Nahl Sûresi 12. Ayet

وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِاَمْرِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَۙ  ...

O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَسَخَّرَ hizmetinize verdi س خ ر
2 لَكُمُ sizin
3 اللَّيْلَ geceyi ل ي ل
4 وَالنَّهَارَ ve gündüzü ن ه ر
5 وَالشَّمْسَ ve güneşi ش م س
6 وَالْقَمَرَ ve ay’ı ق م ر
7 وَالنُّجُومُ ve yıldızlar da ن ج م
8 مُسَخَّرَاتٌ boyun eğdirilmiştir س خ ر
9 بِأَمْرِهِ O’nun emriyle ا م ر
10 إِنَّ şüphesiz
11 فِي
12 ذَٰلِكَ bunda
13 لَايَاتٍ ibretler vardır ا ي ي
14 لِقَوْمٍ bir toplum için ق و م
15 يَعْقِلُونَ aklını kullanan ع ق ل
 
Gece ile gündüzün, ay ile güneşin ve bir kıraate göre (bk. Zemahşerî, II, 324; İbn Atıyye, III, 382) yıldızların, çeşitli renklerdeki nebatatın insanların hizmetine verilmesi mecazi bir anlatım olup maksadı şudur: Dünyanın kutup bölgeleri dışındaki yerlerinde gece ve gündüz, insanın bedensel ve psikolojik sağlığına, çalışma ve istirahat etme ihtiyacına uygun periyotlarla, kusursuz bir düzen içinde yer değiştirmektedir; bu suretle –aksi de mümkün olmakla birlikte– genellikle gece insanların dinlenmesine, gündüz de çalışmasına daha elverişli kılınmıştır. Güneşin, ayın ve yıldızların, yeryüzünde hayatın oluşması, gelişmesi ve kolaylaşması yönündeki rolü de yeryüzü varlıkları içinde en çok insanlara yaramaktadır; çeşitli bitkilerden de birçok canlı istifade etmektedir. Ama sonuçta bütün canlılar içinde yeryüzünün imkânlarını kendi lehine en iyi şekilde kullanan varlık insandır. İşte bütün bu özellikleriyle gece ve gündüz, ay, güneş, yıldızlar ve yeryüzünün muhtelif bitkileri, doğru düşünmesini bilenleri metafizik hakikatlere yönelten deliller olarak Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla tekrar edilmekte, insanın Allah’a inanıp şükretmesini gerektiren nimetler arasında zikredilmektedir.
 11. âyetin sonunda “İşte bunda düşünen bir topluluk için büyük ibret vardır” denildikten sonra 12. âyetin sonunda “Bunda aklını kullanan bir topluluk için önemli ibretler vardır”; 13. âyetin sonunda da, “Bunda düşünüp taşınan bir kavim için büyük ibret vardır” buyurularak insanın zihinsel kapasitesinin, âyetlerin metninde “tefekkür, akletme, tezekkür”kavramlarıyla ifade edilen işlevlerine dikkat çekilmektedir. Tefekkür, “zihni sürekli kullanarak varlığın gizli anlamlarını adım adım kavrama faaliyeti”; akletme, “duyu alanına giren varlık ve olaylardan hareket ederek görülmeyen gerçekler hakkında bilgi edinme şeklindeki aklî çaba”; tezekkür ise “üzerinde düşünülen varlıkların türlerini, özelliklerini hatırlayarak, dikkate alarak hakikati anlama gayreti” için kullanılır. Böylece üç âyette de varlık ve olaylardaki “âyet” kelimesiyle ifade edilen gizli ve derin anlamları, delilleri anlayıp kavrayabilmek, sonuçta ilâhî hakikatlere ve hidayete ulaşabilmek için insanın mutlaka zihin yeteneklerini, aklını kullanması gerektiği bildirilmektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 382-383
 
نجم Neceme : نَجْمٌ kavramının aslı doğan ya da zuhur eden yıldız demektir. Çoğulu نُجُومٌ şeklinde gelir. Bitkinin ve bir düşüncenin zuhur edişi de buna benzetilerek kullanılmıştır. Yine Rahman, 55/6 وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ ayetindeki نَجْمٌ kelimesi bitkilerin yerde yayılanı/yukarı çıkmak için gövdesi bulunmayanlarıdır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece isim olarak 13 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri Necmeddin, Necmiye, nücûm ve müneccimdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِاَمْرِه۪ۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. سَخَّرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ’dir.

لَكُمُ  car mecruru  سَخَّرَ  fiiline müteallıktır. الَّيْلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

النَّهَارَۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ  kelimeleri atıf harfi  وَ ’la  الَّيْلَ ’ye matuf olup fetha ile mansubdur. 

النُّجُومُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  مُسَخَّرَاتٌ  haber olup lafzen merfûdur. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. 

