Nahl Sûresi 127. Ayet

وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ اِلَّا بِاللّٰهِ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ  ...

Sabret! Senin sabrın ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından dolayı da sıkıntıya düşme.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاصْبِرْ ve sabret ص ب ر
2 وَمَا değildir
3 صَبْرُكَ senin sabrın ص ب ر
4 إِلَّا başka
5 بِاللَّهِ Allah(ın yardımından)
6 وَلَا ve
7 تَحْزَنْ üzülme ح ز ن
8 عَلَيْهِمْ onlara
9 وَلَا ve
10 تَكُ düşme ك و ن
11 فِي
12 ضَيْقٍ sıkıntıya ض ي ق
13 مِمَّا
14 يَمْكُرُونَ kurdukları tuzaklardan م ك ر
 
Sabrın, kulun Allah ile kurduğu şuur, tefekkür, duygu ve eylem ilişkisine bağlanması hem bu erdemin dinamiğine hem de yüksekliğine ince bir işarettir. Hz. Peygamber’in, davetini hikmetle ve güzel öğütlerle sürdürmesine, gerektiğinde tartışmalarını da en güzel üslûpla yapmasına, baskı ve eziyetlere karşı sabırlı ve hoşgörülü bir tavır izlemesine ve bunu bir erdem saymasına rağmen düşmanları yine de onu derinden üzecek davranışta bulunuyor; aleyhinde tuzaklar kuruyorlardı. Sûrenin son âyetinde yüce Allah’ın, takvâ sahiplerinin, yani rabbine derinden saygı duyup her türlü tutum ve davranışlarında O’na karşı sorumlu olduğu bilincini daima canlı tutanların ve güzel işler yapanların, yaptıklarını da güzel yapanların yanında olduğu müjdesini vermektedir (ihsan hakkında bk. âyet 90).
 
 Düşmanlarından maddî ve mânevî zarar gören, eziyet çeken Hz. Peygamber ve müslümanlar için aynı zamanda bir teselli amacı taşıyan bu son âyet, metnindeki takvâ kavramıyla ihsan kavramı aslında insanın bütün dinî ve ahlâkî tutum ve davranışlarını kapsamaktadır; bununla birlikte, takvâ öncelikle müslümanın Allah’a karşı saygısını ve sorumluluğunu, ihsan ise ana babasından başlamak üzere yakın ve uzak çevresine, diğer insanlara, hatta canlı ve cansız tabiata karşı tavırlarını aynı sorumluluk duygusuyla en güzel, en doğru ve yararlı bir şekilde sergilemesini ifade eden kavramlardır. Bu sebeple İslâm dünyasının bazı bölgelerinde, sûrenin bu son âyetinin cuma hutbelerinde okunarak dinî ve ahlâkî mesajının müslümanlara hatırlatılması gelenek halini almıştır.
 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 455 (Ömür İmam Karamollaoğlu)
 

وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ اِلَّا بِاللّٰهِ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ 

 

Fiil cümlesidir. و  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اصْبِرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت dir.  مَا صَبْرُكَ اِلَّا بِاللّٰهِ  cümlesi اصْبِرْ ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  haliyyedir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  صَبْرُكَ  mübteda olup lafzen merfûdur.

Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  بِاللّٰهِ  car mecruru  صَبْرُكَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَحْزَنْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ’dir. 

عَلَيْهِمْ  car mecruru  تَحْزَنْ  fiiline müteallıktır.


 وَلَا تَكُ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ

 

وَ  atıf harfidir. لا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَكُ   nakıs, meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  يَكُ ’nun ismi müstetir olup takdiri  انت ’dir.

Beyzâvî bu ayetteki  لَمْ يَكُ  kelimesi için şu açıklamayı yapar:  يَكُ  kelimesinin aslı  يَكُونُ ‘dür. Cezm edatı  لَمْ ’den dolayı “nûn”un harekesi hazf edilmiş, sonra da iki sakin bir araya geldiği için و  hazf edilmiştir. İllet harfi وَ ’a benzediğinden tahfif için  نْ ’da hazf edilmiştir. Böylece geriye  يَكُ  lafzı kalmıştır. (Beyzâvî, c. 3, s. 115-116)

ف۪ي ضَيْقٍ  car mecruru  تَكُ ’nun mahzuf haberine müteallıktır. 

مَا  ve masdar-ı müevvel,  من  harf-i ceriyle birlikte  ضَيْقٍ ’e müteallıktır.

يَمْكُرُونَ   fiili  ن ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ اِلَّا بِاللّٰهِ 

 

Bundan önce Peygamberimizin başkasını tarizi olarak sabra teşvik etmesinden sonra burada kendisine sarahaten sabır emredilmiş, çünkü Peygamberimizin Allah hakkındaki ilmi fazla ve güveni sağlam olduğundan dolayı, ahlâkın azimetlerine (asıl hükümlerine) bütün insanlardan önce kendisi muhataptır.

Bu ayet, Peygamberimizi ziyadesiyle teselli etmekte, sabrın meşakkatlerini hafifletmekte ve O’nu şereflendirmektedır. (Ebüssuûd)

وَ , atıf harfidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan  وَاصْبِرْ  cümlesi, …وَاِنْ عَاقَبْتُمْ  cümlesine matuftur. Aralarında inşaî olmak bakımından mutabakat vardır. 

Hal  وَ ıyla gelen  وَمَا صَبْرُكَ  cümlesi  اصْبِرْ  fiilinin failinden haldir. Menfi isim cümlesi formunda, faide-i haber inkârî kelam olan cümle, kasr üslubuyla  tekid edilmiştir.

Bu cümlede haberin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.  بِاللّٰهِ, bu mahzuf habere müteallıktır.

Nefiy harfi  مَا  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşmuş kasr, mübteda ve haber arasındaki kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ,  isim cümlesi ve zaid harf sebebiyle üç katlı bir  tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


  وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ

 

Hükümde ortaklık nedeniyle  وَ ’la  وَاصْبِرْ  cümlesine atfedilen  وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aralarında inşaî olmak bakımından mutabakat vardır. 

Yine hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilen  وَلَا تَكُ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ , menfi كَان ‘nin dahil olduğu isim cümlesidir.  لَا, nehiy harfidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  ف۪ي ضَيْقٍ ’ın ve masdar harfi  مَّا ’nın müteallakı olan  كَان ’nin haberi, mahzuftur.

Masdar harfi ve akabindeki müspet muzari fiil sıygasında gelen sılası  يَمْكُرُونَ , masdar tevilinde,  مِنْ  harfiyle birlikte mahzuf habere müteallıktır. Muzari fiil sıygası cümleye teceddüt ve tecessüm anlamları katmıştır.

ف۪ي ضَيْقٍ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  ضَيْقٍ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  ضَيْقٍ  hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Darlığın olmaması konusunda mübalağaya için bu üslup kullanılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi, Âşûr)

ضَيْقٍ ’daki tenvin, kıllet ve nev ifade eder. Bilindiği gibi olumsuz siyakta nekre, umuma işarettir.

Bu ayet, Peygamberimizi ziyadesiyle teselli etmekte, sabrın meşakkatlerini hafifletmekte ve onu şereflendirmektedir. (Ebüssûud )

تَكُ  meczum muzaridir. Nehiy harfi olan  لَا  sebebiyle cezm olup  وَ  harfi düşmüş,  نَ  ise tahfif için hazf edilmiştir. 

Surenin, sözün bittiğine işaret eden bu ayeti, berâat-i intihâ  sanatına örnektir.