لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَا |
|
|
2 | جَرَمَ | gizli kalmaz |
|
3 | أَنَّ | gerçekten |
|
4 | اللَّهَ | Allah’a |
|
5 | يَعْلَمُ | bilir |
|
6 | مَا | şeyleri |
|
7 | يُسِرُّونَ | onların gizledikleri |
|
8 | وَمَا | ve şeyleri |
|
9 | يُعْلِنُونَ | açığa vurdukları |
|
10 | إِنَّهُ | şüphesiz O |
|
11 | لَا |
|
|
12 | يُحِبُّ | sevmez |
|
13 | الْمُسْتَكْبِرِينَ | büyüklük taslayanları |
|
Riyazus Salihin, 1579 Nolu Hadis
İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:”Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez.”
Bunun üzerine bir sahâbî:
İnsan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını arzu eder, dedi. Resûl-i Ekrem de şöyle buyurdu:
“Allah güzeldir güzeli sever. Kibir ise, hakkı kabul etmemek ve insanları hor görmektir.”
(Müslim, Îmân 147. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 26; Tirmizî, Birr 61)
لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۜ
لَٓا cinsi nefyeden olumsuzluk harftir. جَرَمَ kelimesi لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur, cümleye masdar anlamı verir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, mahzuf من harf-i ceriyle birlikte لَا ‘nın mahzuf haberine müteallıktır.
اللّٰهَ lafza-i celâli, اَنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.
يَعْلَمُ fiili اَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen mansubdur.
يَعْلَمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ‘dir.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası يُسِرُّونَ ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur.
يُسِرُّونَ fiili نَ ‘un subutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , atıf harfi وَ ‘la birinci ism-i mevsûle matuftur. İsm-i mevsûlün sılası يُعْلِنُونَ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُعْلِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِر۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamiri اِنَّ ‘nin ismi olup mahallen mansubdur.
لَا يُحِبُّ cümlesi اِنَّ ‘nin haberi olup mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُحِبُّ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ‘dir.
الْمُسْتَكْبِر۪ينَ mef’ûlün bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile îrablanır.
يُحِبُّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حبب ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
الْمُسْتَكْبِر۪ينَ sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cinsini nefyeden لَا ’nın dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. لَا ’nın haberi mahzuftur.
لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ cümlesi birbirine atfedilmiş iki cümle arasında itiraziyyedir. (Âşûr)
Masdar ve tekid harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ cümlesi, masdar tevilinde, takdir edilen من harf-i ceriyle birlikte لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.
Mübteda ve haberden oluşmuş masdar-ı müevvel, faide-i haber inkârî kelamdır.
Bu ifadede masdar-ı müevvel tercih edilmiştir. Bunun sebebi; açık masdarın, olayın bir kere gerçekleşmiş olması ihtimaline işaret etmesidir. Oysa burada durumun bir kere gerçekleşme manası murad edilmemiştir. Bu yüzden de teceddüt ve devama delalet eden fiil getirilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.1, s. 83)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi zamana dikkat çeker ve hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Medih makamında oluşu istimrar manasına da işaret eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Aynı üslupta gelen ikinci ism-i mevsûl birinciye matuftur.
اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۜ [Allah, gizlediklerini de açıkladıklarını da bilir.] ifadesinde idmâc vardır. Çünkü Allah Teâlâ bilmekle kalmaz gereğini de yapar. Yani mükâfat veya ceza hükmü de ona aittir. Bu ifade, bir tehdittir. (Keşşâf)
يَعْلَمُ - يُعْلِنُونَۜ fiilleri arasında ise cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
مَا ’nın tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
19. ayetle bu ayet arasındaki benzerlik sebebiyle ayetler arasında mukabele vardır.
Halil der ki: “Şüphe yok ki” manasındaki لَا جَرَمَ ifadesi, tahkik ifade eden bir söz olup ancak cevap olarak kullanılır. Mesela, ‘’onlar bu işi yaptılar’’ denilir. Buna karşılık cevap olarak da, şüphesiz pişman olacaklardır, diye cevap verilir. (Ve bu terkip kullanılır.) (Kurtubî)
يُسِرُّونَ [Gizliyorlar] ile يُعْلِنُونَۜ [Açığa vuruyorlar] kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Safvetü't Tefasir)
يُسِرُّونَ - يُعْلِنُونَۜ kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِر۪ينَ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş, haberi olumsuz fiil cümlesi olan faide-i haber inkâri kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde olmayan tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
الْمُسْتَكْبِر۪ينَ kelimesindeki tarif istiğrak içindir. (Âşûr)
الْمُسْتَكْبِر۪ينَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)