بِاَمْرِه۪  car mecruru  مُسَخَّرَاتٌ ’e  müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

سَخَّرَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi سخر ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

مُسَخَّرَاتٌ  kelimesi, sülasi mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mefûludür.


 اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَۙ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. 

ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru  اِنَّ nin mahzuf haberine müteallıktır.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni, mahallen mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir, mecrurdur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

اٰيَاتٍ  kelimesi  اِنَّ nin muahhar ismi olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.

لِقَوْمٍ  car mecruru  اٰيَاتٍ  mahzuf sıfatına müteallıktır.

يَعْقِلُونَ  fiili  لِقَوْمٍ ’in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَعْقِلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِاَمْرِه۪ۜ 

 

Önceki ayetteki  يُنْبِتُ لَكُمْ بِهِ  cümlesine matuf olan ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Car mecrur  لَكُمُ , siyaktaki önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir.

الشَّمْسَ - الْقَمَرَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tıbâk-ı hafî sanatları vardır.

الَّيْلَ - النَّهَارَۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

سَخَّرَ- لَكُمُ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

وَسَخَّرَ ,مُسَخَّرَاتٌ  fiilleri arasında ise iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

سَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ  ile  وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ  kelimeleri arasında gramer yapısı bakımından güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

Gece ile gündüz, sizin uykularınız, geçiminiz, ürünlerin oluşması ve olgunlaşması için birbirini izlemektedir. Güneş ile ay da seyirlerinde ve doğrudan doğruya, yahut bir diğerinin halefi olarak aydınlatmalarında, salahları onlara bağlanmış ürünlerin ve ezcümle mufassal ve mücmel olarak anlatılan ürünlerin ıslahı için birbirini takip etmektedir. Bütün bunlar sizin maslahatlarınız ve menfaatleriniz içindir. Bunların insanlara teshir edilmiş (dikkati çekme) olmalarından murad, “Bunu bize teshir eden Allah'ı tenzih ederiz.” (Zuhruf Suresi, 13) ve benzeri ayetlerde olduğu gibi diledikleri şekilde onlarda tasarruf etme imkânına sahip olmaları demek değildir. Ancak insanların menfaatlerinin ve maslahatlarının tahakkuk edeceği şekilde Allah'ın onları yönetmesidir. Böylece sanki onlar insanlara teshir edilmiş ve insanlar istedikleri gibi onlarda tasarruf ediyorlar. Bunun teshir olarak ifade edilmesi, bu varlıkların idaresinin muhataplara göre ne kadar imkânsız olduğuna işaret etmek içindir. (Ebüssuûd)


 اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَۙ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru,  اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  

اِنَّ ’nin muahhar ismi olan  لَاٰيَاتٍ ’e dahil olan  لَ , tekid ifade eden lam-ı muzahlakadır.

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’, her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

ذٰلِكَ  yine ayette bahsi geçen konuları net bir şekilde dikkatlere sunmak ve değerini yüceltmek içindir. İktidâb ifade eder.

İşaret ismine dahil olan  ف۪ي  harfinde de istiare vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla işaret edilenler, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. İşaret edilenler hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Bahsedilenlerin derecesinin yüksekliğini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Ayetin sonundaki muzari fiil sıygasındaki  يَعْقِلُونَ  cümlesi  لِقَوْمٍ  için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb babındandır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ  ve tekid lamı, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü  اِنَّ , cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna tekid lamı da ilave edilince, üçüncü tekrar sağlanmış olur. Tekid edilen,  اِنَّ ’nin ismi ve haberinden ziyade, cümlenin taşıdığı hükümdür. (İtkan, c. 2, s.176)

Bu, Sâni’-i Hakîm’in vahdaniyetini, yarattıklarının ve ilminin mükemmelliğini göstermek için bir geçiştir. Hem istidlâl hem de minnet vurgusu birlikte verilmiştir. Bu alamet ve işaretlerin hepsi temelde akla hitap eder. Çünkü aklın mahiyeti, zikredilen delillerle birlikte istidlâl yoluyla Rabbimizin vahdaniyet ve kudretine ulaşmaya kâfidir. Zira o deliller, gecenin ve gündüzün müşahede edilmesiyle elde edilebilecek olan, apaçık ve aydınlık delillerdir. (Âşûr)

قَوْمٍ  ve  لَاٰيَاتٍ  kelimelerindeki tenvin tazim ifade eder.

اٰيَاتٍ  [ayetler]  umum için oldukları halde dinleyen topluma tahsis edilmiştir; çünkü o ayetlerden istifade edenler, ancak dinleyenlerin meydana getirdiği bir toplumdur. (Ebüssuûd)

Bu cümle  ile  bir önceki ayetin son cümlesi arasında mukabele vardır.