Nahl Sûresi 38. Ayet

وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ لَا يَبْعَثُ اللّٰهُ مَنْ يَمُوتُۜ بَلٰى وَعْداً عَلَيْهِ حَقاًّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۙ  ...

Onlar, “Allah, ölen bir kimseyi diriltmez” diye var güçleriyle Allah’a yemin ettiler. Hayır, diriltecek! Bu, yerine getirilmesini Allah’ın üzerine aldığı bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَقْسَمُوا ve yemin ettiler ق س م
2 بِاللَّهِ Allah’a
3 جَهْدَ bütün şiddetiyle ج ه د
4 أَيْمَانِهِمْ yeminlerinin ي م ن
5 لَا
6 يَبْعَثُ diriltmez (diye) ب ع ث
7 اللَّهُ Allah
8 مَنْ kimseyi
9 يَمُوتُ ölen م و ت
10 بَلَىٰ hayır
11 وَعْدًا verdiği sözdür و ع د
12 عَلَيْهِ O’nun onlara
13 حَقًّا gerçek olarak ح ق ق
14 وَلَٰكِنَّ ama
15 أَكْثَرَ çoğu ك ث ر
16 النَّاسِ insanların ن و س
17 لَا
18 يَعْلَمُونَ bilmezler ع ل م
 
Yukarıda da değinildiği gibi putperest Araplar genellikle Allah’ın varlığına inanıyorlardı. Fakat Allah’a inanmak aynı zamanda O’nun, yapıp etmelerimizden dolayı bizi yargılayacağı âhiret gününe, dolayısıyla öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna inanmayı da gerektirir; aksi halde Allah inancı ve genel olarak din, bütün yaptırıcı gücünü kaybeder ve pratikte anlamsız hale gelir. Oysa özelde putperest Araplar, genelde de her dönemde benzer inanç ve eylem içinde olan inkârcılar, seküler, maddeci ve hazcı bir dünya görüşüne sahip oldukları için Allah’a olan inançları fiilî olarak etkisiz ve anlamsız kalmakta; Allah ile ilişkilerini kopararak irade ve eylemleri üzerine hiçbir ıslah edici, caydırıcı etkisi, yaptırım gücü bulunmayan nesnelere tanrılık atfedip onlara yönelmektedirler; aynı dünya görüşünün ürünü olarak onlar, iyilerle kötülerin kesin bir şekilde birbirinden ayırt edilip iyilerin ödüllendirileceği, kötülerin de ceza görecekleri âhiret hayatını ve yeniden dirilmeyi reddederler, üstelik bu iddialarını Allah adına yeminler ederek ispatlamaya kalkışırlar; yani daha –genel olarak– yeniden dirilmenin aklen imkânsız olduğunu savunurlar. Fakat Allah’a inanmak O’nun böyle bir olayı gerçekleştirmeye muktedir olduğuna, üstelik O’nun bunu vaad ettiğine ve vaadini mutlaka gerçekleştireceğine inanmayı da gerektirir. Fakat aslında inkârcıların bu tutumları, aklî ve ilmî bir zorunluluğun sonucu olmayıp, 22-23. âyetlerde belirtildiği üzere, inançsız bir kalbin, günaha meyilli ve bayağı hazlara düşkün bir ruh dünyasının, inatçı, kibirli ve küstah bir karakter yapısının dışa yansımasından ibarettir. 
 İnkârcıların iddiasının aksine insanların yeniden diriltilmesi, “Allah’ın bizzat kendisine karşı gerçek bir vaadi” olup insanların, hakkında ihtilâf ettikleri şeyi Allah onlara açıklayacaktır. Râzî, burada açıklanacağı bildirilen şeyi “itaatkârla âsinin, hak yolda olanla bâtıla sapmış bulunanın, zalimle mazlumun birbirinden ayırt edilmesi” (birincilerin ödüllendirilip ikincilerin cezalandırılması) şeklinde yorumlamıştır (XX, 31). Ancak bunu, Allah’ın özel olarak kıyameti ve âhiretteki yargılamayı, genel olarak da bütün tarihi boyunca insanoğlunun zihnini meşgul eden, çeşitli görüşlere ve tartışmalara sebep olan fizik ötesiyle ilgili gerçekleri göstermesi, yaşatması ve bu suretle bunların mahiyetinin açık seçik anlaşılması şeklinde yorumlamak da mümkündür.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 397-398
 
