Nahl Sûresi 128. Ayet

اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَالَّذ۪ينَ هُمْ مُحْسِنُونَ  ...

Şüphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ çünkü
2 اللَّهَ Allah
3 مَعَ beraberdir
4 الَّذِينَ kimselerle
5 اتَّقَوْا korunan(larla) و ق ي
6 وَالَّذِينَ ve kimselerle
7 هُمْ onlar
8 مُحْسِنُونَ iyilik eden(lerle) ح س ن
 
Sabrın, kulun Allah ile kurduğu şuur, tefekkür, duygu ve eylem ilişkisine bağlanması hem bu erdemin dinamiğine hem de yüksekliğine ince bir işarettir. Hz. Peygamber’in, davetini hikmetle ve güzel öğütlerle sürdürmesine, gerektiğinde tartışmalarını da en güzel üslûpla yapmasına, baskı ve eziyetlere karşı sabırlı ve hoşgörülü bir tavır izlemesine ve bunu bir erdem saymasına rağmen düşmanları yine de onu derinden üzecek davranışta bulunuyor; aleyhinde tuzaklar kuruyorlardı. Sûrenin son âyetinde yüce Allah’ın, takvâ sahiplerinin, yani rabbine derinden saygı duyup her türlü tutum ve davranışlarında O’na karşı sorumlu olduğu bilincini daima canlı tutanların ve güzel işler yapanların, yaptıklarını da güzel yapanların yanında olduğu müjdesini vermektedir (ihsan hakkında bk. âyet 90).
 
 Düşmanlarından maddî ve mânevî zarar gören, eziyet çeken Hz. Peygamber ve müslümanlar için aynı zamanda bir teselli amacı taşıyan bu son âyet, metnindeki takvâ kavramıyla ihsan kavramı aslında insanın bütün dinî ve ahlâkî tutum ve davranışlarını kapsamaktadır; bununla birlikte, takvâ öncelikle müslümanın Allah’a karşı saygısını ve sorumluluğunu, ihsan ise ana babasından başlamak üzere yakın ve uzak çevresine, diğer insanlara, hatta canlı ve cansız tabiata karşı tavırlarını aynı sorumluluk duygusuyla en güzel, en doğru ve yararlı bir şekilde sergilemesini ifade eden kavramlardır. Bu sebeple İslâm dünyasının bazı bölgelerinde, sûrenin bu son âyetinin cuma hutbelerinde okunarak dinî ve ahlâkî mesajının müslümanlara hatırlatılması gelenek halini almıştır.
 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 455 (Ömür İmam Karamollaoğlu)
 

اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَالَّذ۪ينَ هُمْ مُحْسِنُونَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.

مَعَ  mekân zarfı,  اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  اتَّقَوْا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

اتَّقَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , atıf harfi  وَ ’la önceki ism-i mevsûle matuf olup mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  هُمْ مُحْسِنُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

Munfasıl zamir  هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. 

مُحْسِنُونَ  haberi olup  و ’la merfûdur. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.

مُحْسِنُونَ  kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اتَّقَوْا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَالَّذ۪ينَ هُمْ مُحْسِنُونَ

 

Ayet, ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ  ile  tekid edilmiş cümle faide-i haber inkârî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması, kalplerde  telezzüz, teberrük, mehabet ve muhabbet duygularını artırmak içindir.

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مَعَ ’nın müteallakı olan haber mahzuftur.

مَعَ ’nın muzâfun ileyhi olan, mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası  اتَّقَوْا , mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Vakafat, s. 107) 

Ayetteki ikinci mevsûl, birinciye matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.

Ayette cem' ma’at-taksim sanatı vardır.  الَّذ۪ينَ ’lerde taksim,  اللّٰهَ مَعَ ’da cem’ vardır.

الَّذ۪ينَ ’nin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette takva, ihsan’dan önce zikredilmiştir, çünkü  تخلية  (boşaltma) تحلية den (bakım ve süslemeden) önce gelir. (Ebüssuûd)

Takvayı elde etmenin gerekliliğini belirtmek ve yerleştirmek için mazi fiile gelmiştir. Çünkü bu imanın bir gereğidir. Takva, mükellefin hakkı olan vazifenin ifasına vesile olur. İhsan ise, onlarda her zaman sabit olduğunu belirtmek için isim cümlesi ile gelmiştir. Çünkü ihsan bir fazilettir. Nefiste yerleşmesi ve yapabilme yeteneği gerektirir. (Âşûr)  

Kur'an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Kur'an’daki surelerin sonu, bu surede olduğu gibi hüsn-i intihâ sanatının en güzel örnekleridir.

Suredeki ayetlerin, istisnasız  ونَ  ve  ونَ  harfleriyle gelen fasılaları, mükemmel bir ahenk oluşturarak muhatabı etkilemektedir. Bu fasılalarda mutarraf secî’ ve lüzûm mâ lâ yelzem sanatları vardır.