Nahl Sûresi 113. Ayet

وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ  ...

Andolsun, onlara içlerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Böylece zulmederlerken azap onları yakalayıverdi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 جَاءَهُمْ onlara geldi ج ي ا
3 رَسُولٌ bir elçi ر س ل
4 مِنْهُمْ kendilerinden
5 فَكَذَّبُوهُ onu yalanladılar ك ذ ب
6 فَأَخَذَهُمُ onları yakalayıverdi ا خ ذ
7 الْعَذَابُ azab ع ذ ب
8 وَهُمْ ve onlar
9 ظَالِمُونَ zulümlerine devam ederken ظ ل م
 
Sözü edilen şehir müfessirlerin çoğuna göre Mekke’dir. Gerçekten Mekke, Hz. İbrâhim’in burada Kâbe’yi inşa etmesinden sonra onun duası ve bu kutsal yapı bereketiyle (Bakara 2/126; İbrâhim 14/35, 37) dokunulmaz (harem) olarak kabul edilmiş, burada kan dökülmesi yasaklanmış, şehre girenler güvencede kabul edilmiştir. Çevresinde kabile çatışmaları yüzünden mal ve can güvenliği sık sık tehlikeye düşerken Mekke güvenlikli ve kutsal şehir olma özelliğini yüzyıllarca korumuştur (Ankebût 29/67). Ayrıca hac sayesinde Mekke’nin bir ticaret merkezi haline gelmesi de şehir halkına ekonomik bakımdan çok önemli imkânlar sağlamaktaydı (Kasas 28/57). Ancak Mekke ileri gelenlerinin Hz. Peygamber’e ve müslümanlara karşı giderek artan bir dozda şiddet yoluna başvurmalarıyla şehrin huzuru bozuldu, güven ve bereket giderek ortadan kalktı, hatta muhtemelen bu âyetin inmesinden önce bir de kıtlık hadisesi yaşandı (bk. Duhân 44/10-15). 
 
 Fahreddin er-Râzî, âyetteki şehirle Mekke’nin kastedildiği görüşünü zayıf bulmakta, bunun sadece ibret için zikredilmiş bir misal olma ihtimali üzerinde durmaktadır (XX, 127). Ancak Mekke halkına, inkâr ve inatları, yaptıkları kötü işler, haksızlıklar yüzünden kendi şehirlerinin nereden nereye geldiği hatırlatılarak bundan ders çıkarmalarının istenmesi daha anlamlı görünmektedir. Buna göre “kendi içlerinden bir peygamber”den maksat da Hz. Muhammed’dir.
 
 Sonuç olarak burada asıl anlatılmak istenen şudur: Allah’ın nimetlerine şükretmek ve O’nun peygamberleri aracılığıyla bildirdiği yasalarına uygun davranmak, bir kulluk ve insanlık borcu olduğu kadar, insanların toplumsal ve ekonomik huzuru, güvenliği bakımından da bir zarurettir. Çünkü Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük anlamına gelen açık ve bilinçli inkâr ve kabalıkların toplumsal bir hal almasıyla, insanların ekonomik, sosyal ve psikolojik problemleri arasında bir ilişki bulunmaktadır; insanlar bu kötü gidişin sonuçlarını er veya geç, kaçınılmaz olarak, açlık ve korku türü musibetlerle yaşarlar.
 
 Meâlinde geçen “açlık ve korku felâketi” ifadesindeki felâket kelimesinin âyet metnindeki aslı “elbise” anlamına gelen libâstır. Burada elbise nasıl bedeni sarar kuşatırsa, yaptıkları yüzünden müstahak olanlara Allah’ın vereceği açlık ve korkunun da onları kuşatacağı, kaplayacağı, çektikleri açlık ve korku duygularının dışlarına yansıyacağı anlatılmak istenmiştir.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 446-447
 

وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  mahzuf kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

جَٓاءَهُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  رَسُولٌ  fail olup lafzen merfûdur.

مِنْهُمْ  car mecruru  رَسُولٌ mahzuf sıfatına müteallıktır.

فَ  atıf harfidir.  كَذَّبُوهُ  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  اَخَذَهُمُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْعَذَاب  fail olup lafzen merfûdur.

وَهُمْ ظَالِمُونَ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur. وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ظَالِمُونَ  haber olup ref alameti  و ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.  ظَالِمُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذَّبُوهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındadır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.

 

وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ

 

وَ  istînâfiyye,  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı haziftir. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.  قَدْ   tekid edilmiş cevap cümlesi  وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

قَدْ  harfi mazi fiilin önüne geldiğinde tahkik ve takrib (olayın yaklaştığını), muzari fiilin önüne geldiğinde fiilin vuku bulma ihtimalinin azlığını ifade eder. (İtkan, s. 459)

Müsnedün ileyh olan  رَسُولٌ  kelimesindeki tenvin tazim ifade eder.

Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan  فَكَذَّبُوهُ  cümlesi, kasemin cevabına matuftur.

فَ  ile  فَكَذَّبُوهُ  cümlesine atfedilen  فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil mazi sıygada gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.  (Vakafat, s. 107)

فَكَذَّبُوهُ  fiili tefil babındadır. Tefil babının fiile kattığı anlamlardan biri de teksirdir.

اَخَذَ  fiilinin,  الْعَذَابُ  kelimesine isnadı mecaz-ı aklîdir.

Hal  وَ ’ıyla gelen  وَهُمْ ظَالِمُونَ  cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  فَكَذَّبُوهُ ’daki merfû zamirin halini açıklayan bu cümle, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Haberin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80) 

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi) 

Bu kelam da önceki ayette verilen misalin devamı olup, onların nimetlere nankörlük etmelerinin, yalnız akla karşı gelmek değil, aynı zamanda Allah'ın insanlar üzerindeki hüccetine de karşı gelmek olduğunu beyan etmektedir.

Bu kelam delalet ediyor ki onlar küfür ve inada tamamen batmışlar ve mûtat her haddi aşmışlardı.

Azabın, peygamberi yalanlamalarına terettüp etmesi, Allah'ın câri sünnetine binaendir. (Ebüssuûd)