جهد Cehede : Ayet: جَهْدٌ ve جُهْدٌ kelimeleri takat, mecal, meşakkat, zahmet, güçlük ve zorluk anlamlarına gelir. Kimileri ise جَهْد in meşakkat, zorluk, zahmet; جُهْد ün de takat, güç, kuvvet veya mecal anlamında olduğunu söylemişlerdir. إجْتِهادٌ da gücünün tamamını kullanmak ve zorluğa katlanmak konusunda kendini zorlamaktır. جِهاد Cihad ve مُجاهَدَة mücahedeye gelince düşmana karşı savunma yaparken var gücünü kullanmaktır. Cihad düşmana, şeytana ve nefse olmak üzere üç çeşittir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 41 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri cehd, cihad, mücahid, ictihad, müctehid ve mücahededir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ لَا يَبْعَثُ اللّٰهُ مَنْ يَمُوتُۜ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اَقْسَمُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

بِاللّٰهِ  car mecruru  اَقْسَمُوا  fiiline müteallıktır.  جَهْدَ  mef’ûlu mutlaktan naibtir. Aynı zamanda muzâftır.

اَيْمَانِهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَبْعَثُ  merfû muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَمُوتُ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.

يَمُوتُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

اَقْسَمُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  قسم ’dir.

İf’al babı fi ile  tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.


  بَلٰى وَعْداً عَلَيْهِ حَقاًّ

 

بَلٰى  nefyi iptal için gelen cevap harfidir.  بَلٰى , soru olumsuz cevap olumlu olduğunda cevap cümlesinin başına getirilen tasdik edatıdır. Yani olumsuz soruya verilen olumlu cevaba has bir edattır ve olumsuz soru cümleleri ile olumsuz cümlelerin anlamını olumluya çevirir. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

وَعْداً  kelimesi mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri; ( وعد ذلك وعدا ) şeklindedir.

عَلَيْهِ  car mecruru  وَعْداً ‘e müteallıktır.  حَقاًّ   kelimesi mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri;  حقّ حقّا  şeklindedir.


وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۙ

 

وَ  atıf harfidir.  لَـٰكِنَّ  istidrak harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَـٰكِنَّ  harfi,  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre  لَـٰكِنَّ  de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder. 

لٰكِنَّ ’nin ismi olan  أَكۡثَرَ  lafzen mansubdur.  ٱلنَّاسِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

لٰكِنَّ ‘nin haberi  لَا يَعْلَمُونَ cümlesi olup mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَعْلَمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 

وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ لَا يَبْعَثُ اللّٰهُ مَنْ يَمُوتُۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber, ibtidaî kelamdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

اَيْمَانِهِمْۙ  için muzâf olan  جَهْدَ , mahzuf mef’ûlu mutlaktan naibdir. Veya  جَهْدَ , hal konumunda masdardır. (Muhyiddin Derviş)

Kasemin cevabı olan  لَا يَبْعَثُ اللّٰهُ مَنْ يَمُوتُ  cümlesi, menfi muzari fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘in sılası muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt  ve tecessüm ifade etmiştir. 

اَيْمَانِهِمْ - اَقْسَمُوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Lafza-i celâlin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Kasem Tabirinin Yemin Manasına Taşınması: 

