعْبُدُونَ kelime grupları arasında muraatün nazir sanatı vardır.

Bu ifade Kur'an’da 6 yerde geçmiştir. Buna iktibas diyoruz. Kur'an kendi sözünden alıntı yapmıştır.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, s. 314)

Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Bu kelam, temsilin neticesiyle bağlantılı olup onları o akıbetin benzerine sürükleyecek davranışlardan alıkoymaktadır. (Ebüssuûd)