Nahl Sûresi 40. Ayet

اِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ اِذَٓا اَرَدْنَاهُ اَنْ نَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟  ...

Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece, ona, “ol” dememizdir. O da hemen oluverir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّمَا şüphesiz
2 قَوْلُنَا söyleyeceğimiz söz ق و ل
3 لِشَيْءٍ bir şeyi ش ي ا
4 إِذَا zaman
5 أَرَدْنَاهُ istediğimiz ر و د
6 أَنْ sadece
7 نَقُولَ dememizdir ق و ل
8 لَهُ ona
9 كُنْ ol ك و ن
10 فَيَكُونُ derhal oluverir ك و ن
 
Yukarıda da değinildiği gibi inkârcılar yeniden dirilmeyi aklen imkânsız buluyorlardı. Bu dünyanın fizik yasalarına göre bir olayın imkânsız görülmesi, onu gerçekleştirmeye yeterli bir gücün bulunmaması anlamına gelir. Oysa Allah’ın gücü için yetersizlikten, dolayısıyla imkânsızlıktan söz edilemez. Bu sebeple âyette, “Biz bir şeyi murat ettiğimizde “ol!” dememiz yeterlidir, o da hemen oluverir” buyurulmuştur. Zira bunun aksini düşünmek ulûhiyyet kavramıyla çelişir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 389
 

اِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ اِذَٓا اَرَدْنَاهُ اَنْ نَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟

 

اِنَّمَا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

قَوْلُنَا  mübteda olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لِشَيْءٍ  car mecruru  قَوْلُنَا ‘ya müteallıktır.

اِذَٓا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

اَرَدْنَاهُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَرَدْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim  zamiri  نَا  fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  قَوْلُنَا ‘nın haberi olarak mahallen merfûdur.

نَقُولَ  mansub muzari fiildir.  Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.  لَهُ  car mecruru  نَقُولَ  fiiline müteallıktır. 

كُنْ  tam fiildir. Nakıs fiil olması da caizdir. Emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ‘dir.

فَ  istînâfiyyedir.  يَكُونُ  tam muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.
 

اِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ اِذَٓا اَرَدْنَاهُ اَنْ نَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümleye dahil olan  اِنَّمَا , kasr edatıdır. Sübut ve istimrar ifade eden bu isim cümlesi, faide-i haber, inkârî kelamdır.

Veciz ifade kastıyla izafet formunda gelen  قَوْلُنَا , mübtedadır. Bu izafette azamet zamirine muzâf olan  قَوْلُ , şan ve şeref kazanmıştır.

قَوْلُنَا ‘ya müteallık olan  لِشَيْءٍ ‘deki tenvin nev, kesret ve tazim ifade eder.

Şart manası bulunan zaman zarfı  اِذَٓا , bu ayette şarttan mücerret olup  قَوْلُنَا ’ya müteallıktır. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade eden  اَرَدْنَاهُ  cümlesi, اِذَٓا ’nın muzâfun ileyhidir. (Vakafat, S.107)

Masdar harfi  اَنْ ’i takibeden  نَقُولَ لَهُ كُنْ  cümlesi, masdar tevilinde olup  قَوْلُنَا ‘nın haberidir.

Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.

كُنْ  cümlesi,  نَقُولَ  fiilinin mekulü’l-kavlidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

فَيَكُونُ۟  cümlesine dahil olan  فَ , istînâfiyedir. Müspet muzari fiil sıygasındaki cümle takdiri  هو  olan mübtedanın haberi olarak, merfû konumdadır. Müsnedün ileyhin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. İsim cümlesi formundaki bu ibare, sübut ve istimrar ifade etmiştir. Müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye yanında cümleye hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm anlamları katmıştır.

Ayetteki  كَان  fiilleri tam fiildir.

Önceki ayetteki gaib zamirden bu ayette azamet zamirine iltifat edilmiştir.

اِنَّمَا  edatıyla yapılan kasr, mübteda ve haber arasındadır.  قَوْلُنَا  maksûr,  اَنْ نَقُولَ maksûrun aleyhtir. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. 

اِنَّمَا  kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu kasr-ı kalbtir. (Âşûr)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَنْ نَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟  cümlesinde istiare-i temsîliyye vardır. Yüce Allah, kudretinin eşyaya tesir ve etkisinin süratini, hiç beklemeden ve diretmeden, kendisine itaat edilen kimsenin emrine benzetti. Zira O bir şey istediğinde o şey, emri geciktirmeden hemen oluverir. Bu, latîf istiarelerdendir. (Safvetü't Tefasir)

كُنْ فَيَكُونُ  ifadesi, Allah’ın engellenemez muradı için meseldir. Allah’ın iradesi söz konusu olduğunda vücuda gelmek, beklemeksizin gerçekleşir. Bu, itaat edilen bir amirin emri altındaki itaatkâr, emre amade memurun durumu gibidir ki emirden sonra söylenecek söz olmaz, hemencecik meydana gelir. Anlamı şöyledir: Yapılabilecek/makdur her şey, Allah’ın nezdinde bu denli kolayken, yapılabileceklerden bir parça olan yeniden diriliş nasıl mümkün olmasın? (Keşşâf II. 566 ve Kur'an’daki Deyimler ve Zemahşeri’nin Keşşaf’ı)

Allah Teâlâ bu ayet-i kerimede, dilediği herşeye gücünün yettiğini, vadettiği şeyleri yerine getirme hususunda hiçbir şeyin onu aciz bırakamayacağını, herhangi bir şeyi var etmek istediğinde ona sadece “ol” demesinin yeterli olduğunu beyan ederek , kafirlerin “Allah ölenleri nasıl diriltecek?” düşüncelerinin batıl olduğunu ortaya koyarken  اِنَّمَا  hasr edatıyla kasr üslubu kullanmıştır.

قَوْلُنَا - نَقُولَ  ve  كُنْ - يَكُونُ۟  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.