Vahidî şöyle demektedir: “Yemine, kasem adı verilmiştir. Çünkü yemin, ister müspet isterse menfi olsun, insanın haber verdiği, bildirdiği haberi tekid etmek için vaz edilmiştir. Haber doğru veya yalan olabileceği için haber veren kimse doğru tarafını yalan tarafına tercih etmek için böyle bir yola başvurmaya muhtaç olur. Ki bu yol da yemin etme yoludur. Yemin etmeye, ancak bu haberi duyduğunda insanlar, onu tasdik eden veya yalanlayanlar şeklinde kısımlara ayrıldığı zaman ihtiyaç duyulur. Araplar yemin etmeye kasem adını vermişler ve bunu,  أفْعَلَ  sıygasıyla ifade ederek  أقْسَمَ فُلانٌ يُقْسِمُ إقْسامًا  [Falanca yemin etti.] demişler; bununla da o kimsenin tercih ettiği yemini tekid ettiğini ve doğruluğu yemin ve kasem vasıtasıyla seçmiş olduğu kaseme havale ettiğini kastederler. (Fahreddin er-Râzî, En’âm/109)


 بَلٰى وَعْداً عَلَيْهِ حَقاًّ

 

بَلٰى ; olumsuz soruya verilen olumlu cevap harfidir.  لَا يَبْعَثُ  ifadesindeki nefyi iptal içindir. Yani,  بلى يبعثهم  (Evet, yeniden diriltir) takdirindedir.

وَعْداً  mahzuf fiilin mef’ûlün mutlakıdır. Cümlenin takdiri;  وعد ذلك وعدا  [Bunu vaat olarak vadetti.]’dir.  حَقاًّ  da aynı şekilde takdiri  حقّ [Gerçekleşti.] olan mahzuf fiilin, önceki manayı tekid eden mef’ûlu mutlakıdır. Veya  وَعْداً  için sıfattır. Mef’ûlu mutlakların amillerinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Ayet-i kerimedeki  وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ [Onlar, olanca güçleriyle Allah adına yemin ettiler] cümlesi, müşrik olan kimseler adına nakledilmiş bir sözdür. Ayetteki  بَلٰى  (hayır) ifadesi ise nefyden sonra gelen manayı ispat etmek içindir. O halde bu, “Elbette, O onları öldükten sonra da diriltir!” demek olur. Ayetteki “bu O’nun üzerinde, gerçek bir vaattir” ifadesi de tekid için getirilmiş olan mef’ûlu mutlaktır. (Fahreddin er-Râzî)

(Olanca yeminleri ile Allah ölüleri diriltmez diye yemin ettiler) cümlesi de 35. ayetteki وَقَالَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا ‘ya matuftur, şunu bildirmek istiyor ki onlar Allah’ın birliğini inkâr ettikleri gibi yeniden dirilmeyi de inkâr ettiler, bunun mümkün olmadığını göstermek için de ağır yemin ettiler. Allah Teâlâ da onların reddini en veciz şekilde reddetti ve: [“Hayır’’ Allah onları diriltir], dedi.

[Bir vaat olarak] sözü de kendini tekid eden bir masdardır, o da  بَلٰى  kelimesinin gösterdiği şeydir. Çünkü  يَبْعَثُ [diriltir] ifadesi Allah’ın bir vaadidir.

يَبْعَثُ - يَمُوتُۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

لَا يَبْعَثُ - يَمُوتُۜ  ve   وَعْداً - حَقاًّ  kelime  grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۙ

 

وَ  atıf harfidir. Cümle mukadder  يبعثهم  fiiiline matuftur. İstidrâk manasındaki  لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

Müsnedün ileyh  اَكْثَرَ النَّاسِ , veciz ifade için izafet formunda gelmiştir.

لٰكِنَّ ’nin haberi olan  لَا يَعْلَمُونَ ’nin muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini (hayal gücünü) harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur'an’da çok örneği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetin bu son cümlesi, Kur'an’da bir çok defa tekrarlanmıştır. Aralarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Böyle tekrarlanan kelimeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı bir kere söylenmesi yeterli olurdu. 

لٰكِنَّ  istidrâk (yanlış bir zannı gidermek) ilişkisi kurar. Sözde veya yazıda akla gelebilecek ferʻî anlamları uzaklaştırmaya yarar. Bu edat kendinden önceki cümleden çıkabilecek bir vehmi ve yanlış anlamayı kaldırmak için kullanılır ve anlam bakımından birbirinden ayrı iki söz arasına girer. ( Abdullah Hacibekiroğlu Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi))