Nahl Sûresi 121. Ayet

شَاكِراً لِاَنْعُمِهِۜ اِجْتَبٰيهُ وَهَدٰيهُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ  ...

O’nun nimetlerine şükreden bir önderdi. Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 شَاكِرًا şükredici idi ش ك ر
2 لِأَنْعُمِهِ O’nun ni’metlerine ن ع م
3 اجْتَبَاهُ onu seçmiş ج ب ي
4 وَهَدَاهُ ve iletmişti ه د ي
5 إِلَىٰ
6 صِرَاطٍ yola ص ر ط
7 مُسْتَقِيمٍ doğru ق و م
 
Zemahşerî, “iyilik rehberi” diye çevirdiğimiz ümmet kelimesinin burada iki anlama gelebileceğini belirtmektedir: a) İbrâhim’in, sahip olduğu bütün güzel nitelikler sebebiyle âdeta tek başına bir ümmet kadar büyük ve önemli bir zat olduğunu ifade eder; b) Burada ümmet, “bir toplumun kendisini iyilik konusunda önder ve rehber (imam) edindiği, peşinden gittiği kişi” anlamına gelir. Nitekim başka bir âyette bildirildiğine göre Allah Teâlâ ona, “Ben seni insanlara önder (imam) yapacağım” buyurmuştu (Bakara 2/124).
 
 Kur’ân-ı Kerîm’de âdeta Hz. İbrâhim’in ismiyle özdeşleştirilen hanîf kelimesi ise “şirk kuşkusu taşıyan her türlü sapkın görüşten uzaklaşarak, Allah’ın birliği inancını benimseyen ve ihlâslı bir şekilde yalnız O’na kulluk eden” anlamını ifade eder ve Allah’ın, başlangıçtan itibaren insanlara bildirdiği, insanın tabiatına en uygun olan tevhid dininin genel bir niteliği olarak geçer (bilgi için bk. Bakara 2/135). Muhtemelen Mekke putperestleri, kendi helâl-haram telakkilerinin ataları Hz. İbrâhim’den geldiğini ileri sürdükleri için burada İbrâhim’in gerek inanç gerekse yaşayış olarak onlarla hiçbir ilgisinin bulunmadığı vurgulanmaktadır (Taberî, XIV, 190). Yukarıda müşriklerin Allah’a karşı nankörlükleri üzerinde durulmuştu; burada ise Hz. İbrâhim’in özellikle tevhid inancına bağlılığı ve Allah’ın nimetlerinden dolayı şükür vecîbesini yerine getirme özelliği öne çıkarılmakta ve bu suretle Mekke putperestlerinin gerek inançta gerekse yaşayışta ondan ne kadar uzakta oldukları ortaya konmaktadır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 451 
 

شَاكِراً لِاَنْعُمِهِۜ 

 

شَاكِراً  önceki ayette geçen  كَانَ ’nin dördüncü haberidir.  لِاَنْعُمِهِ  car mecruru  شَاكِراً ’e müteallıktır. Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

شَاكِراً  kelimesi sülâsî mücerred olan شكر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 اِجْتَبٰيهُ وَهَدٰيهُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

 

Fiil cümlesidir.  اِجْتَبٰيهُ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’ dir. Muttasıl zamir  ه  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

هَدٰيهُ  fiili,  ي vüzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اِلٰى صِرَاطٍ  car mecruru  هَدٰيهُ  fiiline müteallıktır.  مُسْتَق۪يمٍ  kelimesi  صِرَاطٍ ’in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.

Burada مُسْتَق۪يمٍ kelimesi hakiki ve müfred sıfat olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُسْتَق۪يمٍ  sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babından ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 اِجْتَبٰيهُ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  جبي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

شَاكِراً لِاَنْعُمِهِۜ

 

شَاكِراً , önceki ayetteki  كَانَ ’nin son haberidir. İsm-i fail kalıbında gelmiştir. Car mecrur   لِاَنْعُمِهِ nin müteallakıdır. 

Veciz anlatım kastıyla gelen,  اَنْعُمِهِۜ  izafetinde Allah Teâlâya ait zamire muzâf olan  اَنْعُمِ tazim edilmiştir.

شَاكِراً لِاَنْعُمِهِ  (Onun nimetlerine şükreden biri idi)  اَنْعُمِهِ  kullanarak cemi kıllet vezninde söylemesi şuna dikkat çekmek içindir ki o, az bir nimetin şükrünü aksatmazdı, kaldı ki çok olursa. (Beyzâvî) 


اِجْتَبٰيهُ وَهَدٰيهُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üsluptaki  وَهَدٰيهُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir.

هَدٰيهُ اِلٰى صِرَاطٍ  ifadesinde istiare vardır. Müsteâr lafız sırat, müsteârun leh İslâm’dır.

صِرَاطٍ   yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh hazf edilmiş, müşebbehün bih kalmıştır. 

صِرَاطٍ  kelimesini Araplar “yol” manasında kullanırken Kur'an “din” manasında kullanmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi) 

وَهَدٰيهُ - صِرَاطٍ - مُسْتَق۪يمٍ  ve  اِجْتَبٰيهُ - لِاَنْعُمِهِۜ - شَاكِراً  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.