Nahl Sûresi 39. Ayet

لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذ۪ي يَخْتَلِفُونَ ف۪يهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ كَانُوا كَاذِب۪ينَ  ...

(Diriltecek ki) ayrılığa düştükleri şeyi onlara anlatsın ve kâfir olanlar da kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِيُبَيِّنَ açıklasın (diye) ب ي ن
2 لَهُمُ onlara
3 الَّذِي
4 يَخْتَلِفُونَ ihtilaf ettiklerini خ ل ف
5 فِيهِ hakkında
6 وَلِيَعْلَمَ ve bilsinler (diye) ع ل م
7 الَّذِينَ kimseler
8 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
9 أَنَّهُمْ onların
10 كَانُوا olduklarını ك و ن
11 كَاذِبِينَ yalancılar ك ذ ب
 
Yukarıda da değinildiği gibi putperest Araplar genellikle Allah’ın varlığına inanıyorlardı. Fakat Allah’a inanmak aynı zamanda O’nun, yapıp etmelerimizden dolayı bizi yargılayacağı âhiret gününe, dolayısıyla öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna inanmayı da gerektirir; aksi halde Allah inancı ve genel olarak din, bütün yaptırıcı gücünü kaybeder ve pratikte anlamsız hale gelir. Oysa özelde putperest Araplar, genelde de her dönemde benzer inanç ve eylem içinde olan inkârcılar, seküler, maddeci ve hazcı bir dünya görüşüne sahip oldukları için Allah’a olan inançları fiilî olarak etkisiz ve anlamsız kalmakta; Allah ile ilişkilerini kopararak irade ve eylemleri üzerine hiçbir ıslah edici, caydırıcı etkisi, yaptırım gücü bulunmayan nesnelere tanrılık atfedip onlara yönelmektedirler; aynı dünya görüşünün ürünü olarak onlar, iyilerle kötülerin kesin bir şekilde birbirinden ayırt edilip iyilerin ödüllendirileceği, kötülerin de ceza görecekleri âhiret hayatını ve yeniden dirilmeyi reddederler, üstelik bu iddialarını Allah adına yeminler ederek ispatlamaya kalkışırlar; yani daha –genel olarak– yeniden dirilmenin aklen imkânsız olduğunu savunurlar. Fakat Allah’a inanmak O’nun böyle bir olayı gerçekleştirmeye muktedir olduğuna, üstelik O’nun bunu vaad ettiğine ve vaadini mutlaka gerçekleştireceğine inanmayı da gerektirir. Fakat aslında inkârcıların bu tutumları, aklî ve ilmî bir zorunluluğun sonucu olmayıp, 22-23. âyetlerde belirtildiği üzere, inançsız bir kalbin, günaha meyilli ve bayağı hazlara düşkün bir ruh dünyasının, inatçı, kibirli ve küstah bir karakter yapısının dışa yansımasından ibarettir. 
 İnkârcıların iddiasının aksine insanların yeniden diriltilmesi, “Allah’ın bizzat kendisine karşı gerçek bir vaadi” olup insanların, hakkında ihtilâf ettikleri şeyi Allah onlara açıklayacaktır. Râzî, burada açıklanacağı bildirilen şeyi “itaatkârla âsinin, hak yolda olanla bâtıla sapmış bulunanın, zalimle mazlumun birbirinden ayırt edilmesi” (birincilerin ödüllendirilip ikincilerin cezalandırılması) şeklinde yorumlamıştır (XX, 31). Ancak bunu, Allah’ın özel olarak kıyameti ve âhiretteki yargılamayı, genel olarak da bütün tarihi boyunca insanoğlunun zihnini meşgul eden, çeşitli görüşlere ve tartışmalara sebep olan fizik ötesiyle ilgili gerçekleri göstermesi, yaşatması ve bu suretle bunların mahiyetinin açık seçik anlaşılması şeklinde yorumlamak da mümkündür.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 397-398
 

لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذ۪ي يَخْتَلِفُونَ ف۪يهِ

 

 

لِ  harfi,  يُبَيِّنَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mukadder olan يبعثهم  fiiline müteallıktır. يُبَيِّنَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  

لَهُمْ  car mecruru  يُبَيِّنَ  fiiline müteallıktır. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ  ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye ( وَ )’den sonra, 6) Sebep fe ( فَ )’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Müfred müzekker has ism-i mevsûl   الَّذ۪ي , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  يَخْتَلِفُونَ ف۪يهِ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَخْتَلِفُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

ف۪يهِ  car mecruru  يَخْتَلِفُونَ  fiiline müteallıktır.  

يُبَيِّنَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  بين ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

يَخْتَلِفُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  خلف ’dır.

İftiâl bâbı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ كَانُوا كَاذِب۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  لِ  harfi,  يَعْلَمَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mukadder olan  يبعثهم  fiiline müteallıktır.

يَعْلَمَ   mansub muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُٓوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur. 

كَفَرُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  أَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  يَعْلَمَ  fiilinin iki mef’ûlu yerinde olarak mahallen mansubdur.  

هُمْ  muttasıl zamiri  أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  اَنَّ ’nin haberi ise  كَانُوا ‘nun dahil olduğu isim cümlesi olup mahallen merfûdur. 

كَانَ  isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا  damme üzere mebni nakıs mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  كَانَ ‘nin ismi olup mahallen merfûdur.

كَاذِب۪ينَ  kelimesi  كَانُوا ’nun haberi olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

كَاذِب۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كذب  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذ۪ي يَخْتَلِفُونَ ف۪يهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ كَانُوا كَاذِب۪ينَ

 

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ‘nin gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  يُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذ۪ي يَخْتَلِفُونَ ف۪يهِ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde  mahzuf  يبعثهم  fiiline müteallıktır.  

يُبَيِّنَ  fiilinin mef’ûlü konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ‘nin sılası olan  يَخْتَلِفُونَ ف۪يهِ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Ayette ikinci lam-ı ta’lilin dahil olduğu, masdar tevilindeki cümle  وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا , ayetteki ilk masdar-ı müevvele matuftur.  يَعْلَمَ  fiilinin mef’ûlü konumundaki has ism-i mevsul  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası  كَفَرُٓوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayetteki son masdar cümlesi tekid harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar tevilindeki cümle,  لِيَعْلَمَ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. 

Cümlenin haberi  كَانُوا كَاذِب۪ينَ , nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir. 

Ayette masdar yerine üç masdar-ı müevvel tercih edilmiştir. Bunun sebebi; açık masdarın, olayın bir kere gerçekleşmiş olması ihtimaline işaret etmesidir. Oysa burada, bir kere gerçekleşme manası değil, süreklilik murad edilmiştir. Bu yüzden de teceddüt ve devama delalet eden fiil cümleleri getirilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.1, s. 83)

يَخْتَلِفُونَ - كَفَرُٓوا - كَاذِب۪ينَ  ile  لِيُبَيِّنَ - لِيَعْلَمَ  ve  الَّذ۪ي - الَّذ۪ينَ  kelime grupları arasında mürâât-ı  nazîr sanatı vardır.